Belalı bir yıldı. Suikastlar, olaylar hiç eksik olmuyordu. 2 Temmuz 1993’de akşam saatlerine doğru Sivas’tan görüntüler televizyonda yayınlanmaya başlandığında Türkiye nefesini tutmuştu. O günden sonra hiç ara vermeyen acı yaşanıyor. Madımak Otelinde 33 kişi hayatını kaybetmişti. O kalabalığın hedefinde Aziz Nesin vardı. Ancak O’na bir türlü ulaşmaları mümkün olmadı.

Aziz Nesin’in, Sivas’tan polis tarafından kaçırılıp gece Ankara’ya getirildiğini öğrenmiştim. Kaldığı yeri bilmiyordum. Deneyimlerime dayanarak, polisevinde olabileceğini düşündüm. Dikmen Polisevinin önüne geldiğimde kapıdaki önlemler Nesin’in o binada olduğunu ortaya koyuyordu.

ORTADA KALDIM

İçeriye girmem mümkün değildi. Giriş kapısının tam karşısında elimde fotoğraf makinesiyle bekliyordum. O anda kendisinden birkaç cümle alabilmek de önemliydi. Bir hareketlilik başladı. Polisler önümde perde oluşturdu. Aziz Nesin, Polisevinden çıkarılıyordu. “Aziz Bey, Aziz Bey” dediğimde duyup duymadığını bile anlamadım.

Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Kalkan, Nesin’le aynı otomobile bindi. Onlar önde, ardında bir polis aracı, onun ardından da ben gidiyordum. Arkamda bir başka polis aracı vardı. Ali Kalkan müdürün, bir planı vardı. Mutlaka bir yerde barikat kuracak ve ilerlemem mümkün olmayacaktı.

Beklediğim oldu. Ayrancı civarında Aziz Nesin’in içinde bulunduğu otomobil, caddeden sapıp dar bir sokağa girdi. Kısa bir süre ilerledik. Benim önümden giden polis aracı durdu. Arkamdan gelen polis aracı da durdu. Ben ikisinin ortasında kalmıştım. Ne ileri, ne de geriye gidebiliyordum. Tam anlamıyla kısılmıştım. Nesin’i göz göre göre kaçırmış, o güne ilişkin açıklama almam mümkün olmamıştı. Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Kalkan da kendisine verilen görevi yerine getirmiş, Nesin’in o an bir gazeteciyle konuşmasını engellemişti. Sonraki günlerde, “Nasıl atlatmıştım ama” deyip gülüyordu.

BAŞKAN KARAMOLLAOĞLU

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, o dönem Sivas Belediye Başkanıydı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, oluşturmak istediği “Cumhur İttifakı”na, SP Genel Başkanı Karamollaoğlu da davet edilmişti. İttifakta yer almayacağını açıklayınca, AKP’lilerin hedefi oldu.

O’nun, Sivas katliamının yaşandığı dönemde belediye başkanı olduğu hatırlatıldı. O hatırlatmalar üzerine arşivi taradığımızda, Mülkiye Müfettişlerinin raporunda dönemin belediye başkanı Karamollaoğlu’na dönük bir suçlama yoktu.

POLİSİ GÖNDERMİŞLERDİ

Sivas olaylarının sorumlusu gibi gösterilmek istenen Temel Karamollaoğlu ile bir sohbetimizde ‘Sivas’ta Madımak otelinin yakılmasını, 33 aydının dumandan ölümlerini ve kendisine dönük eleştirileri’ hatırlattım. “Anlatayım” dedi. Karamollaoğlu’nu dinliyorum:

“Sivas olayları başladığında birdenbire yabancı gazeteciler, televizyon kanalları dünyanın dört bir yanından Sivas’a gelmişti.  1993 karışık bir yıldı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmiş,  Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşmüş, gazeteci-yazar Uğur Mumcu bombalı bir suikast sonucu hayatını kaybetmişti. Sivas olayları da yine aynı yıl meydana geldi. Bir yerlerde ‘Türkiye biraz karışık bir ortama sürüklensin’ diye düğmeye basıldı ve Sivas hadiseleri de bu kapsamda meydana geldi.

O zaman böyle düşünmemiştim. Emniyet İstihbarat Şube Müdürünün daha sonra bana verdiği bilgiye göre, ‘Sivas’ta böyle bir olay çıkacağına ilişkin istihbari bir bilgi almamıştık. İki hafta önce Divriği ve Hafik ilçelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle Çevik Kuvvet polisinin üçte ikisi bu ilçelere gönderildi. Sivas’ta hadise olursa müdahale edecek gücümüz kalmadığını Vali ve Emniyet Müdürüne söylememe rağmen bir şey olmayacağını’ söylediklerini belirtti.

DAVUL ÇALDILAR YALANI

O gün Sivas’ta askerin yemin töreni vardı. Yemin törenine katıldım, yemeği Vali ve diğer yetkililerle birlikte orada yedik. Emniyet Müdürü, bir grup gencin Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde toplandığını bildirdi. Gidip konuştum ve kalabalık dağıldı. Fakat yeterli kuvvet olmadığı için otelin önünde toplanmasına mani olamadılar.

Emniyet müdürü ile Vali beyin arasında Aziz Nesin’in nerede olduğu konusunda anlaşmazlık çıktı. Sonuçta hadiseler adım adım büyüdü. Yani böyle birden birebir patlama meydana gelmedi. Cuma namazının arkasından gençler ‘Cami taşlanmış. Caminin önünde Cuma namazında davul çalınmış’ diye tepki göstermiş. Sonra onlar da dağıldı. Cuma akşama doğru tabii kalabalık arttı.

BİRİSİ PERDEYİ TUTUŞTURDU

Daha önce Sivas’ta hiç görmediğimiz Aczmendiler, olaydan iki gün önce Sivas’a gelmişti. Yani niye geldiler?  Bu benim aklımda her zaman bir soru işareti olarak kaldı. Polis gücünün zayıflatılması ayrı bir soru işareti olarak kaldı. Pir Sultan Abdal şenlikleri 28- 29 yıldır Banaz köyünde bir gün yapılırken Vali bey ve Kültür Bakanlığı onu tuttu şehre aldı, kutlamasını haftaya yaydı. Bu da ayrı bir husus. Yani bu karar niye alındı? Yapılamaz mı, yapılabilir ama yani hiçbir yerde böyle bir şey yapılmazken aniden yapılması… Bunlar, hadise olsun diye yapılan işler değil ama bir hadise patlak verince tahrik sebebi doğdu.

Arkasından da benim fotoğrafım diye Milliyet gazetesinde, Madımak yangını sırasında flu olan ve bana benzediği belirtilen fotoğraf basıldı. Tepki, temelde Aziz Nesin’e karşıydı. Birisi perdeleri yaktı. İçerde olanlar dumandan boğuldu. O zaman hakkımda yanlış bir izlenim doğdu. Şimdi de Sivas olaylarını tabi başkaları gündeme getiriyor. Onlar da bana ‘Senin için eskiden böyle deniyordu, şimdi bunları nasıl unuttun?’ diyorlar. Ya ne yapayım. Birisi ‘böyle yanlış bir kanaate gelmişiz düzeltiyoruz’ diyorsa ‘yok düzeltmeyin mi?’ diyeyim.”

BİR NUMARALI SANIK HİÇ YAKALANMADI

Sivas katliamının bir numaralı sanığı Cafer Erçakmak hiç yakalanmadı. Öldükten sonra onun Sivas’ta yaşadığı ortaya çıktı. Ölümü, büyük bir güvenlik zafiyetini de ortaya çıkardı. İfadesi alınan Erçakmak’ın 2 oğlu ve kızı “Babamız 7 Temmuz 2011’de Sivas’a geldi. Ölmeye geldiğini söyledi. Evden dışarı çıkmıyordu. Geldikten 3 gün sonra da öldü” iddiasında bulundular.

Cafer Erçakmak, sözde 18 yıldır aranmasına rağmen bulunamıyordu. Sivas Emniyet Müdürlüğü tarafından Haziran ayında Cumhuriyet Savcılığı’na gönderilen yazıda, Erçakmak’ın evinde bulunmadığı yolunda “Rutin yazı” yı gönderdiği anlaşıldı. Erçakmak’ın evinin karşısında lokanta işleten dönemin CHP İl Başkanı Cahit Korkut da, SÖZCÜ’ ye “Kendisini buralarda hiç görmemiştim” dedi.

Büyük bir gizlilik içinde defnedilen Cafer Erçakmak, gerçekten aranan Cafer Erçakmak mıydı? Yoksa bu aranmasını durdurmak için bir oyun muydu? Erçakmak’ın, Sivas katliamından sonra Fransa ve Belçika’da olduğu öne sürülüyordu. Oysa, Erçakmak Sivas’ta ortaya çıkmıştı.

Kritik olaylar hep Cuma günü yaşanıyor. Çorum olayları da Cuma günü çıkarılmıştı. O günü yaşayan Türkiye’de tek gazeteci bendim. 5 saat rehin tutulmuş, sonunda serbest bırakılmıştım.