İYİ PARTİLİ ÇÖMEZ, 14-28 MAYIS SEÇİM SÜRECİNİ, ÖNÜMÜZDEKİ YEREL SEÇİMLERİ VE İYİ PARTİ KONGRESİ'Nİ SÖZCÜ'YE DEĞERLENDİRDİ


Mart 2024'teki yerel seçimlerin, genel seçimlerin işaret fişeği olacağını kaydeden Turhan Çömez, "İYİ Parti olarak stratejik karar vereceğiz. Önemli bir gücümüz var, hiç kimse 'Hadi bizi destekleyin, biz de büyükşehirleri alalım' diye yola çıkmasın" dedi


Seçimlerin arkasından özellikle iktidar medyasının hedef tahtasına oturttuğu, her gün ve her gece gazetelerinde ve televizyonlarında çarşaf çarşaf eleştiri listeleri yayınladığı iki partiden biri hafta sonu 3’üncü Olağan Kurultay’ını yapacak olan İYİ Parti. Son günlerde arka arkaya istifaların da yaşandığı İYİ Parti’nin Genel Başkan Başdanışmanı ve Balıkesir Milletvekili Operatör Doktor Sayın Turhan Çömez’le Kurultay öncesi merak ettiğimiz birçok konuyu konuştum.

Turhan Çömez, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar genel cerrahi uzmanı olarak çalışmış, daha sonra Tayyip Erdoğan’ın ısrarıyla siyasete girerek AKP’den Balıkesir Milletvekili seçilmiş, 2001-2008 yılları arasında milletvekilliği yanında AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın özel kalem müdürü ve danışmanı olarak da görev yapmıştır. 2008’de partisinden ayrılan Çömez 13 yıl İngiltere’de cerrah olarak çalıştı.12 Ekim 2022’de İYİ Parti’ye katılan Çömez, 14 Mayıs seçiminde yine Balıkesir Milletvekili olarak Meclis’e girdi.


Sayın Çömez, size özellikle iktidar medyasının üzerine gittiği konuları sormak istiyorum ki konular aydınlansın; Cumhurbaşkanı seçiminde İYİ Parti seçmeninin bir kesiminin Sayın Kılıçdaroğlu’na oy vermediği, bunda parti yönetiminin de rolü olduğu hala programlarında konuşuluyor. Ne derece doğru bir iddia acaba?

İYİ Parti Türkiye’de en demokratik çalışan siyasi partilerin başında geliyor. Çeyrek asırdır siyasetin içerisindeyim ve son bir yıldır da İYİ Parti bünyesinde siyaset yapıyorum, gözlemlerim bu yönde. Bu soruya cevap vermek için süreci iyi analiz etmek lazım. Hatırlayacaksınız Sayın Meral Akşener uzunca bir süredir “kazanacak bir aday” vurgusu yaptı, son seçimlerin ne kadar önemli olduğunu hep vurguladı ve sürecin başarılı olması için aday olmayacağını ve bu konuda feragat ettiğini kamuoyuyla paylaştı. Ancak bizim burada üzüldüğümüz bir nokta var; Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde 6’lı Masa’da yaşanan süreç çok sağlıklı gelişmedi, bu çok daha önceden samimiyetle, açık yüreklilikle konuşulmalıydı, Kemal Bey ne yazık ki bunu son toplantıya kadar öteledi ve tabii ki burada zaman zaman şu da deniyor; “Kemal Beyin aday olacağı bilinmiyor muydu”, hayır bilinmiyordu, yani 6’lı Masa’da yapılan toplantılarda deklare edilmemiş herhangi bir konu dışarda yapılan yorumlardan hareketle siyasetin gündemi olamaz. Dolayısıyla son ana kadar Kemal Beyin adaylığı gündeme gelmedi ve son toplantıda Sayın Akşener’in birkaç önerisi oldu ki kamuoyu da bunları biliyor. Bunlardan biri “o dönemde çok popüler olan iki belediye başkanından birinin aday olması halinde seçimin kolay kazanılacağı” idi ki bu çok önemliydi. İkincisi de, eğer bu olmayacaksa 6’lı Masa’nın bütün bileşenlerinin her birinin önereceği birer anket firmasıyla çok kapsamlı bilimsel anketler yapılsın ve ortalama bir kanaat ortaya çıkartarak aday belirlensin. Fakat bütün bunlar 6’lı Masa’nın diğer partileri tarafından kabul edilmedi. Tabii, son toplantıda diğer partilerin de önerisiyle Kemal Bey’in adaylığı Masa’ya gelince bu bir türbülansı da beraberinde getirdi. Açıkçası, bu süreç İYİ Parti tabanında önemli ölçüde rahatsızlık yarattı, çünkü bu kadar fedakarlık yapan, her şeyden feragat eden, samimi bir şekilde başarıya odaklanmış bir çalışma yürüten bir partinin Masa’da böyle bir tavırla karşılaşması tabanında belli oranda bir rahatsızlığa neden oldu.

Biz kampanya sürecinde çok yoğun bir çalışma yaptık, Sayın Akşener 50’ye yakın miting yaptı ve her mitinginde Kemal Bey’e “Bizim adayımızdır” diyerek oy istedi, bizler her yerde sahada adım adım gezdik, kapı kapı dolaştık, insanlardan hem partimize milletvekilliği listesinde, hem de cumhurbaşkanlığında Kemal Bey’e oy istedik. Şüphesiz bazı İYİ Partililer oy vermemiş olabilir, ancak bu tamamen partinin demokratik teamülündendir. Bireylerin özellikle özgür iradesinden kaynaklanmakta ama bunun asıl nedenini özellikle Masa’da son dönemde yaşanan süreçle ilintilendirmek lazım. Fakat her şeye rağmen hem Sayın Genel Başkan, hem biz İYİ Parti tabanının Kemal Bey’e oy vermesi konusunda mücadele ettik.

Kurultayda Sayın Akşener’in karşısına başka bir aday çıkacağı haberi duyuldu, ben sizinle konuşurken ‘Başka bir adayın şansı olabilir mi’ diye sordum, “Kesinlikle olmaz” dediniz, bir de “Delegelerin gereken cevabı vereceğini” söylediniz. Neden kesinlikle olmaz ve delegeler gereken cevabı verir, bütün “demokrat” partilerde isteyen aday olmalı değil mi?

Orada bir yanlış ifade veya yanlış anlaşılma söz konusu olabilir, partiler kendi bünyelerinde demokrasiyi ve demokratik kültürü olgunlaştırmalı ki Türkiye’de tabanda da demokratik olgunluk gerçekleşsin. O bakımdan, ben bir aday ihtimalinin olmadığını, olursa da delegelerin büyük bir çoğunluğunun Sayın Akşener’i desteklediğini tahmin ettiğimden hareketle o cümleyi kurdum.

Nasıl tahmin ediyorsunuz?

Biz Ankara’da durmuyoruz ki, sahadayız, delegelerimizle beraberiz, konuşuyoruz. Bizim teşkilatlarımız var, başkanlarımız var, delegelerimiz var, hepimiz sahada kendi partililerimizle, üyelerimizle, delegelerimizle siyaset yapıyoruz ve kanaatleri biliyoruz. Dolayısıyla, tabii ki partinin daha ileriye gitmesi için eleştiriler de alıyoruz, öneriler de alıyoruz, bunlar güzel şeyler. Şunu görmüş olsam onu da söylerim; tabanda bir değişim arzusu var gibi bir kanaatim olsa onu da paylaşırım ancak tabanda delegelerle ve parti teşkilatlarıyla yaptığım görüşmelerde edindiğim izlenim şu; Sayın Akşener’e büyük bir güven var, dolayısıyla ben bir liderlik tartışmasının yaşanmayacağını bildiğim için sizinle bu şekilde konuştum. Başka bir aday da olması yarar mı, zarar mı sağlar partiye, bence yarar sağlar. Parti içinde farklı anlayışların kendini özgürce ifade edebilmesi, cesaretle ortaya çıkması demokratik kültürün olgunlaştığını da gösterir, bu bizim açımızdan kazanım da olur. Şunu da ifade edeyim; partimizin divan toplantılarında her görüşe yer var, farklı siyasi arka plandan gelen arkadaşlarımız var, herkesin farklı görüşleri rahatlıkla ortaya koyup, bir tartışma ortamı yaratarak bir ortak akıl, ortak politika üretmesi konusunda çok olgun aslında. Farklılıklar bizi zenginleştirir, güçlendirir.

Yani başka aday çıksın istersiniz ama çıkmıyor.

“Cesareti varsa hadi bakalım çıksın” demiyorum, çıkmasından biz mutlu oluruz, bu herkese katkı sağlar, hem Türk demokrasisine, hem bizim partimize ama ben tabanda yaptığım gözlemlerden edindiğim izlenime dayanarak bunu söyledim size.

HER YURTTAŞIN “EVET, İYİ PARTİ TÜRKİYE PARTİSİ OLDU” DİYECEĞİNE İNANIYORUM!

 “Kongrede Meral Akşener ne mesaj verecek” alt yazısıyla program yapıyorlar, sizce ne mesaj verecek Sayın Akşener?

Öncelikle ben “birlik, beraberlik” mesajının güçlü bir şekilde verileceğini düşünüyorum. Yani, Türkiye’nin birliğinin ve beraberliğinin önemli olduğuna dair bir vizyon ortaya koyacağını, öte yandan partimizin önümüzdeki yıllarda yapacağı politik çalışmalar ve bir Türkiye vizyonuyla ilgili güçlü bir mesaj vereceğini düşünüyorum Sayın Akşener’in ki bu iki mesaj Türkiye’nin tam da ihtiyaç duyduğu mesajlar olacak. Dolayısıyla ben bu kongre neticesinde oradan çıkan her kongre üyesinin ve her partilinin ve bizi dinleyen Türkiye’deki her yurttaşın “Evet, İYİ Parti Türkiye partisi oldu, kadrolarıyla, duruşuyla, liderinin söylemleriyle Türkiye’nin tamamını kucaklamasıyla yepyeni bir vizyonla iktidara talip oldu” diyeceğini düşünüyorum bu konuşmanın ardından. Şüphesiz Türkiye’nin önemli sorunları var, ekonomik problemler had safhada, keza mülteci problemi had safhada, Türkiye’nin dış politikasındaki itibar kaybı önemli sorunlardan biri, bütün bu sorunlara karşı partimizin çözüm önerileri olacak ama bu “iktidara yürüyüş” konuşması olacak, Türkiye’yi kuşatan, kapsayan ve Türkiye’nin tamamını kucaklayan vizyoner bir konuşma olacak.

“Yerel seçime CHP-İYİ Parti İttifakı olarak girmeleri gerekir. Bunu yapmazlarsa Meral Akşener daha önce ısrarla desteklediği Mansur Yavaş ve -eğer aday olursa- Ekrem İmamoğlu’nun karşısına başka adaylar çıkarmak zorunda kalacak” tezi konuşuluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hem Sayın İmamoğlu, hem de Sayın Yavaş bizim de belediye başkan adayımız ve biz hem Ankara’da, hem de İstanbul’da ittifak adayı olarak CHP’nin adayı iki belediye başkanımızı destekledik. Daha sonra her ikisinin de toplum nezdinde popülaritesinin artması, itibarlarının yükselmesi münasebetiyle cumhurbaşkanı adayı da olabilecekleri konusunda açıkça kanaatimizi belirttik ve desteğimizi ortaya koyduk. Fakat bu süreç geçti, yani siyasetin o günkü koşullarında değerlendirilmesi ve kararların o günün şartlarında ele alınması doğru olur.



“İTTİFAK HUKUKEN VE TEKNİK OLARAK BİTTİ AMA SİYASETEN DEVAM EDİYOR”

Dolayısıyla ittifakın hukuki ve teknik olarak bittiğini ama siyaseten devam ettiğini söyleyebilirim. Fakat belediye başkanlığıyla ilgili, bu birlikteliğin olup olmayacağı ve olacaksa nasıl şekilleneceği konusu önümüzdeki günlerin konusu. Yalnız şunu da söylemeden edemeyeceğim; birçok CHP’li arkadaşımız televizyonlarda yaptıkları konuşmalarda seçimde yaşanan yenilginin faturasını İYİ Parti’ye kesmeye çalışıyorlar, bu bizde büyük bir rahatsızlık oluşturuyor, bir kere bu gerçek değil. Aday çıkartmayarak sürecin önünü açmış bir İYİ Parti var, bütün kadrolarıyla son ana kadar gece gündüz çalışmış bir İYİ Parti var, bütün bunlara rağmen “Seçim sürecinde destek olmadılar” şeklinde özellikle CHP’li arkadaşlardan gelen eleştiriler hem tabanımızı, hem partimizi ciddi manada rahatsız ediyor, bunun altını çizmek istiyorum. Tabii belediye başkan adaylığı süreci başladığında da umuyorum gereken hassasiyeti, özeni gösterirler.

Seçim tartışılırken dönüp dolaşıp söz Sayın Akşener’in masadan kalkıp geri dönmesine geliyor, partinin oy kaybetmesinin (seçim öncesi ve sonrası arasındaki yüzde 4 fark) veya sonuçta seçim kaybının bununla da bağlantılı olduğu konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şunu söyleyeyim, eğer iddia edilen anketler doğruysa seçim sonuçları niye böyle çıktı, birincisi bu. İkincisi, Sayın Akşener’in az önce de ifade ettiğim gibi ittifaktaki bütün partilerin temsilcilerinin birer anket firması önererek ortak bir bilimsel anket yapılması önerisi de kabul görmedi Masa’da. Dolayısıyla; anketler şöyle gösteriyordu, Masa’dan kalkıldı da ondan dolayı böyle oldu iddiası asla doğruyu yansıtmıyor. Masa’dan o dönemde kalkılmasını sağlayan Masa’daki tutumdur, oradaki davranışın hatasıdır, yanlışlığıdır. Eğer biz bunları bugün bu kadar samimiyetle ve açık yüreklilikle konuşmazsak yarına dair hata yaparız. Yine tekraren ve altını çizerek söylüyorum, son güne bırakılmış ve bir dayatma şeklinde Masa üzerine konmuş bir adaylık sürecinin ardından bunların yaşanması kaçınılmazdı. Nitekim orada Sayın Akşener son derece sorumlu ve vizyoner davranarak, iki belediye başkanını da ekibe katarak başarı şansını büyük ölçüde arttırmaya gayret sarf etmiştir. Bu itibarla CHP’den veya diğer partilerden gelen bu tarzdaki eleştirileri ben kesinlikle kabul etmiyorum.

HDP KENDİ ADAYINI ÇIKARMIŞ OLSAYDI MİLLET İTTİFAKI İÇİN SÜREÇ DAHA BAŞARILI OLURDU!

“İttifaktaki küçük partiler olmasaydı, sadece CHP ve İYİ Parti ittifakıyla girilseydi daha çok oy alırlardı” diyenler var, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı çıkarmamasının Millet İttifakı’na büyük zarar verdiğini düşünenlerin sayısı az değil. Acaba her parti kendi adayını çıkarsaydı ve sadece CHP-İYİ Parti ittifak yapsaydı sonuç farklı olur muydu?

Bunları seçimden sonra tartışmak şüphesiz daha kolay, seçimden önce bunlar tam olarak öngörülememiş olabilir ama ben kişisel kanaatimi söyleyeyim; eğer bütün partiler ilk turda kendi adaylarıyla gitmiş olsaydı, her seçmen kendi görüşüne uygun bir alternatif adayı ilk seçimde bulabilecekti ve buradan ikinci tura kalan aday etrafında diğerlerinin birleşmesi daha kolay olabilirdi. Dolayısıyla bu bence doğru bir politik tavır olurdu fakat ortak aday konusunda gelinen nokta seçimlerin de bu şekilde sonuçlanmasını sağladı. Şunun altını çizmek istiyorum; kampanya dönemi başında biz çok yoğun çalışma içerisindeydik ve her gittiğimiz yerde toplumun genel sorununun ekonomi olduğunu, enflasyon olduğunu, hayat pahalılığı olduğunu ve insanların önemli bir kısmının “çocuklarının geleceğiyle ilgili ciddi kaygılar duyduğunu” gördük. Fakat daha sonra özellikle Erdoğan’ın ısrarlı bir şekilde Millet İttifakı’yla HDP’yi ilintilendirmesi ve yalan videolar üzerinden terör suçlaması yapması kamuoyunda önemli bir yankı buldu. Dolayısıyla, HDP kendi adayını çıkarmış olsaydı süreç daha başarılı giderdi ve 6’lı Masa ilk turda bütün bu anlamsız iddialarla uğraşmak zorunda kalmazdı ve daha rasyonel bir seçim zemini yaşanırdı.

“BİZİM OY KAYBIMIZ YOK, ÖNCEKİ SEÇİMDEKİ OY ORANIMIZIN HEMEN HEMEN  AYNISINI ALDIK”

HDP’lilerin kendileri de -nedense seçim öncesi değil, sonrasında- aday çıkarmamalarının yanlış olduğunu söylediler. Peki “seçimde İYİ Parti’nin kaybettiği yüzde 4 oy oranının faturasını Meral Akşener kime kesecek” sorusu da tartışılıyor. Sizce bu noktaya değinir mi?

Bakın, biz oyumuzu koruduk, bir önceki seçimde aldığımız oy oranının hemen hemen aynısını aldık, bir oy kaybımız yok. Tabii arada yaşanan anketler üzerinden değerlendirme yapmak doğru olmaz. 21 yıllık bir AKP rejiminden bahsediyoruz, bütün zorluklara, bütün engellere rağmen kurulabilmiş, ayakta kalmış, bütün sorunlara göğüs gerebilmiş İYİ Parti’den bahsediyoruz. Tabii ki siyasi partiler seçimlere iktidar olmak için giderler ama bütün olumsuz şartlara rağmen İYİ Parti’nin yüzde 10 oy oranını yakalaması ve 44 milletvekiliyle parlamentoda olup güçlü bir muhalefet yapması önemlidir. O bakımdan, evet iktidar olunamamıştır ama bu bir kayıp değildir, önümüzdeki dönemde biz yepyeni bir Türkiye idealiyle, büyük Türkiye vizyonuyla ortaya çıkıp iktidara en güçlü aday olacağız. Burada “oyu 13’ten 10’a düştü” şeklindeki tezleri doğru bulmuyorum, hiçbiri bilimsel değil, bütün zorluklara rağmen İYİ Parti kendi orijinal oy oranıyla devam etmiştir.

İYİ Parti yerel seçimlere CHP ile birlikte girmezse daha az belediye başkanı çıkaracak değil midir?

Onun planlamasını hem parti liderleri, hem de onların görevlendireceği takımlar yapacaktır. Yerel seçimler çok önemli, bu seçimlerde alınacak oy oranı ve belediye başkanlıkları sayısı bir sonraki genel seçimlerin de kaderini belirleyecek. Erdoğan bunun farkında, bildiğiniz gibi seçimin hemen ertesinde İstanbul dedi, Ankara dedi, büyükşehirler dedi, “yerel seçimlere hazırlanıyoruz” dedi ve tabanını, teşkilatlarını motive etmeye çalıştı. Sürecin farkında ve politik olarak da zaten kendisi faiz oranını arttırarak Türkiye’ye bir miktar sıcak para girişini sağlayıp, ekonomideki büyük bir türbülansı engelleyip seçime sorunsuz gitmeyi planlıyor. Yerel seçimler, genel seçimlerin işaret fişeği, aynası olacaktır. O sebeple yerel seçimlerde maksimum oy ve maksimum belediye başkanıyla devam etmek Millet İttifakı’nın ve muhalefet partilerinin bence en önemli sorumluluğudur.

KİMSE “BİZİ DESTEKLEYİN, BÜYÜLŞEHİRLERİ ALALIM” DEMESİN!

Bunun bilinciyle hareket edeceğiz, fakat yine söylüyorum; masaya eşit şartlarda oturacağız ve elimizde çok sağlıklı seçim sonuçları var, bunlardan hareketle en stratejik kararı vereceğiz ama hiç kimse “Hadi bizi destekleyin, biz de büyükşehirleri alalım” diye yola çıkmasın, İYİ Parti’nin parlamentoda da, sahada da önemli bir gücü var, bunu dikkate alarak masaya oturacaktır diğer partiler. O bakımdan, bu birlikteliğin olup olmayacağı, olacaksa nasıl olacağı önümüzdeki günlerin konusudur ama tabii amacımız en fazla sayıda belediye başkanı almak ve en fazla oy oranıyla devam etmek.

Yani, yerel seçimlere CHP ile ortak aday çıkarmadan girmeniz de mümkün, “ortak aday stratejimiz yok” diyorsunuz.

Yok demiyorum, olmayabilir diyorum. Bunu elbette zaman gösterecek, şartlar belirleyecek. Ama CHP’li arkadaşlarımızın özellikle yerel seçimler için değerlendirme yaparken bu seçeneğin masada güçlü bir şekilde var olduğunu bilmeleri bence yararlı olur.

Son zamanlarda İYİ Parti’den arka arkaya istifalar oldu, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir partiye katılmak ne kadar doğalsa, yolları ayırmak da o kadar doğaldır. Arzu ettiğiniz ya da planlarınıza uygun bir şekilde siyaset yapma imkanı göremezseniz yollarınızı ayırırsınız. Esas olan siyasal etiktir. İstifa eden arkadaşlarımız böyle bir takdirde bulunmuşlardır, bize hayırlı olsun demek ve kendilerine teşekkür etmek düşer. Bizim siyasi yolculuğumuza bir etkisi olmaz, biz yola devam ederiz. AKP başta olmak üzere diğer tüm partilerde zaman zaman istifalar olmuştur, olacaktır da. Bunu anlayışla ve olgunlukla karşılamak gerekir.

BU İKİLİ PARA BULABİLECEK Mİ GÖRECEĞİZ!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı’nı yurt dışından getirdi, birini İngiltere’den, diğerini ABD’den. Sizce ekonomiye çözüm bulabilecekler mi?

İngiltere’den gelen eski bakan. Başarısız oldu ki Sayın Erdoğan onu görevden aldı. Daha sonra da kendisini Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladı. Merkez Bankası’nın başına getirdiği Sayın Erkan’ın ise Amerika’da davası var, CEO’su olduğu bankanın mudilerini dolandırmakla suçlanıyor. Bu iki ismin BAE ve Katar’da şeyhlerin fonlarını yönettiği iddiaları da var, bunların mutlaka açıklığa kavuşması gerek. Ciddi bir finansal krizin eşiğine gelen Türkiye’de bu ikili para bulabilecek mi göreceğiz, Türkiye’nin elinde kalan son değerleri haraç mezat Körfez ülkeleri sermayesine teslim edilecek mi göreceğiz. Londra tefecileri yüksek faizle para verip ülkenin geleceğini ipotek altına alacak mı göreceğiz. Sayın Erdoğan’ın niyeti bir an önce para bulup ödemeler dengesi krizine girmeden Türkiye’yi yerel seçimlere götürebilmek, oysa Türkiye’nin yapısal reformlara, yolsuzluk ve rant ekonomisini terk etmeye, yatırım, istihdam, üretim ve ihracat modeline ihtiyacı var.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Gerekirse 16’lı masa kuracağım” demesi genel başkanlıktan ayrılmayacağını gösteriyor. Sayın İmamoğlu ise kesin kararlı konuşuyor, genel başkan adaylığının önünün kapalı olduğunu görürse İYİ Parti’ye geçme ihtimali olabilir mi sizce?

Böyle bir gündem yok. Partimizin içerisinde çok donanımlı kadrolar var ve İYİ Parti zaman içerisinde kendi yetiştirdiği kadrolarla hem belediye başkanlıklarında, hem ileride bakanlıklarda görev yapabilecek birçok kişiye şu anda sahip. Sayın İmamoğlu CHP’den seçilmiş ve bizim de desteğimizle seçilmiş bir belediye başkanı. Kendisinin adı CHP liderliği için geçiyor ve bizim tarafımızdan da cumhurbaşkanı adayı olarak açıkça teklif götürüldü. Bütün bunlara baktığımızda bizim de parti olarak, tabanımızın da takdir ettiği bir siyasal kimlik. Fakat bugün bir başka partinin içerisinde, bizim partimizde belediye başkanı adayı olması bugün itibarıyla mümkün görünmüyor.

Siz Erdoğan’ın danışmanı ve AKP Milletvekili olarak görev yaptınız. AKP’den ayrılan ve özeleştiri yapmadan parti kurarak devam eden, sonradan 6’lı Masa’nın parçası olarak devam eden liderlerin sonuca olumsuz etki yaptığını düşünüyor musunuz?

Ben milletvekili olduğum dönem içerisinde AKP ile hiç uzlaşamadım, 5 yıl içerisinde çok ciddi tartışmalar, ayrışmalar yaşadık ve dönemin sonunda da bütün ısrarlara rağmen AKP’den aday olmayacağımı açıklayarak ayrıldım. Benim o duruşumu AKP’liler yıllar boyu hazmedemediler, Ergenekon kumpasları bunun için kuruldu, 12 yıl sürgünde bunun için yaşadım. Hatta bugün de parlamentoda İYİ Parti adına yaptığım konuşmada AKP sıralarının öfkelenmesi, tepki vermesi, bana saldırı yapmaları da bundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla benim durumumla AKP’den ayrılan diğer arkadaşlarımızın durumu farklı. Ben hem Sayın Babacan’ın, hem de Sayın Davutoğlu’nun özellikle AKP dönemindeki politikalarla ilgili bir özeleştiri yapmalarının doğru olduğunu düşünüyorum. Bugün eğer “Geri Kabul Anlaşması” imzalanmışsa, Suriye’de yaşanan kaosun ardından bu kadar yoğun bir mülteci sorunu yaşıyorsak Sayın Davutoğlu’nun bu konuda topluma yapması gereken açıklamalar olmalıdır. Her ne kadar Sayın Babacan “Benim zamanımda ekonomi başarılıydı, ben ayrıldım işler bozuldu” dese de ben bunun çok fazla doğruyu yansıttığını düşünmüyorum, o dönemde dünyadaki para bolluğundan Türkiye de çok istifade etti, o dönemde Türkiye büyüyor görüntüsü verdi ama reel ekonomi böyle değildi ve o yıllarda yapılan hataların bugün biz faturalarını ödüyoruz. Dolayısıyla bugün Türkiye’nin önündeki 2 temel problemle ilgili, o gün AKP’nin bünyesinde bulunan ve bugün muhalefette olan arkadaşlarımızın özeleştiri yapmaları siyasal ahlak açısından doğru olacaktır. Yine örneğin Sadullah Ergin, bugün kendisi DEVA Partisi’nden milletvekili, fakat Türkiye’nin Ergenekon kumpaslarının yaşandığı dönemde Adalet Bakanı’ydı, bununla ilgili bir özeleştiri yapması ve topluma bir özür borcu var diye düşünüyorum. Tüm bunlara baktığınızda siyaset bir güven meselesidir, bir duruştur, bir kimliktir, bir kişiliktir ve özeleştiri de bir erdemdir.