Dün sabah, telefonum çaldı.

Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’nda sekreter olarak görev yapan değerli kardeşim Nazra Özalp ağlayarak arıyordu.

“Hayrola kardeşim ne oldu?” diye sordum...

Hıçkırıklar arasında “Sizi veterinerden arıyorum, kedim ölüyor Uğur Bey...” diyebildi.

Onu, yüreğindeki acının ne denli derin olduğunu çok iyi anlıyorum.

Çünkü kısa bir süre önce biz de, önce kedi koronasına yakalanan kedimizi, sonra da 15 yaşındaki köpeğimizi kaybettik.

Nazra’nın acısını paylaşmaya çalışırken gerilere, ta 1980 yılına gittim...

★★★

İstanbul, coşkulu bir baharın ardından ilkyaza koşuyor.

TRT İstanbul Televizyonu’ndaki odamda birkaç dakikalığına çalışmayı bırakıp, erguvanlarla dolu Ortaköy sırtlarını, gün boyu neredeyse mavinin tüm tonlarıyla dans eden Boğaz’ı seyre dalıyorum.

O sırada ünlü film yönetmeni, yazar, merhum Halit Refiğ geliyor.

Sinemamızın büyük yönetmeni, o tarihte TRT için Kemal Tahir’in aynı adlı romanından uyarladığı “Yorgun Savaşçı’’ dizisini çekiyor. Tadına doyum olmayan sohbetine başlarken “Dizinin çekimleri sırasında Gemlik’te çok ilginç bir olayla karşılaştım. Onu size mutlaka aktarmam gerekir’’ diyor ve anlatıyor:

Gemlik’teki Askeri Veteriner Okulu Eğitim Merkezi’nin Komutanı Veteriner Albay Orhan Öncül, tanımanız gereken çok değerli bir kişi. Silahlı Kuvvetler’e, askeri amaçlarla kullanılmak üzere köpek yetiştiriyor ve eğitiyor. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan önce bu görevi, halk arasında ‘Kurt’ tabir edilen Alman çoban köpekleri üstlenirmiş. Ancak harekât sonrası ambargo konulunca, Almanlar, köpekleri göndermekten vazgeçmişler. Orduda sıkıntı büyüyünce, Albay Öncül de, bizim sokak köpeği ya da ‘Karabaş’ dediğimiz, hayvanları gözüne kestirmiş. Uzun bir çaba sonucunda da adeta bir mucizeyi gerçekleştirerek, Karabaş’ı eğitmeyi başarmış. Gidip bu mucizeyi görmenizi ve Türkiye’ye tanıtmanızı öneririm.”

★★★

Ülkemizin çok özel ve değerli aydınlarından biri olan sevgili Halit Ağabeyim bir konuyu önerir de ben durur muyum?

Hemen gerekli izni alıp, çekim ekibiyle Gemlik’e doğru yola koyuluyoruz.

Daha sonra General olan Veteriner Albay Orhan Öncül’ü tanıdıkça, onda hayvanlarla sevgiye dayalı büyüleyici bir iletişim kurma becerisi olduğunu anlıyoruz, (Bu müşfik kalpli canlısever, 1983’te yazdığı ‘Sadık Dostumuz Köpekler Ailesi’ adlı kitabını da köpeği Kontes’e ithaf etti.)

Kameraman arkadaşlarım, Karabaşların gösterilerini görüntülerken, Öncül Albay da bu inanılmaz noktaya nasıl geldiklerini anlatıyor:

Halit Refiğ’in söylediği gibi, Kıbrıs Harekatı sonrası ambargo ve döviz sıkıntısı başgösterince, Albay Öncül, Amerikalıların daha önce “eğitilemez’’ raporu verdikleri Karabaş’a yönelmek zorunda kalıyor.

★★★

Programı heyecanla tamamlayıp, tek kanallı TRT televizyonunda ekrana getiriyoruz.

Sınır karakollarında devriye görevi yapan, iz süren, operasyonlarda kullanılan, mayın bulan Karabaşların (Kangal) öyküsünü milyonlarca seyirci, TRT’nin tek televizyon kanalından ilgiyle seyrediyor.

Öyle ki, o geceye kadar sokaklarda kimsenin ilgisini çekmeyen, itilip kakılarak horlanan Karabaşlar, bir anda halkın sevgilisi oluyor.

Ünleri kısa sürede yurt sınırlarını aşıp, dünyaya yayılıyor.

(Bunun en çarpıcı örneğini Amerika’da yaşıyorum. Zira Körfez Savaşı sonrası Başkan George Bush’la Beyaz Saray’da gerçekleştirdiğim röportajı görüntüleyen Amerikan TV ekibi, bir gün once de Washington dolaylarındaki bir Türk çoban köpeği çiftliğinde çekim yaptıklarını ve becerilerine hayran kaldıklarını anlatıyor.)

★★★

Büyük yazar John Steinbeck, büyük ekonomik kriz sırasında, 50 dolar aylıkla orman bekçiliği yaptığı günlerinde dostlarına yazdığı mektupların birinde şöyle der:

“Dün gece kendimi köpeklerin arasında otururken gördüm. Ah bir köpek alabilecek kadar param olsa!..’’

★★★

Ömrümüzden bir yaz daha geçti hiç anlamadan.

Okulların açılmasıyla birlikte yazlıkçılar, evlerine döndüler.

Bazıları geride anılarıyla birlikte, yaz başlarken beraberlerinde getirdikleri kedilerini ve köpeklerini de bıraktılar.

Covid-19 nedeniyle koca bir kışı yazlığında geçirmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki o hayvancıklar  “Ha bugün, ha yarın gelirler” umuduyla, gelecek yaza kadar, yazlık evlerin çevresinde, hüzünlü bakışlarla sahiplerinin dönmesini bekleyecekler...