İktisat, optimizasyon demektir. Bireyler veya uluslar ne kadar zengin olurlarsa olsun, an itibarıyla gelirleri veya servetleri sınırlıdır. Yıllık geliri 250 bin lira olan bir aile reisini ele alalım. Bu kişi, gelirinin bir kısmıyla eve erzak almayı, kalanıyla da güvenlik için dairesine çelik kapı taktırmayı planlamaktadır. Erzak dediğin çeşit çeşittir. Çelik kapının da farklı kalitede olanları vardır. Aile reisi, burada bir optimizasyon problemini çözmek zorundadır. Problem şudur: Ne tür erzaktan hangi miktarlarda satın almalı ve evine hangi kalitede bir çelik kapı taktırmalıdır ki; beslenme ve güvenliği daha üst düzeye çıksın. Yani “total fayda” maksimum olsun. Reis, eğer en güvenli çelik kapıyı alırsa, ailesi iyi beslenmeyecek dolayısıyla “total fayda” azalacaktır. Bunun tersi de doğrudur. Ucuz çelik kapı taktırırsa, eve hırsız girme ihtimali artacağından güvenlik tehlikeye girecek “total fayda” yine azalacaktır. Bu sonuçlara “sub-optimizasyon” denir. Bu örnek, ülke ekonomisine teşmil edilince ortaya kaçınılmaz olarak şu sonuç çıkar: İş başındaki hükümet, ulusal kaynakları (bütçe diye okun) bakanlıklar arasında milli geliri maksimize edecek “optimizasyonda” dağıtsa bile, herkesi memnun edemez. Çünkü kişilerin ve sosyal kümelerin fayda tanımları aynı değildir. Bu memnuniyetsizlik, gelecek iktidarın “sıfır yolsuzluk yaptığı ve her göreve de işinin en ehli kişileri getirdiği” halde de olacaktır.

BİREY İLE TOPLUM İLİŞKİSİ AHLAKI DOĞURMUŞTUR

Önce ahlakın tanımını yapalım. “Ahlak, toplum tarafından geliştirilen ve bireyin hareket alanını kısıtlayan yasaklar manzumesidir. Bu yasakların amacı, iktisadi bir yaratık (homo economicus) olan bireyin, fıtraten kendi menfaatini çoğaltırken, toplumun çıkarlarını azaltmasına engel olmaktır.” Ahlak, sosyal bir kurumdur. İnsanların toplum (cemiyet) halinde yaşamaları, bireyin yaşam kalitesini artırdığı için toplum ortaya çıkmıştır. Toplum, bireylerden kuruludur ama onların toplamından daha büyük ve farklı bir canlıdır. Issız bir adada tek başına yaşayan tek kişilik bir toplumda, ahlaka ihtiyaç yoktur. Ahlakın oluşması, bireyin fani, toplumun baki olmasından kaynaklanır. Yani bireylerin ve toplumun fayda optimizasyonu modelleri arasında “vade uyumsuzluğu” vardır. Faydacı ahlak anlayışı (Utilitarizm), ulusal kaynakların tahsisinde, uygulanabilecek optimizasyon modellerinden hangisi “daha çok kişiye, daha uzun sürede fayda sağlıyorsa” o tercih edilmelidir der.

 SUB-OPTİMİZASYON

Optimizasyonda temel sorun, kaynak tahsisinde maksimum faydanın “kim için” yaratılacağına karar vermektir. Eğer maksimum fayda belli kişi veya kümeler için yaratılıyorsa, sonuç sub-optimizasyondur. FED başkanlarından Alan Greenspan, az gelişmiş ekonomilerin sorunu 1) Sub-optimizasyon ve 2) Kötü muhasebedir demişti. Uçakla ülkelerin üzerinden geçerken pencereden aşağı bakın. Eğer kentler ve kırsal kesimde geometrik bir düzen varsa orası ileri bir ülkedir. Yoksa geri kalmıştır. Düzenli yerleşim optimizasyonu, düzensiz yerleşim sub-optimizasyonu gösterir. Uçaktan inin ve şehirde gezinmeye başlayın. Trafik kurallarına riayet edilmiyorsa, orası az gelişmiş, riayet ediliyorsa gelişmiş ülkedir. Trafik kurallarına uyulması optimizasyonun, uyulmaması sub-optimizasyonun ete kemiğe bürünmüş halidir. Dünyada her kentte yollar “kıt”, taşıtlar “bol” kaynaktır. Ulaşımın optimizasyonda yolların tam kapasiteyle kullanılmasının ödünü, taşıt araçlarının düşük kapasitede  kullanılmasıdır. Kentte trafiğe çıkan araç sayısı azalırsa, araçların ortalama seyir hızı yükselir. Ulaştırma kapasitesi artar. Eğer yollar otopark olursa, seyir hız düşer, total taşıma kapasitesi azalır. Çare diye daha çok araç trafiğe çıkarsa, sıkışıklık misliyle artar, ortama hız daha da düşer, ulaşımın maliyeti artar. Kaynaklar heba olur.

SON SÖZ: Toplumsal sorunların sebebi, bireysel çözümlerdir.