Hatay’ın Antakya ilçesinde 370 kişinin ölümüne neden olan Emlakbank Konutları’nın Müteahhidi Mehmet Özat hâlâ yakalanamadı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan müteahhidin Antakya’da yaptığı evler yıkıldı veya ağır hasar aldı.

Gerçek Gündem’den Melisa Gülbaş’ın haberine göre; Müteahhit Mehmet Özat, TED Hatay Koleji’nin ortağı ve yönetim kurulu üyesi. TED Hatay Koleji’nin üç yönetim kurulu üyesi olan Mehmet Özat, oğlu Mustafa ve Ayhan Özat, aynı zamanda Özat İnşaat’ın da ortakları...

★★★

Emlakbank Konutları’nda yakınlarını kaybeden Esra Dinçer, Antakya’da, 9 bloktan oluşan Akkent Sitesi’nde oturuyordu. Depremde evleri yıkılmayınca, ilçedeki en sağlam yapılardan biri olarak bilinen Emlakbank Konutları’nda yaşayan kardeşini aradı. Telefon çalıyor ama açılmıyordu. Bunun üzerine yeğenlerini, sonra da “abi” dediği eniştesini aradı. Onların telefonları da çalıyor ama hiçbiri cevap vermiyordu.

Sabah 06.00’da Emlakbank Konutları’na giden eşi, telaşla dönüp binaların yıkıldığını, enkaz altından çocuk sesleri geldiğini söyledi.

O sırada hava aydınlanmış, yağmur başlamıştı.

Esra Dinçer, yağmur altında kardeşinin evine giderken, her zaman geçtiği caddeleri ve sokakları tanımakta zorlanıyordu. Bazı yerlerde yol yıkıntılar nedeniyle kapandığından, enkaza dönüşen binaların üzerinden geçmek zorunda kalıyor, enkaz altından gelen çığlıkları, bağırışları duydukça aklını kaçırmaktan korkuyordu:

“İnsanlar bağırıyorlar, bir yerlere vuruyor, çığlık atıyorlardı. Hepsinden özür dileyerek geçiyor, sürekli özür diliyordum. Kardeşime yetişmek zorundaydım. Evlerine, yani enkazına gittiğimde gözlerime inanamadım. Binaların hepsi kırılmış, katlanmış ve kaymıştı. Normalde her bloğun arasında çok fazla açıklık vardı ama blok arası diye bir şey bile kalmamıştı. Kocaman bahçesi bile görünmüyordu. Çünkü binalar bahçeye düşmüştü!..”

★★★

Üçüncü gün Konya’dan ekipler geldi ama arama-kurtarma ekibi değillerdi. Bir fabrikanın çalışanıydılar. Jeneratör, kazma kürek, projeksiyon aletleri getirmişlerdi. Onların malzemeleri ve gönüllülerle 6’ncı katı delmeyi başardık. Kardeşim 5’inci kattaydı. Gönüllüler bize nerede olabileceklerini sordular. Benim ilk andan itibaren söylediğim şey, “Yeğenim Elif’in odası” demek oldu. Ceyda bu konuda çok bilinçliydi. Depremde kapıya gidilmemesi gerektiğini biliyordu ama keşke bu binada kapıya doğru gitmiş olsaydı. Çünkü bina öne doğru yıkıldığı için bütün binanın yükü Elif’in odasına yığılmıştı.



★★★

Gelen ekipler daha önce böyle bir yıkım görmediklerini söylediler. “Olanlar, fizik kurallarına aykırı” dediler. Gönüllü bir mühendis hesaplamalar yaparak kardeşimin nerede olabileceğini tahmin etti ve orayı kazmaya başladı. Nihayet Emre’ni odasını (!) bulduk. Bina o kadar kaymış ki; hesaplamalar bile yanlış çıktı. Kazdıkça toprağa ulaştık. Tek tek Emre’nin eşyalarını çıkardık. Ertesi gün okula giyeceği kıyafetleri, kitapları, çantası, annesine yazdığı mektupları, boya kalemleri... Ama üçüncü gece de Elif’in odasını bulamadık!..

★★★

Demirler betondan sıyrılmış, beton diye bildiğimiz una benzer bir şey olmuştu. Ancak dördüncü günde kardeşime, enişteme ve yeğenlerime ulaşabildik. Ekipler kazı sırasında bizi rahatlatmaya çalışıp “Merak etmeyin, koku yok” diyorlardı. Sonra birdenbire büyük battaniyeler getirdiler. “Bize yaklaşmayın, buraya gelmeyin, koku var” dediler. Dördünü çıkardılar. Kardeşim Ceyda’nın ve ailesinin üzerine dolap ve kiriş düşmüş. “Nefes alabildiler mi, ağladılar mı, bağırabildiler mi?” diye düşündüm hep...“Hemen mi öldüler, yoksa acı mı çektiler?..”

★★★

Yeğenim Elif’in doğum günü 6 Şubat’tı. Kardeşimin dolabından 3 tane bembeyaz örtü çıktı ve bu örtüler onların kefenleri oldu.  Gelip geçen devlet kurumlarının araçları boş olmalarına rağmen hiçbiri bizim cenazelerimizi taşımadı. Yerleri zaten aile mezarlığında hazırdı. Düzgün çalışan tek şey oradaki din görevlileriydi. En azından gömülürken bekletmediler bizi. Yerler yüzlerce siyah torbayla doluydu. Sahipli, sahipsiz, ertesi gün gömülmeyi bekleyen cenazelerle!..

★★★

Emlakbank Konutları’nın güvenlik görevlisi anlattı:

6 blok aynı anda yıkılmış. O sırada kulübedeymiş. Çok yoğun bir alarm sesi duyduğunu söyledi, arabalardan gelen alarm seslerini...

“O kadar yüksek bir ses oldu ki kulaklarımı kapattım, kapıyı açmaya çalıştım ama açamadım, ancak camdan çıkabildim” diyordu. Feneri açıp binalara baktığında hepsinin yıkıldığını gördüğünü söylüyordu. Tüm binalar 10-15 saniyede yıkılmıştı. Binalar yerine sadece bembeyaz bir toz bulutu görünüyormuş! Undan farksız betonlardan çıkan toz bulutu!..

★★★

Müteahhit Mehmet Özat, hakkında yakalama kararı olmasına rağmen kaçıyor. Oysa onun inşa ettiği bloklarda toplam 370 kişi büyük ihtimalle 10-15 saniyede can verdiler. Ayrıca Atatürk Caddesi’nde kolon kestiği için yıkılan binaları var, o binayı da kendisi yaptı. Özat Apartmanı, Birkent Sitesi de kendisine ait. Hiçbiri ayakta değil, ayakta olsa bile ağır hasarlılar. Hâlâ kendilerini savundukları şey ne biliyor musunuz? Müteahhit Mehmet Özat’ın oğlu Mustafa Özat “Biz bu binaları deprem yönetmeliğinden önce yaptık” diyerek savunuyor kendilerini. “Benim babam dürüst adam” diyor. Dürüstse neden kaçıyor? O yakalanıp yargıda hesap verinceye kadar Emlakbank Konutları mağdurları olarak hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz... Çünkü pazarlandığı dönemde Emlak Konut güvencesiyle ve çok sağlam yapıldığı iddiasıyla satıldı bu evler. Antakya’nın o dönem yapılan en güzel yerleşim yerlerinden biri olan sitede taş üstünde taş kalmadı. Bize tüm acıları yaşattınız, bari sorumluları bir an önce yakalayın ve hesap sorun. Çok şey istemiyoruz. Bize bunu borçlusunuz...”