Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, vatandaş-ilçe belediyeleri ve Çevre Bakanlığı üçgeninde yaşananları anlattı...


Deprem felaketinden önce iktidarın imar affı çıkarmaya hazırlandığını hatırlatan Karalar, “Adana’da 4 binayı mühürledik. Vatandaş mührü söküp devam etti. Tekrar mühürledik, mahkeme yürütmeyi durdurma verdi. Bu arada zaten inşaat bitiyor. Olmayan iskana afla kavuşuluyor" dedi” dedi


Kahramanmaraş’ta kısa aralıklarla yaşanan iki depremin üstünden bir hafta zaman geçti, günler sonra bile canlı kurtarılan bebeklerin, çocukların, gençlerin ve her vatandaşımızın göçüklerden çıkarılışını milletçe nefesimizi tutarak bekledik ama can kaybı giderek on binlerle artıyor. Depremin en kritik, en çok hayat kurtarılabilecek ilk 2 gününde deprem bölgelerinden “devlet nerede” haykırışlarını dinledik, halk devletten önce organize olarak tırlarla giyecek, battaniye, yiyecek ve birçok ihtiyaç maddesini gönderdi ama onların dağıtımında bile bir kaos vardı. Böylesi bir felakete geç kalınması dışında valilerin gelen yardım ekiplerini ve yardımları saatlerce beklettiği, AFAD’ın yararlı çalışmalarına rağmen yeterli sayıda elemanının olmayışının kaybettirdiği zaman ve kurtarılamayan canlar hep konuşulan konulardı. Deprem uzmanlarının o fay hattı üzerinde hatta net olarak Kahramanmaraş’ta deprem olacağını söylemesine rağmen önceden hazırlanılmamış olması elbette sorgulanacak bir konudur, “vatandaşlarımızın sıkıntısını hafifletiyoruz” diyerek ilan edilen imar afları ciddi şekilde sorgulanacak konudur, ama Türkiye’de depremler bitmiyor, acaba bundan sonra halk olarak kendi canımıza sahip çıkabilecek miyiz, siyasetçilere “öncelikli göreviniz bizim can güvenliğimizdir” diyebilecek miyiz bu da işin diğer önemli boyutu.

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar günlerdir Hatay’daydı, dün de CHP’nin Hatay’da yapılan ve sonrasında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’nin deprem kuşağında olması bilinmesine rağmen bol miktarda imar affı çıkarıldı, konutlar insanlara mezar edildi” açıklaması yaptığı MYK toplantısına katıldı. Bu iki şehrimiz için risk devam ediyor, neler gördüğünü, yorumlarını ve bundan sonrası için neler yapacaklarını Sayın Karalar ile Hatay’dan konuştum.

Zeydan Karalar, 1980’de Çukurova Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olmuş, 1981’de Makine Mühendisleri Odası Başkanlığına seçilerek en genç oda başkanı olmuş, 1991-96 yılları arasında Çukobirlik İplik Dokuma Fabrika Müdürü ve Teknik Genel Müdür Yardımcılığı, 1996-2007 arasında görevlerinde bulunmuştur. Kazakistan’da Okan-Antriko Entegre Tekstil Fabrikasını kurarak Genel Müdürlüğünü yapan Karalar daha sonra kendi mühendislik şirketlerini kurmuş, 2010’dan sonra CHP Adana İl Başkanlığı yapmış, 2014 yerel seçimlerinde Adana Seyhan İlçe Başkanı, 2019 Türkiye yerel seçimlerinde de yüzde 53.69 oy oranı ile Adana Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiştir.


Sayın Karalar, Adana’da durum nedir, Hatay kadar ağır değil, değil mi?

Adana toparladı, tahliye devam ediyor, işi biten ekipleri arama kurtarmaya yardımcı olsun diye gönderiyoruz. Adana depremin ilk anından itibaren lojistik bir üsse dönüştü. Ülkenin ve dünyanın birçok noktasından gelen arama kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri ve STK’lar önce Adana’ya geliyor ve buradan ağır hasar olan yerlere geçiyorlar

Kaç ev yıkıldı Adana’da?

11 ev tamamen yıkıldı. Tabii Antakya’yı görünce, Antakya’nın tamamı yıkılmış, orada zarar görmeyen ev yok, kimi tamamen yıkılmış, kimi de ağır hasar görmüş yani yaşanabilir olmaktan çıkmış.

HATAY’IN NEREDEYSE TAMAMI YIKILDI, O KADİM, TARİHİ KENT YOK OLDU!

Yani bütün Hataylıların taşınması lazım…

Çok enteresan, neredeyse tamamı yıkıldı, Hatay gitti yani. O kadim, o tarihi kent yok oldu. Antakya, Defne, Samandağ, Armutlu Mahallesi onlarda çok büyük yıkım var. Samandağ’da olağanüstü fazla var, çok çok kötü.

Samandağ’dan çok şikayet geldi “kurtarma çok yetersiz, buraya gelmiyorlar” diye…

Evet kurtarma yetersiz ama orada yetersiz de Antakya’da yeterli mi? Her tarafta yetersiz. Bu kadar geniş bir sahaya bu imkanlarla erişmek imkansız. Sadece Antakya’da 3 bine yakın ev yıkılmış, devletin şu anda böyle bir organizasyonu yok.

TÜRKİYE’DE KAR HIRSI İNSANLIĞI ÖLDÜRÜYOR!

Peki sizce bunun sebebi nedir?

Bilim adamları bin yılın depremi diyor, beş yüz yıldır yatan fay hattında 7.6 ve 7.7’lik iki peş peşe deprem olağanüstü etkili bir kere. İkincisi binaların önemli bölümü eski, deprem yönetmeliğinden önce yapılmış ama tabii yeni yapıların tamamı da sağlıklı demek çok mümkün değil. Biliyorsunuz Türkiye’de ne yazık ki kâr hırsı insanlığı öldürüyor. Ama burada temel nedenlerden bir tanesi depremin olağanüstü şiddetli olması, hemen arkasından ikinci bir deprem oldu, yıkımı ve kaybı çok arttırdı.

Ama Amerikalı bilim adamları “bizde de aynı şiddette deprem olabilir, benzer bir hat burada da var ama yıkım asla böyle olmaz” diyorlar?

Doğrudur çünkü onlar çok daha önceden bu işlere başlamış, deprem önlemlerini almışlardır, 8 ve daha büyük depremlere dayanıklı evler yapmışlarsa bu kadar büyük yıkım da elbette olmayacaktır.

9 şiddetine dayanıklı evler yapmışlar…

Japonya’da da mesela 7.8 şiddetinde deprem olduğunda her taraf yıkılmıyor, biz ise bunu bir türlü öğrenemedik.

Peki bunda merkezi yönetimin ve belediyelerin rolü nedir?

Belediyelerin rolü şu; yapılan inşaatları yeteri kadar, gerektiği gibi kontrol edecek, bu ilçe belediyelerinin işi, biz ilçe belediyesiyken bu işi çok sıkı tutuyorduk zaten, genel olarak böyle yapılması gerekiyor. Yani her belediyeyi suçlamak doğru olmaz ama işi sıkı tutmazsanız vatandaş kaçırabildiği kadar kaçırıyor, Türkiye’de bu bir realite ne yazık ki.

MAHKEME MÜHÜRLEDİĞİMİZ YAPILARI DEVAMINA İZİN VERDİ!

Bunun denetimi büyükşehir belediyelerine ait değil midir?

Hayır değil, denetimi Çevre Şehircilik’e ait. Ben size bir şey anlatayım bakın; Adana’da 4 tane yapıya biz tutanak tuttuk, mühürledik, vatandaş mührü söktü devam etti. Sonra bir daha mühürledik, yürütmeyi durdurmaya başvurdu, mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı aldı.

Siz görmüş ve mühürlemişsiniz, mahkeme ne hakla verebiliyor bu kararı?

Vallahi mahkemenin verdiği kararlarla ilgili bir yorum yapmam doğru değil ama veriyor yani, ben size hikayeyi anlatıyorum. Niye mühürledik? Şunun için; mesela 2 bin metrekare inşaat ruhsatı almış, 2 bin 500 metrekare yapıyor, fazla yapıyor yani, onun için durduruyoruz. Bu noktada yasaların gerçekten çok katı olması gerekiyor, yani aldığı ruhsat gibi inşaat yapması gerekiyor ve biliyorsunuz yapı denetim firmaları var artık, bu firmaların yapı gerçekten ruhsata göre yapılıyor mu, yapılmıyor mu bunu ciddi olarak kontrol etmeleri gerekiyor. Devlet birtakım insanlara, firmalara görev veriyor ama o birtakım insanlar o işi ne kadar yapıyor tartışılır.

ÖNCE MÜTEAHHİTİN İHMALİNE, SONRA BELEDİYELERİN NE YAPTIĞINA BAKILACAK!

Yani burada şimdi insanlar kimi sorumlu tutacaklar Sayın Karalar?

Bir; müteahhidi sorumlu tutacaklar, suçu var mı yok mu diye. Mesela biz 11 inşaatla ilgili hemen incelemeler yaptırdık, yıkılan binalarla ilgili bir müteahhidin ihmali, kullandığı malzemede bir kaçma varsa o bulunacak. İki; tabii belediye burada ne yaptı ona bakılacak ama yıkılan binaların tamamı 1999 öncesi olduğu için o belediye başkanlarını falan bulmak nasıl olacak onu da bilmiyorum, o zaman ilçe belediyeleri yoktu. Bunlar hukukun işi, biz suçu bildireceğiz, ceza vermek hukukun işi biliyorsunuz.

TÜRKİYE’DE BİNALARIN YÜZDE 60’I İSKANSIZ, BELEDİYE İSKAN VERMEZSE GİRİP İSKANSIZ OTURUYORLAR!

Ben mesela bu Rönesans Sitesi’ne nasıl iskan verildiğini Lütfü Savaş’a iki gün önceki röportajımda sordum, aynı günün akşamı müteahhidi kaçarken yakalandı. Peki, depreme dayanıklı diye satılan o kadar büyük bir site, bunların gerçekten depreme dayanıklı olduğunu büyükşehir belediyesinin de denetlemesi gerekmez mi?

O binalar yeni. Devlet büyükşehir belediyelerine böyle bir görev vermemiş.

Ruhsatı veren ilçe belediyesi, o ruhsatın gereğini takip edecek olan da ilçe belediyesi, yasa o görevi onlara vermiş. Şimdi ben gidip oradan karot alıp onu denetleyemem, denetlersem de beni dinlemiyorlar zaten. Bir şey söylüyorum; adam Adana’da fazla inşaat yapıyor, mühürleyince mahkemeye başvuruyor, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı alıyor. Yürütmeyi durduruyor, zaten adam inşaatı bitiriyor, inşaatı bitirdikten sonra da iskan alamıyor, belediye ona iskan vermiyor, iskansız oturuyor. Türkiye’ye baktığınız zaman binaların belki %60’ı iskansız. İskan alınmamasının nedeni, adamın başta aldığı ruhsata uygun inşaat yapmamış olması.

Hatay’da “Cennetten bir köşe” sloganıyla satılan 12 katlı ve 250 daireli Rönesans Rezidans yerle bir oldu.


DEVLET İMAR AFFI ÇIKARIYOR, YIKMANIZ GEREKEN BİNALARA AF GETİRİYORSUNUZ!

Şimdi ne oluyor, devlet sık sık imar affı çıkartıyor. Yani bir insan niçin iskan alamaz? Yapıyı aldığı yasal ruhsata uygun yapmadığı için. Siz bile bile yapı stoğunda fazlalık olan binalara af getiriyorsunuz, yıkmanız gerekirken. Burada aslında çok katı olmak lazım çünkü insan hayatı söz konusu. Bu depremlerden önce yeniden imar barışı çıkaracaklardı, hazırlık yapıyorlardı, şimdi artık çıkaramazlar.

Bundan sonra da hiç çıkaramamaları lazım, böyle bir hakları olmamalı değil mi?

İmar barışları çıkardılar ya, yıkılan binlerce bina, insanların ölümüne neden olan binalar imar barışından faydalandı değil mi? Ne yapacaksınız peki, kime ceza verilecek, sorumlusu kim? Siz inşaatın statiğini 4 kata göre yapmışsınız üstüne 2 kat daha çıkıyorsunuz, ne oluyor; bu 4 kata dayanan bina 6 kata nasıl dayanacak? Bu binaları yapan müteahhitlere, denetçilere soruşturma açacaklar ya, biz de istiyoruz açılmasını- şimdi diyecek ki “Ben imar barışından yararlandım, paramı yatırdım, tescil ettiniz bu binayı”, böyle deyince nasıl vereceksiniz cezayı?

Adana’da ve diğer şehirlerde önceki belediyelerin sorumluluğu yok mu?

Ben Adana için diyorum ki; yıkılanlar 99’dan önce yapılmış binalar, o zaman ben belediye başkanı değildim, ilçe belediye başkanı da değildim. Zaten 99’dan önce ilçe belediyesi de yoktu, il belediyesi vardı. Büyük şehirlerde ilk ilçe belediyeleri 1999’da kuruldu. Dolayısıyla o günkü belediye başkanının da sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor elbette, müteahhidin de sorumluluğunu kaldırmıyor, o zaman yetki il belediye başkanlıklarındaydı.

Devlet de sorumlu, devlet bu tür işlerde daha katı davranmalı, biz 3-4 senede bir deprem yaşayacağız ve hala yapıların gerçekten depreme dayanıklı olup olmadığını, uygun olup olmadığını kontrol etmeyeceğiz ve hatta ruhsata uygun yapılmayan binalara da müsamaha göstereceğiz, bu kabul edilebilir bir şey değil.

Yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da gelip denetlemesi gerekirdi değil mi?

Şimdi biz bu depremden sonra Adana’da hemen Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ile konuştuk, dedik ki; bizim 50 tane deneyimli mühendisimiz var, biz size deneyimli arkadaşlarımızı verelim çünkü bizim resmi olarak böyle bir şey yapmamız söz konusu değil, gayrı resmi yaparsınız da bir anlamı yok, siz hangi bina az hasarlı, hangi bina orta hasarlı, hangisi güçlendirmeyle kurtulur, hangisinde hasar yok, bunu tespit edin ve biz buna başladık şimdi. Çünkü insanlar içeri girmiyor, deprem tehlikesi hiçbir zaman ortadan kalkmaz, yarın da olabilir, 1 sene sonra da, 10 sene sonra da olabilir, ancak bilim adamları bunu söyler, bizim öngörme şansımız yok. Şimdi biz diyeceğiz ki; “deprem ne zaman olacak belli değil evine girmek isteyen girsin ama şu şu binalar riskli, bunlara girmeyin.” Yani söylemek istediğim şey şu; bu da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın vereceği bir karar, dolayısıyla onun illerdeki uzantısı il müdürlükleri ve il müdürlükleri kanalıyla yapıyoruz bunu, yani onlarla birlikte yapıyoruz.

Doğuda deprem olacağı, o fay hattının kırılacağı Profesör Naci Görür ve diğer uzmanlar tarafından defalarca söylendi ama bilim adamları bu kadar senedir çırpınırken acaba eski binaların güçlendirilmesi yine devletin kontrolünde olmalı değil miydi, kimin kontrolünde olmalıydı?

1999’da deprem oldu ve devlet deprem vergisi adı altında para topladı. Bunu toplama nedeni riskli binaları yıkıp yeni bina yapmaktı ama bu olmadı. Soruluyor ya bu deprem vergisi paralarını ne yaptınız diye, bu olmadı, şimdi bu ‘bile bile lades’lerden bir tanesi oluyor. Gerçi bu deprem gerçekten olağanüstü yüksek bir deprem yani Adana’da yeni bina yıkmamış ama Hatay’da yıkmış mesela, işte Rönesans rezidans dediğiniz 3 senelik binalar.

Çürük binalara güçlendirme de yapılmamış…

Bazıları güçlendirmeyle de kurtulmaz, tamamen yıkacaksınız.

Zaten uzmanlar binaların öncelikle temeli çok önemli, doğru yerde yapılmasının önemi var diyorlar.

Tabii tabii, uzmanlar faylar üzerine inşaat yapmamak gerektiğini söylüyorlar. Ama burada böyle bir şey yok ki, dinleyen yok. Bizim ülkede dereleri kapatıp ev yapıyoruz sonra sel oluyor mahvoluyoruz yani böyle acayip acayip işler.

Acaba uzmanların bu uyarılarından sonra bütün büyükşehir belediye başkanları “Bakın yetki bizde değil ilçelerde ama biz uyarıyoruz, bunların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması gerekir” diye birlikte ses çıkarsalardı…

Muhtemelen geç kalınmış olsa da bundan sonra biraz daha ciddiye alırlar ve belki biraz daha büyükşehir belediyelerine biraz daha yetki verirler. Çünkü denetim şart, denetlemezseniz olmuyor işte. Büyükşehirlere ilçe belediyelerinin verdiği ruhsatlara uygun inşaat yapılıp yapılmadığıyla ilgili bir görev vermeliler.

Yani Rönesans’ın müteahhidi neden kaçıyor çünkü biliyor ki yanlış, kaçak malzeme kullanmış, bunun bilincinde…

Yani kaçtığına göre bir suçu vardır yoksa oradan malzeme alınacağı zaman sağlamsa, benim binam sağlam bir şey olmaz demesi gerekirdi.

DEVLETİN DIŞINDA KİMSENİN YAPMA ŞANSI YOK!

Bundan sonra İstanbul depremi bekleniyor dediler ve Adana ve Hatay konusunda da yeniden uyardılar, burada tekrar deprem olabilir dediler. Bundan sonra ne yapacaksınız, ya da Hatay’da ne yapılması gerekiyor?

Evet, Hatay ve Adana hala risk altında, biz şöyle yapacağız; ilçe belediye başkanlarıyla konuşacağız, riskli binalar tespit edildikten sonra “bu binalar risklidir, deprem anında yıkılır” diyeceğiz bilim adamlarıyla görüşerek. Ama tabii yapı stokunu yenilemek de çok ciddi bir maddi imkan gerektiriyor, bunu devletin dışında kimsenin yapma şansı yok. Devlet bunu finanse edecek, yaptıracak, uzun vadeye yayarak vatandaştan talep edecek. Bunu belediyenin yapma şansı var mı? Biz 100 tane, 200 tane bina yapalım, bin tane, 2 bin tane bina yapamayız. Yapılması gereken bina sayısı belki milyonu bulacak, belki daha fazla olacak.

Toplanan deprem vergileriyle 800 bin adet sağlam konut yapılabilirmiş ve bu yapılmamış…

E tabii 38-39 milyar dolardan bahsediyoruz, çok ciddi bir para, kullanılsaydı binlerce bina yenilenebilirdi.

Siz pandemide sahra hastaneleri kurmuştunuz, bunu Hatay neden yapamadı?

Hatay yapamadı, biz yaptık ne oldu ki kullandılar mı? Oysa o kadar iyi, faydalı bir işti ki o, Dünya Sağlık Örgütü, dünya bilim adamları bunun çok doğru bir iş olduğunu söylemelerine rağmen bizimkilere bunu anlatamadık.

Evet sizin sahra hastanelerini pandemide de kullanmadılar değil mi?

Kullanmadılar tabii, mühürlediler üstelik, sonra çekindiler mühürü söktüler fakat kullanmadılar. Halbuki ne kadar faydalı bir şeydi, o zaman bizim şöyle bir düşüncemiz vardı; sahra hastanesi müşahede hastanesi, ağır ameliyatların yapılacağı bir hastane değil ki… Korona birini öldürüyor, biri ayakta geçiriyor ama ayakta geçiren adam gidip evde birine bulaştırdığı zaman oradaki tesiri ne olacak bilmiyoruz ki, 80 yaşındaki insan kurtuluyordu, 30 yaşındaki insan ölüyordu koronadan. Dolayısıyla başkasına bulaştırmasın diye sahra hastanesinde tedavi imkanı sağlamıştık.

ZEYDAN KARALAR’IN AKLI ORTAYA ÇIKACAĞI İÇİN YAPMAZLAR!

Sizin yaptığınız gibi sahra hastaneleri gibi hastaneler Hatay’da yok, yapılamadı, ordu da acele gelip kuramadı onları ilk günden, şimdi İBB bir arabalı vapuru hastane haline getirip oraya gönderiyor ama bunun daha önce yapılması mümkün değil miydi? Yani ilk günden devlet yapsaydı bunu çok fazla hayat kurtarmayacak mıydı?

Gayet tabii kurtarılırdı, zaten sahra hastanesinin anlamı bu. Mesela Hatay’da hastane çökmüş, başka yerlere naklediyorsunuz en kısa mesafe 1 saat, o da yol açıksa. Bir sahra hastanesi düşünülse, ilk yardım orada olsa, serumu taksalar, hemen müdahale edilse ben doktor değilim ama bunların faydalı olacağı tartışmasız. Ama öyle bir şey yaparlarsa Zeydan Karalar’ın aklı ortaya çıkacak, yapmazlar.

Hatay’da dolaştınız, nedir durum? Artık kurtarma bitti herhalde değil mi?

Arama kurtarma bitmez, burada bu iş altı ay sürer. Yani bundan sonra canlı çıkma şansı azalıyor ama biraz önce Samandağ’da bir canlıyı çıkartıyorlardı, Allah’tan ümit kesilmez fakat süre geçtikçe canlı çıkartma ihtimali azalıyor, bu çok net. Sonuçta o molozlar oradan kaldırılacak, temizlenecek ve kış mevsiminde olduğumuz için bir şey olmaz belki ama çok ciddi salgın da olabilir. Biz şimdi Adana Büyükşehir Belediyesi olarak Samandağ’a hem maske, hem dezenfektan, hem kireç gönderiyoruz, yani Samandağ ilçesini dezenfekte edeceğiz. Sonra çöken binaların molozlarının kaldırılması da gerekiyor.

Peki bunu belediyeler mi yapacak, devlet mi yapacak?

Valla biz ona bakmıyoruz, o devletin görevidir, bu belediyenin görevidir diye bakarsanız hiçbir şey yapamazsınız. Biz üstümüze düşeni yapıyoruz, biliyorsunuz arama kurtarma normal şartlarda kimin görevidir, atıyorum AFAD’ın görevidir ama biz ona bakıyor muyuz, biz birlikte çalışıyoruz, zaten böyle yapmak gerekiyor.