Bizim Mahalle’de büyük hayal kırıklığı var. Sebebi salt seçim mağlubiyeti değil, Kılıçdaroğlu’nun koltuğu bırakmaması öfke seline dönüşmüş durumda...

Nereye gitsem, kiminle sohbet etsem soruyor; “Kılıçdaroğlu niye gitmiyor?”

Hafta sonu Ertuğrul (Özkök) Abi ile Mexico City üzerinde sohbet ederken, Ölüler Bayramı’ndan, Meksikalı arkeolog Sergio Gomez Chavez’in gizemli kazısından bahsederken (ki konuştuklarımızı “Tanrı’yı Gören Son İnsan” kitabında yazdı) konu döndü dolaştı yine Kılıçdaroğlu’na geldi: “Koltuğu niye bırakmıyor?”

Karakterim böyle; bana sorulanın yanıtı üzerinde mutlak uzun düşünmem gerekiyor.

Sahi, kimi siyasetçiler niçin koltuğa yapışıp kalıyor? Yanıtı tek sebep sonuç ilişkisiyle açıklamak zor kuşkusuz.

Mesela, şu olabilir mi; güç bağımlılığı?

Konu önemli; çünkü güç bağımlılığı kişiyi yozlaştırır.

★★★

Siyasette güç ihtiyacı, başkaları üzerinde kontrol sağlama arzusunu temsil eder. Amaç, başkalarını etkilemek, yönetmek ve mümkün olduğunca hakimiyet altına almaktır.

Bu sebeple parti liderinin güç kazanma ve gücünü kullanması yönündeki “güdüsü” daima sosyal bilimlerin araştırmalarına konu oldu.

Bir sigara bağımlısı, kendisini öldüreceğini bile bile sigara içmeye devam eder, çünkü bağımlılığını tatmin etmesi gerekir.

Her türlü bağımlılık düşünme yetisinin kaybıdır.

Peki:

Politikada gücü elde etmekkorumak ve sürdürmek bir tür güç bağımlılığı yapar mı?

Bu bağımlılık, -gücü paylaşmama gibi- sonuçlara sorunlara sebep olur mu?

Mesela, artık güce bağımlı olmuş siyasi lider, kendini kontrol edebilir mi? Güce bağımlılık kararlarını etkiler mi? Hele hele... Güç, kendini yetersiz hisseden yöneticileri zorba yapmaz mı? Onlarca soru sorabiliriz...

Yanıtları, güç bağımlılığı üzerine çalışma yapan uzmanlara bırakmak aydınlatıcı olabilir:

★★★

-Güç ihtiyacı yüksek olanlar, bir şeyin başında bulunmaktan, başkalarını etkilemekten, statüsüyle ilgili durumları göstermekten, sahip olduğu prestijle başkalarını etkileyerek onları kazanmaktan hoşlanan insanlardır...

-Diğer bir deyimle etkileyici bir performanstan ziyade kendi statüsünü kullanarak kişisel başarıya ulaşmaktan zevk alan kişilerdir...

-Dışarıdan bakıldığında, kendisi ve çevresiyle uyum içinde olup, başkaları ile dost canlısı ve aşırı seviyede şeffaflık gösteren sosyal bağlar kurarlar. Bununla birlikte, bu şeffaflık gerçekte gizli bir çıkarı kapsamaktadır: Kontrol etmek ve güç kazanmak için ittifaklar kurmak...

-Sürekli olarak savunmacı bir tarz takınırlar. Mağduru, incinmişi, ihanete uğramışı oynarlar ve bu başlarına gelince  agresif davranmaktan çekinmezler...

-İçgüdü ile mantık arasındaki ayrımı yapma yeteneğinden yoksun oldukları için başkalarının ihtiyaçlarına karşı duygusal ya da empatik açıdan yaklaşamazlar. Çok iyi empati davranışı taklidi yaparlar...

-Çaresizlik, yetersizlik ve başarısızlık gibi duyguların zayıflık olarak reddederler ve bu duygulardan kaçmak için güç ve otoriteyi ön plana çıkarırlar...

-Güç sahibi olmaya çalışan bu kişiler, daima gücünü bireysel olarak artırma yollarını arar. Bu etkili olmaz ise, güç sahibi olmayan iki ya da daha fazla kişiyle ittifak kurarak  menfaatleri artırmaya çabalar...

Araştırmalar, çalışmalarında bu tür kişilere dair bir dizi özellik saptadı:

Benmerkezcilik, empati yoksunluğu, duygusuzluk, acımasızlık, ahlaki yapıyı önemsememe, yüzeysel cazibe, odaklanma gücü...

Ve:

Ona değer katan güçtü. Güçten düşünce “yoksunluk sendromu” başlardı!

Kılıçdaroğlu, “güç bağımlısı” olduğu için mi koltuktan kalk(a)mıyor?

Sizce?