Belki farkında değilsiniz ama ülkemizin kanayan yaralarından biri de sıfır km’de ithal arabaların bayilerde bulunmazken galerilerde “aşırı fahiş” (?) fiyatlarla satılmasıdır. Ticaret Bakanlığı, bu sosyal meseleyi çözmek için galerilerde satılan son model (sözde ikinci el) arabaların “6 ay önce alınmış veya 6000 km yapmış olması” şartını getirmişti. Galiba bu kısıtlama da, galericileri saf dışı bırakmaya yetmemiş. Bu arada yeni araba satış sayısı ayda 100 bin adedin üstüne çıktı. Elde araba olsa 150 bin de satılacaktı deniyor. Vatandaş, başta Range Rover, Mercedes, BMW, Audi, Lexus, Volvo, Tesla olmak üzere şöyle binilebilecek bir otomobil satın almak için çok uğraşıyor, yine de galericilerin eline düşmekten kurtulamıyor. Okuduklarınızdan bu sorunu alaya aldığımı anladınız herhalde. Yazıya yine ironi ile devam edecektim ama vazgeçtim. Araba almak için sıraya girmiş vatandaşlar ironi mironi anlamaz “otomobil fiyatlarını devlet tespit etsin” diye kampanya başlatır diye korktum. Allah aşkına söyleyin: Ticaret Bakanlığı galeri fiyatlarıyla niçin uğraşıyor? Niçin bu piyasaya düzenleme getirmek istiyor. Devleti ilgilendiren tek şey ortada bir vergi kaçağı veya vergiden kaçınma olup olamadığıdır. İsteyen kişiler veya galericiler araba alma sırasına girer, sırası gelince ithalatçı veya imalatçı firmanın istediği fiyatı öder, arabasını da alır. İster biner gezer, ister daha yüksek fiyata satar. Yeter ki yan yollarla devlet vergi kaybına uğratılmasın.

GÖRÜNMEZ EL: FİYAT MEKANİZMASI

Ahlak felsefesi profesörü İskoçyalı Adam Smith (1723-1790) iktisat biliminin kurucu babasıdır. “Görünmez el”i, yani serbest fiyat mekanizmasının emsalsiz işlevini idrak eden ilk kişidir. Bilim, doğanın işleyişindeki “sebep-sonuç” ilişkisini anlamak ve anlatmaktır. Bunun için evrenin fizik, biyonik, psişik, sosyal katmanlarında cereyan eden olaylar laboratuvar ortamında veya doğanın içinde gözlemlenir. Bilimde icat yok ilahi düzeni keşif vardır. İktisat alimi F. Hayek’in eşsiz deyişiyle “iktisat, insan yapması değildir ama içinde insan vardır”. Fizikte “yer çekimi” kanunu ne ise iktisatta da “arz-talep” kanunu odur. Bu kanun “serbest piyasa fiyatı, arz ile talebin eşitlendiği noktada oluşur” ya da “arz ile talebi eşitleyen piyasa fiyatıdır” der. Bu noktadan başka bir yerde fiyat oluşturulmak istenirse ortaya “paralel piyasa” (gri veya kara borsa) çıkar. Fiyat, peşin fiyattır. Ödeme yapılınca mal teslim edilir. Buna “para içeri, mal dışarı” ilkesi denir. Önden veya vadeli ödeme veya malı ödeme  tarihinden sonra teslim etme gibi şartlar varsa, o durumda kayda geçen fiyat peşine irca edilerek “arz-talep” kanununun kastettiği “piyasa fiyatı” bulunur.

BİZ CUMHURİYETÇİYİZ, AMA YOK OSMANLI’DAN BİR FARKIMIZ

Osmanlı dedelerimiz de Cumhuriyet kuşağı gibi piyasa ekonomisine inanmazdı. Çünkü ekonomi, her zaman ekonomi-politiktir. Yani gelir bölüşümü kavgasıdır. Eli silah veya kalem tutanlar (tüketiciler), eli saban veya çekiç tutanların (üreticilerin) efendisidir. Narhı tüketiciler, yüksek taban fiyatını ise üreticiler ister. Bunları anladık. Lakin devletten araba fiyatlarını baskılamasını istemek de ne oluyor? İzninizle galericilerin fahiş fiyat uygulamasını ortadan kaldıracak çözümü Ticaret Bakanlığı yüksek katına arz ediyorum: Mademki imalatçı ve ithalatçılar yeterli zam yapmıyor, öyleyse devlet, ithal veya yerli araba satışından alınan KDV ve ÖTV oranlarını, değerine göre (Ad Valorem) müterakki olarak artırsın. Bu fiyat artışı, araba talebini düşürür. Galericileri büyük çapta aradan çıkarır. Çıkartmasa bile dar gelirlilere ve depremzedelere bütçeden yapılacak yardımlar için sağlam bir finansman kaynağı bulunmuş olur.

SON SÖZ: Fiyatı, devletin görünen değil, piyasanın görünmez
eli belirler.