(Sevgili okurlarım, bugün benim yazı günüm değil ama sinirlerin gerildiği ve sonucu merakla beklenen seçim günü...

Bugün biraz tatlı, yumuşak ve siyasetsiz bir şeyler yazayım dedim, işte o yazı.)

★★★

Konusu gazeteci abimiz, bizden önceki kuşak gazetecilerden Şinasi Nahit Berker... (1920-1996).

Bana ölümünden önce imzaladığı ve çok değerli bir anı olarak sakladığım “Gazeteci Olunmaz Gazeteci Doğulur” isimli kitabını birkaç kez okumuştum.

Rahmetli abimiz çok ilginç olaylar anlatıyordu...

Çok iyi, kalemi keskin bir muhalif gazeteci.

Hayatı roman!

★★★

Şinasi abi Mevhibe İnönü’nün yakın akrabası. Bu yüzden İsmet Paşa ile yakınlığı var.

Alkolle arası da çok iyi!

Şinasi Nahit, Demokrat Parti iktidarı döneminde yazdığı eleştiriler, devlet ve hükümet büyüklerine hakaret ettiği iddia edilen yazıları nedeniyle çok sayıda hapis cezası alıyor ve Ankara Cezaevi’nde yatıyor. Cezaları yağdıran hakim o dönem çok ünlü olan basın mahkemesi başkanı Adil Güneşoğlu.

Günün birinde abimiz bir yazısı nedeniyle yine sanık sandalyesinde, jandarmalar arasında ifade veriyor...

Sorguyu bitiren hakim Adil Bey kararını açıklayacak ve belli ki yeni bir hapis cezası yolda...

Her zaman olduğu gibi “Gereği düşünüldü” diye ilk cümlesine başlayınca Şinasi abi sanık sandalyesinden zıplıyor:

“Hakim Bey lütfen... Hep gereğini düşünüyorsun, biraz da beni düşün!”

★★★

Günün birinde Adil Güneşoğlu vefat ediyor. O sırada yine hapishanede olan Şinasi Nahit Berker cenazesine görkemli bir çelenk gönderiyor.

Kocaman şeridin üzerindeki yazı:

“İyi yolculuklar. Yolun açık olsun. Şinasi Nahit.”

★★★

Yine Demokrat Parti dönemi... Hapisten çıkan Şinasi abi 40 yaşında askere gidiyor. Kurada Erzurum’u çekmiş. Trenden iner inmez gecenin yarısında postanenin yerini öğreniyor ve Ankara’ya telgraf çekiyor:

“İsmet İnönü, Ankara. Stop. Paşam (Erzurum’daki) 3. Ordu emrinizdedir stop. Yedek subay asteğmen Şinasi.”

★★★

Çankaya’da Cumhurbaşkanı İnönü’nün konuklarının çağrılı olduğu bir yemek sofrası... Uzun bir masa. Bir ucunda İnönü oturuyor, öteki ucunda Şinasi Nahit Berker...

Ve yanında İsmet Paşa’nın oğlu, aynı zamanda yakın arkadaşı olan Ömer İnönü.

Masada Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Dışişleri Bakanı, başka bakanlar ve üst düzey bazı bürokratlar var.

Kulakları ağır işiten İnönü, bu dostça sohbette başbakan ve bakanlara bazı sorular soruyor ama ne deseler çoğu zaman kulağını eliyle öne ittirip “Duymadım, bir daha söyle” diyor.

Onlar da yüksek sesle, duyana kadar tekrarlıyor.

★★★

Bu arada sofraya güzel bir balık yemeği geliyor.

Şinasi abi yanında oturan Ömer İnönü’nün kulağına eğilip fısıldıyor:

“Yani şu balığın yanında bir duble de rakı ikram etseler olmaz mı!..”

İstediğini duyan, istemediği şeyleri ise hiç duymayan sağır (!) İnönü, masanın öbür ucundan sesleniyor:

“Ne o Şinasi, sen rakı mı istedin!..”

★★★

Şinasi Nahit Berker’le yaşanmış gerçek bir olay daha...

27 Mayıs 1960 ihtilali olmuş, yönetime askerler el koymuş, Demokrat Parti iktidarı devrilmiş.

Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel gazete-dergi sahip ve yöneticileri ile başyazarlarını davet etmiş, ilk basın toplantısını yapacak.

Çok önemli bir olay.

Yanında Alpaslan Türkeş dahil, ihtilali yapan Milli Birlik Komitesi’nin bazı subay üyeleri...

★★★

Çağrılı olan her gazeteci daha önce verilen talimat doğrultusunda ayağa kalkıp kendisinin ve yayın organının adını söylüyor:

Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesi efendim...

Nadir Nadi, Cumhuriyet gazetesi sayın devlet başkanım...

Ulus... Milliyet... Hürriyet ve diğer gazetelerin sahip ve başyazarları tek tek ayağa kalkıp kendilerini tanıtıyor...

★★★

Sıra kendisine gelince Şinasi abi de ayağa kalkıyor, bastıra bastıra bağırıyor:

“Şinasi Nahit Berker, hop dedik.”

Bir dakika sonra başyaver yanına gelip kulağına yavaşça fısıldıyor:

“Şinasi Bey sizi dışarıda telefondan istiyorlar, çok acilmiş... Sessizce çıkalım lütfen...”

Toplantı salonundan apar topar çıkarılan, “Beni yanlış anladınız” deyip dışarıda derdini anlatmaya çalışan şaşkın durumdaki Şinasi abiyi bir daha salona almıyorlar.

Meğer o sırada Hop Dedik isimli bir siyasi mizah dergisi çıkarıyormuş.

Allah rahmet eylesin!