26. Genelkurmay Başkanı, tarih araştırmacısı İlker Başbuğ inceledi


Değerli okurlarım.

Emekli olduktan sonra tarih araştırmacılığı üzerinde yoğunlaşan ve kitaplar yazan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile bir sohbetimizde Filistin sorununun tarihçesini incelediğini ve çok çarpıcı notlar çıkardığını söyledi. Bunun üzerine tespitlerini kaleme almasını rica ettim. O da kırmayıp yazdı. İşte Filistin topraklarında adım adım İsrail Devleti’nin kurulması ve yaşanan ibret verici olaylar...

26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Filistin sorununun tarihçesini Uğur Dündar için kaleme aldı.


★★★

Dünyada Siyonist hareketi başlatan kişi Dr. Theodore Herzl’dir.

Herzl (1860-1904) bir Viyana gazetesinin Paris muhabiriydi. Asimile bir Yahudi idi. 1896 yılında “Yahudi Devleti: Yahudi Sorununa Modern Çözüm” isimli kitabı yayımlanmıştı.

Siyonist hareketin amacı Roma İmparatorluğu tarafından 2. yüzyılda Filistin’den sürgün edilen Yahudilere bir yurt bulunmasıydı.

Herzl, ilk Siyonist Kongresi’ni 1897’de İsviçre-Basel’de topladı.

Daha sonra Viyana’da Dünya Siyonist Örgütü kuruldu. 1901 yılında da Filistin’den toprak alınması için Yahudi Milli Fonu oluşturuldu.

Dönemin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un deklarasyonu İsrail Devleti’nin kurulması sonucunu getirdi.


YAHUDİLERE FİLİSTİN’DEN TOPRAK ALINMASI İÇİN ÖNCE SULTAN 2. ABDÜLHAMİD İLE GÖRÜŞÜLDÜ

Herzl, öncelikle Filistin’de kazanılacak bir yurt için 2. Abdülhamid ile görüştü. Olumlu cevap alamadı.

Daha sonra İngiltere Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain ile önemli bir görüşme yaptı. Herzl için başlangıçta yer çok önemli değildi. Herzl ona Kıbrıs’tan ya da Sina Yarımadası’nın kıyısındaki El Ariş şeridinden söz etti. Buralar, ismen Osmanlı İmparatorluğu’na aitse de İngiltere tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Chamberlain Kıbrıs’ın söz konusu bile olamayacağını söyledi. El Ariş görüşmeye açıktı. Herzl, konuyu ilerletmek için 1903 yılında politika işlerinde bilgili bir avukat olan Londra’daki Lloyd George ve Roberts şirketine başvurdu. El Ariş konusunda da sonuç alınamadı.

Bu sefer Chamberlain Herzl’e, İngiliz Doğu Afrikası’nda Uganda’yı önerdi. Herzl bu teklifi kabul etti.

1903’te İngiltere Dışişleri Bakanlığı gelecek yıl yapılacak araştırmalar başarılı olursa Krallık hükümetinin bir Yahudi kolonisi kurulmasına ilişkin teklifi uygun karşılayabileceğini bildirdi. Bu aslında Birinci Balfour Deklarasyonu idi.

Ancak, kısa bir süre sonra toplanan Dünya Siyonist Konferansında, delegelerin çoğunluğu bu teklife karşı çıktı. Siyonist hareketi için Filistin düşünülüyordu.

Herzl 1904 yazında öldüğünde arkasında derin fikir ayrılıkları olan bir liderlik bırakmıştı.

Theodore Herzl’in avukatlığını yapan Lloyd George 6 Aralık 1916’da Birleşik Krallığın Başbakanı oldu.

Lloyd George Manchester’da doğmuştu. Manchester Londra’dan sonra en çok Yahudi nüfusu barındıran ikinci kentti. Eğitimini İncil’e dayanan bir okulda almıştı.

1916-1922 yılları arasında İngiltere Birleşik Krallık Başbakanı olan David Lloyd George, Filistin’e Yahudilerin yerleşmesine büyük destek verdi.


EVANGELİST İNGİLTERE BAŞBAKANI LLOYD GEORGE YAHUDİLERE FİLİSTİN’DE YURT VERİLMESİNİ SAVUNUYORDU

Evangelist düşüncesinde olan L. George, Yahudilere Filistin’de bir yurt verilmesi düşüncesinin kuvvetli savunucularından birisiydi.

Lloyd George (1863-1945) Ortadoğu’yu ve özelde Filistin’i İngiltere için yaşamsal bir çıkar alanı olarak görüyordu. Siyonizm ile ittifakın İngiltere’nin savaş ve barış ihtiyaçları için yararlı olacağına inanıyordu.

Ancak, L. George hükümetinde Filistin’i isteyen tek kişi gibiydi. 1914 yılında; Filistin’de 80 bin Yahudi vardı. Filistinli Arapların sayısı ise 650 bindi.

Kabinede yer alan Lord Curzon, Filistin’in orada yerleşmeyi uman milyonlarca Yahudi’yi besleyemeyecek kadar kısır bir toprak olduğunu söyleyerek Siyonizm’e karşı çıkıyordu.

Filistin’in daha fazla insanı alamayacak bir yer olduğunu iddia edenlerden Arap sözcüsü George Antonius da şunları yazıyordu:

“Filistin’in ikinci bir millet için yurt yapılması ancak şimdi orada bulunan milleti yerinden ederek ya da ortadan kaldırarak mümkün olabilir.”

Başbakan olan L. George’un ilk yaptığı işlerden birisi Mısır’daki ordularına taarruz için hazırlıklara başlaması emrini vermesi oldu.

L. George aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sonrasında Almanya’nın kontrolü altına gireceğinden de endişe duyuyordu. Bu ise; Hindistan yolunun düşmanın eline geçmesi anlamına geliyordu.

1917 Şubat’ında İngiliz Siyonist Federasyonu Başkanlığı’na seçilen Hayim Weizmonn, İngiliz Hükümeti’nden Filistin’de bir Yahudi yurdunu desteklediğini açıklamasını resmen istedi.

Savaş Kabinesi’nde bulunan Lord Kitchener ve Genelkurmay Başkanı William Robertson Batı Cephesi’nden kuvvet kaydırılmasına karşı çıkarak, Başbakan L. George’un Ortadoğu’ya bakışını özel bir saplantı olarak değerlendiriyorlardı.

Yahudiler, 20. yüzyıl başlarında Filistin’de Araplardan çok geniş toprakları satın alarak yerleşti.


FİLİSTİN’İN YAHUDİ VATANI YAPILMASI İÇİN İNGİLİZ ORDUSU GAZZE’DEKİ OSMANLI ORDUSUNA SALDIRIYOR

Neticede Başbakan’ın dediği oldu. 1917’nin ilk yarısında Mısır’daki İngiliz Ordusunun komutanı General Archibald Murray birliklerini parça parça Filistin’e gönderdi. 26 Mart sabahı İngiliz ordusu Gazze’de Osmanlı ordusuna saldırdı. Başarılı olamadılar. Aynı saldırı 29 Nisan’da da tekrarlandı. İngilizler ağır kayıplara uğradılar.

L. George sonbaharda yeniden taarruza başlanılmasına karar verdi. Bölge takviye edilecekti.

Askerler buna pek sıcak bakmıyorlardı.

Aynı günlerde Mustafa Kemal Paşa 15 Temmuz 1917’de teşkil edilen Yıldırım Ordular Grubu’nda 7. Ordu Komutanı olarak Halep’te göreve başlamıştı.

Yıldırım Ordular Grup Komutanı Mareşal Falkenhayn idi. Falkenhayn’ın emrinde komutanlığını Mirliva Halil (Kut) Paşa’nın yaptığı 6. Ordu da bulunuyordu.

Mustafa Kemal Paşa düşüncelerini 20 Eylül 1917’de kaleme aldığı bir raporla, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdi. M. Kemal, raporda Filistin konusuna şöyle değiniyordu:

1. Dünya Savaşı’nda Yıldırım Orduları Grubu 7. Ordu Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa’nın Filistin isteği kabul edilmedi.


MUSTAFA KEMAL PAŞA FİLİSTİN’İN ADIM ADIM SAVUNULMASI GEREKTİĞİNDE ISRAR EDİYOR VE İNGİLTERE’NİN HİMAYESİNDE BİR HIRİSTİYAN HÜKÜMETİN KURULMASINA ŞİDDETLE KARŞI ÇIKIYOR

“Sina cephesinde düşman askeri siyasi hedeflerine henüz ulaşamamıştır. Anlaşıldığına göre bunun için büyük bir çabayla hazırlanmaktadır.

İngiltere’ye hizmet eden ve İngiltere nüfuzuna tabii bir Filistin Hıristiyan hükümetinin kurulması ve bu şekilde Mısır, Süveyş ve Kızıldeniz’in sonsuza kadar ele geçirilmesi, İngiltere için 1. Dünya Savaşı’nın diğer hedeflerinden daha önemli olacak, bizim için telafisi mümkün olmayan hayat darbelerinden sayılmalıdır.

En kuvvetli düşman daha hazır olarak Sina’dadır. Bu düşmanın çekilmesi de beklenemez.

Sina cephesinin emniyeti için bugün uygulama alanına konulacak karar, özellikle 7. Ordu birliklerinin hemen güneye hareket ettirilmesi olabilir.

Bu kuvvetle Filistin’in adım adım savunulmasından başka bir karar yoktur.

İçinde bulunduğumuz bataklıktan Almanlarla kurtulmak zaruridir. Almanların harbin uzamasından yararlanarak bizi sömürge şekline sokmak ve memleketimizin bütün kaynaklarını ellerine almak siyasetinin karşısındayım.

Memleketin savunma meselesinin herhangi bir yabancı nüfuz ve idare altına verilmesi, saltanat hayatını kesinlikle bozar ve ortadan kaldırır.

Sina’nın savunması yalnız 7. Ordu Komutanı’na ait olur. Ya da ben 7. Ordu’nun komutasından affolunurum.

Bulunduğum mevki sebebiyle bunları anlatmakla vicdanımın üzerindeki bir yükü kaldırmış olduğuma inanıyorum.”

FİLİSTİN’İN SAVUNULMASI GEREKTİĞİNİ KABUL ETTİREMEYEN MUSTAFA KEMAL PAŞA 7. ORDU KOMUTANLIĞINDAN İSTİFA EDİYOR

İstediği sonucu alamayan Mustafa Kemal Paşa; 9 Ekim 1917’de 7. Ordu Komutanlığı’ndan istifa etti.

31 Ekim’de de General Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetleri taarruza başladı.

Gazze – Birüssebi Muharebesi’nde 7 Kasım’da Türk mevzileri yarıldı.

8 Aralık 1917’de ise Kudüs düştü.

Sina cephesinde bunlar yaşanırken, İngiltere hükümeti içinde de Yahudilere bir yurt sağlanması konusundaki tartışmalar devam ediyordu.

Kabinede Hindistan Bakanı Edwin Montagu muhalefetin başını çekiyordu. Sömürgeler Bakanı Lord Curzon da Montagu ile beraber hareket ediyordu.

Ancak Kabine 31 Ekim 1917’de, yani Sina cephesinde taarruzun başladığı gün; muhalif görüşleri aşarak, Dışişleri Bakanı Balfour’u Hayim Weizman’ın istediği destek güvencesini açıklamakla görevlendirdi.

Dışişleri Bakanı’nın İngiliz Yahudileri arasında en parlak isme Lord Rotschild’e hitap eden 2 Kasım 1917 tarihli mektubu şöyleydi:

“Krallık hükümeti Filistin’de Yahudi halkı için bir milli yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin’deki Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ya da başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin hak ve politik statülerine zarar verecek hiçbir şey yapılmayacağı kabul edilmektedir.”

İngiliz hükümeti Arap müttefiklerinden ters bir tepki beklemiyordu. Kral Hüseyin ve Prens Faysal konu hakkında bilgilendirildi.

Hicaz Kralı Şerif Hüseyin Balfour Deklarasyonu’nu Filistin’de doğacak bir Yahudi devletinin işareti olarak görmüştü. Ancak daha sonra kendisine verilen garantiler ve Filistin’e Yahudilerin gelmesinin sağlayacağı avantajları dikkate alarak konuya muhalefet etmekten vazgeçti.

Balfour Deklarasyonu Amerika’da yaşayan üç milyona yakın Yahudi arasında Siyonist hareketin ve düşüncelerin gelişmesinde önemli rol oynadı.

General Allenby Filistin’i Osmanlılardan 1917 yılında almasını müteakip orada bir İngiliz askeri yönetimi oluşturdu.

Filistin’de çatışmalar 1919 yılında başladı. Yukarı Galile’de Yahudi yerleşim yerlerine saldırılar oldu. 1920 yılında da çatışmalar devam etti.

Bu arada Filistin’i elde bulundurmak İngiltere’ye yılda altı milyon pounda mal oluyor ve Siyonist hareket, Araplarla sürtüşmelere de neden oluyordu.

5 Mayıs 1920’de Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) Suriye’nin ikiye ayrılması ve oluşacak Suriye ve Lübnan’ın Fransa’nın mandasına, Filistin’in ise İngiltere’nin mandasına bırakılması kararını aldı. İngiltere mandaterliğini Balfour Dekorasyonu çerçevesinde yürütecekti.

YARIN: FİLİSTİN NASIL İKİYE BÖLÜNDÜ?