27 Şubat 2023 günü yayınlanan “Kurtuluş, kuruluş ve yeniden kuruluş” başlıklı yazımı bitirirken, 21 yıllık yorgun ve yönetme yetisini kaybetmiş mevcut iktidarın, son dönemde ortaya saçılan liyakatsiz kadrolarıyla Türkiye’yi ikinci yüzyılın başında yeniden inşa ve ihya edemeyeceğini yazmıştım.

İktidar mensuplarından ve taraftarlarından çok sayıda yanıt, eleştiri ve tepki aldım.

Seviyesiz, hakaret ve küfür içerenleri bir yana bırakıyorum.

Nitelikli yanıtlarda (özetle) AK Parti’nin ciddi bir kalkınma süreci başlattığını, ülkede refahın arttığını, duble yolların, tünellerin, köprülerin, havaalanlarının, hastanelerin yaşam standardımızı artırdığını, milli ve yerli savunma sanayindeki gelişmelerle ülkenin bağımsızlığının daha da arttığı anlatılıyordu.

Bu gelişmelerle övünen ve bunları Türkiye’nin değil AK Parti’nin başarısı gibi gören bu arkadaşlar, bütün başarısızlıkları ise dış güçlere ve içerideki “hainlere” bağlıyordu.

Bu yanıtları, o günkü yazımın konusunu sürdürmem için bir pas olarak değerlendirmek ve “İktidar neden yapamaz” sorusuna daha detaylı yanıtlar vermek istiyorum.

Haklı olabilirler; hava güzelken, deniz çarşaf gibiyken iktidar gemiyi muhteşem yüzdürebilir.

Büyük dalgalar varken iktidar gemiyi batmaktan kurtarabilir...

Ancak:

Nihayetinde hava bozuldu, dalgalar yavaş yavaş büyüdü ve kaptan köşkünde oturanların yanlış kararları nedeniyle gemi büyük bir fırtınanın ortasına savruldu.

Gelin ülkemizin güneşli dalgasız günlerdeki durumuyla bugünkü durumunu kıyaslayalım:

- Ekonomide 2003’ten 2013’e kadar güzel sonuçlar alınsa da zenginliğimiz ve refahımız artsa da kaptan köşkündekilerin yanlış ekonomi politikaları yüzden 2013’ten bu yana büyüme, kalkınma ve refah değil, “kötüleşme” sürekli hale geldi. (Büyüme, enflasyon, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, döviz kurları, dış ticaret açığı ve Merkez Bankası rezervlerinin durumu vahim.)

- Büyük projeler (havaalanı, hastane, tünel, köprü, yol), hayatımıza önemli kolaylıklar getirdi ancak yanlış finansman modelleri yüzünden, o projeler maliyetlerini amorti edemedikleri gibi, milletin sırtına ekonomik yük oldular. Bu yük yıllarca da taşınacak.

- Terörle mücadelede Türkiye topraklarında ve Kuzey Irak’ta önemli gelişmeler sağlandı, PKK’ya karşı zafer kazanıldı, ancak kaptan köşkündekilerin Suriye konusundaki yanlış tercihleri, terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli 70 bin silahlı gücü olan sözde bir “garnizon devlet” kurmasıyla sonuçlandı.

- Suriye konusundaki yanlış tercih, göçmen sorunuyla da sonuçlandı. Türkiye göçmenler nedeniyle çok büyük faturalar ödedi ödemeyi sürdürüyor.

- Adalet ve demokrasi konusunda geldiğimiz noktayı yazmaya gerek yok. İlk yıllarda demokrasi ve insan hakları seviyesiyle Avrupa Birliği’nde üye olmayı bekleyen ülkemiz, bu aralar kaptan köşkündekilerin vatandaşa öfke kustuğu, parmak salladığı, “Not ediyorum” diyerek tehdit ettiği, interneti dahi sansürlediği bir ülkeye dönüştü.

- Son depremlerle de gördük ki köklü kurumlarla devlet yönetimindeki liyakatli kadrolar yok olup gitmiş. Devlet, bürokrasi ve ülkenin bütçesi bir kişinin ve etrafındaki “şanslı” bir grubun insafına kalmış. Yüzlerce yıllık devlet organizasyonu gitmiş, yerine tek adam sisteminden kaynaklanmış bir organizasyonsuzluk gelmiş.

★★★

Evet içinde bulunduğumuz gemi fırtınanın boranın içine sürülmüş. 21 yıldır kaptan köşkünde bulunanlar hâlâ güneşli, dalgasız güzel günlerde yaptıklarıyla övünüyorlar ve yanlışlarına son vermiyorlar. Bir nevi durumun ciddiyetinin farkında değiller.

Kendilerini eleştirenlere “aynı gemideyiz” diyerek geminin batacağını ima ediyorlar.

Hiç merak etmeyin!

Bandırma Vapuru ruhuyla donanmış bu gemi batmaz.

Zira sorunun kaynağı bu gemi değil, kaptan köşkünde oturanlar.

Gün gelir, kaptan köşkünde oturup sizi “Aynı gemide birlikte batmakla” tehdit edenleri dışarı alır, gemiyi liyakatli kadrolara emanet edersiniz.

Gemi de önünde sonunda bu fırtına bölgesinden çıkar, sağ salim limana varır.

Unutmayın, daha gidecek çok yolumuz var!