Duyguların en yüksek noktasını sanki bitişe sakladılar. Sandığa gitmeye 13 gün kala kalplerine “kaybetme korkusu” geldi oturdu. Kaybetme korkusu, büyüdü, büyüdü, büyüdü dillerine vurdu.

“Darbe” dediler.

Seçimler yapılacak!

Seçim bizi devirecek!

Bu nasıl bakış?

Her bakış:

Bir gözlem doğurur.

Her gözlem:

Bir düşünce doğurur.

Her düşünce:

Bağlantı doğurur.

Her bağlantı:

İlişki doğurur.

Bu nasıl ilişki?

Bu ne alaka?

Kim sizi devirecek, ne yapacak da sizi devirmiş olacak? 14 Mayıs’ da halk sandığa gidecek. Özgürce oy kullanacak.

★★★

İlişkiyi böyle kuruyor.

Halk sandığa gidecek. Oyların yüzde 50 artı 1’den fazlasını 21 yıldır hep iktidar olmuş olana değil, bu kez muhalefete verecek. Silahsız, şiddetsiz, çatışmasız, kardeş kardeşe demokratik, uygar bir seçim olacak. Türk toplumu yüksek düzeyli bir büyük olgunluk sınavı verme kararı aldı. Tarihi bir sınav ile kararını sandığa yansıtacak.

Bu darbe değil.

Beyaz ihtilal!

Önde gelen iktidar sözcülerinden biri (İçişleri Bakanı Soylu) “14 Mayıs bir siyasi darbe girişimidir” dedi. Sözcülerden diğeri(eski Başbakan Binali Yıldırım) “Bu seçim işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimleridir” cümlesini kurdu.

Korku!

Neler söyletiyor?

Halka güvenmiyorlar.

“Ulusal Kurtuluş Savaşı keşke kazanılmasaydı” diyen Fesli Kadir’i övüp göklere çıkartanlar bunlardı. Fesli Kadir, “Keşke Yunan kazansaydı” diyordu ve onu baş ideolog yapmışlardı. İdeolojilerine göre İngiliz kuklası olmuş, tahtı uğruna ülkesini feda eden Padişah Efendimiz, başta kalmalıydı. Şimdi göstermelik ulusalcı, ulusal kurtuluş yanlısı oldular ve halkı da (darbeci) diye görüyorlar.

★★★

İktidar gücü 20 yıldır ellerindeydi. Kaybedeceklerini anladılar. Kaybetme korkusu, akıllarını aldı.

Bakışları şaştı.

Seçimleri, seçim sandığını, oyları darbe girişiminin ateşli silahları diye görüyorlar.

Çaresizler!

Yalanları ortaya çıktı.

Çünkü 20 yıldır kendilerini desteklemiş insanlara; “Biz Peygamberin izinde ve unun ümmetindeniz” dediler. Peygamber Hz. Muhammed, nasıl ki günde birkaç hurma ile yetinen sade bir hayat yaşadıysa biz de o hayatı yaşayacağız. Nasıl ki Hz. Ömer, yamalı gömlek giyerek ve Hazine’nin mumunu kendi evinde aydınlanmak için kullanmadıysa biz de aynısını yapacağız, yapmaktayız, yapıyoruz sözü verdiler.

Sözlerinde durmadılar.

Yoksulluk devam etti.

Ve büyüdü.

Yolsuzluk devam etti.

Ve büyüdü.

Yasaklar devam etti.

Ve büyüdü.

Yalan da eklendi.

Çok yalan söylediler.

Ve yalanı büyüttüler.

21 yıldır kesintisiz iktidar olan partinin en güçlü ikinci adamı Binali Yıldırım; “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir… “ diyebiliyor. Kaybedeceklerini gördüler, korkuya kapıldılar.

Korku dillerine vurdu.

3Y ile geldiler.

4Y ile gidiyorlar.

OKURA NOT:

“Ben Levent Koç. S.S Alpullu Pancar Ekicileri Kooperatifi Müdürüyüm. 30 Nisan 2023 tarihli “Sonu Yamyamlık Oldu” yazınıza istinaden yanlış anlamayı önlemek için bu notu yollama ihtiyacı duydum. Yazınızda bahsedilen binalar Kooperatifimize ait olmayıp Türk Şeker’ in tasarrufunda olan taşınmazlardı. Kooperatifimizle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.”

Neler gördük... Neler yaşadık... Neler duyduk... UNUTMA!


Gazetecinin işi!


AKP iktidarından önce gazete patronlarının, gazete yayımcılığı dışındaki şirketlerine,  holdinglerine devlet bankalarından bol ucuz krediler, Hazine’den tatlı teşvikler verilirdi. AKP iktidara geldi, gazete patronlarına teşvik hortumlarını arttırarak devam ettirdi, kendi borazan medyasını yarattı. Orda da durmadı ve bir adım ileriye götürdü. Gazete patronlarının dışında iktidar borazanı olan TV’lerde ve gazetelerdeki muhabirlere de Hazine’den kıyak destekler, tatlı hibe teşvikler verilir oldu. İsmi ve gazetesi önemli değil bir hanım gazeteciye geçen hafta “Tarım Bakanlığı’ndan 3.5 milyon TL küçükbaş hayvancılık hibesi (geri ödemesiz) verildiğini” diğer gazeteciler öğrendi ve yazdılar. Bir gazetecinin görevi, gizleneni, saklananı yazmak ve “ülkede et niçin çok pahalandı, yoksul insanlar şafak vakti uyanıp niçin ucuz et kuyruklarına girmek zorunda kalıyorlar, gelirler giderlere niçin yetmiyor” bunları araştırıp bulmak. Devletin verdiği hayvancılık kredileri gerçekten ülkede et üretimini artırıp et fiyatlarının aşırı artışını önlemeye niçin yetmiyor, devletten hayvan yetiştireceğim, et ve süt üretiminin artışına katkı yapacağım diye hibe kredi alanlar bu devlet paralarını (halkın vergilerini) küçükbaş hayvan yetiştirmek yerine başka alanlarda kullanıyorlar. Gazetecinin işi  bu yalancı ve istismarcı hibeciler kimler onları bulup yazmak.