KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Ajanlık yapıp kahramanlık gibi satmaya çalışıyorlar


Lafı hiç uzatmadan yazayım.
Yandaş medya ajanlık yapıyor.
Bunun adı aslında vatana ihanettir.
Savcıların harekete geçmesi gerekir.
Ancak ülkemizde “tık” sesi bile duyulmadığı gibi bu ajanlıklar sanki kahramanlıkmış gibi allanıp pullanıp pazarlanarak vatandaşa satılmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan üç gün önce Amerika’ya çok şiddetli biçimde çattıktan sonra “Suriye’de PKK-PYD’yi bitirmeye yönelik operasyonun birkaç gün içinde başlayacağını” söyledi.
Bana göre bu çok gecikmiş bir karar.
Yıllar önce, önce IŞİD sonra da Amerikan destekli PKK uzantısı terör örgütleri palazlanmaya başlamadan önce bunun yapılıp bitirilmesi ve bu bölgenin temiz tutulması gerekiyordu.
Ama bu konudaki uyarılara “Ne yani başka bir ülkeye mi girelim, savaş mı çıksın, git sen savaş” diye çemkirenler bugün operasyon kararını bir tür “fetih hazırlığı” gibi sunmaya çalışıyorlar.
Orasını geçelim.
Ama dünkü yandaş gazeteleri ekranda okurken gerçekten hem çok şaşırdım hem de çok öfkelendim.
Çünkü neredeyse yandaş gazetelerin tamamı yapılacağı açıklanan operasyonun ayrıntılarını yayımlamışlardı.
Kaç noktadan gireceğiz?
Kaç hedefi vuracağız?
Hangi alanlara kimler girecek?
Nasıl bir operasyon gücü oluşturuluyor?
Hangi seçkin birlikler operasyona katılacak?
Hangileri nereye girecek?
Bunların hepsi karşı tarafa bilgi vermek değil mi?
Karşı tarafa bilgi vermek de ajanlık değil midir?
Bir savaş durumunda karşı tarafa ajanlık yapanlar aynı zamanda vatan hainleri olarak adlandırılmaz mı?
Ne gariptir ki ne ordu komutanlarımız, ne iktidar sahiplerimiz, ne de savcılarımız bu yayınların ajanlık anlamına geldiğini, karşı tarafa çok önemli bilgilerin aktarılması olarak görülmesi gerektiğini düşünmüyor demek ki. Hiçbiri kılını bile kıpırdatmıyor.
O zaman akla şu geliyor; Bunlara izin verildiğine göre asıl amaç operasyon yapmak, PYD’yi temizlemek, Amerika’yı hizaya getirmek değil, her zaman olduğu gibi yine iç politika malzemesi olarak kullanıp milleti yanıltmak, bunu seçimlerde oya tahvil etmek.
Bu arada Suriye’ye giden bir TIR’ın içinde silah ve mühimmat olduğunu söylemenin “ajanlık, vatan hainliği” olduğunu ilan ederek milletvekillerini, gazetecileri hapse attıranların, şimdi bunun bin misli bir ajanlığa soyunmalarına da akıl sır erdirmek mümkün değil bu da işin başka bir tarafı.

ÇOK GÜLDÜM

Yalakalık yapalım derken komikleşen yandaş medya


Yandaş medyamız Erdoğan’a yaranmak için her gün “zorlama” haberlerle manşetler atmaya çabalıyor.
Bir kere iktidarın yaptığı her şey övülecek.
Erdoğan ne söylediyse çok iri puntolarla manşete taşınacak.
Ama eğer o gün Erdoğan konuşmadıysa veya bir icraat açıklanmadıysa ne olacak?
İşte o zaman heyecan verici zorlama haberler hazırlanacak.
Önceki gün iktidarın yayın organlarından Yeni Şafak’ın manşeti “saldırıya geçtiler” şeklindeydi,
Nedir diye bakıyorsunuz, meğer saldırıya geçenler FETÖ’cülermiş.
Bakın gazetenin manşetinin altındaki ikinci başlıkta ne diyor;
“Gezi terörü, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’un organizatörleri yeniden sahnede. 9 ülkede aynı anda ‘FETÖ’cüler kaçırılıyor, işkence görüyor’ haberleri yayılmaya başlandı.”
Demek ki neymiş; Fetullahçı Terör Örgütü yani FETÖ elemanları da kendilerine terörist diyorlarmış ki haberlerinde bile “FETÖ’cüler kaçırılıyor” diye yazıyorlarmış.
Zorlama haber yazmaya kalınca böyle oluyor işte.

FIKRA GİBİ

Cumartesi esprisi Millet Meclisi’nden


Geçen hafta Meclis’te yaşanmış bir olay bu.
Fıkra değil ama fıkra gibi komik.
CHP’li Ali Mahir Başarır ile AK Parti Milletvekili Alpay Özalan arasında gerginlik yaşandı.
Başarır, kürsüde konuştuğu sırada kendisine laf atan AK Partili Özalan’a “Alpay kardeşim, sen sürekli kale arkasında ısınıyorsun, çık buradan konuş, çık. Ama ekonomiyi konuşuyoruz. Şimdi sana mikro desem aklına fırın gelir, makro desem aklına market gelir” diye seslendi.
Alpay bu espriyi anladı mı bilemem ama ardından gece yarısı kürsüye gelen MHP’nin futbolcu üyesi Saffet Sancaklı’nın, Genel Kurul’da yaşanan gerginlikler sonrası söz alarak “Alpay ile benim bir kusurumuz var. Biz futbol oynadık. Bir futbol topu yarım kiloya yakındır. 70-80 kilometre hızla gelen yarım kiloluk bir cisme biz 20 sene kafa attık. Ufak tefek hatalarımızda da bizi lütfen mazur görün” demesi herkesi güldürdüğü gibi gerginlik de bir anda uçup gitti.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Tren kazasının sorumlusu trenin yolcuları olmasın


Adının önünde Ulaştırma Bakanı yazan zat demiş ki “Hızlı tren kazası sinyalizasyon olmadığı için oldu demek yanlıştır.”
Bu zata göre zaten demiryollarında sinyalizasyon olması o kadar da önemli değilmiş.
Olmasa da olurmuş.
Belli ki bu kazayı da Allah’a bağlayacaklar.
“Kader işte, Allah öyle istedi oldu, vardır her işte bir hayır” diye geçiştirecekler.
Korkum bir süre sonra asıl suçlu olarak bu trene binenleri suçlayacaklar.
Bu treninin yolcularına suçlu diyemeyiz elbette ama Ulaştırma Bakanı denilen zatın bu açıklamasından sonra trenlere binenler gerçekten suçludur artık.

BUNU YAZMAK GEREK

Erdoğan’a ‘başkan’ demek aslında suç


Dikkat ediyor musunuz bilmiyorum ama yandaş medyanın önemli bölümü artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Başkan” diye söz ediyor.
Yandaş gazetelerin manşetlerinde “Cumhurbaşkanı” tanımı hiç geçmiyor.
İlgili her haber ısrarla “Başkan Erdoğan” sıfatıyla sunuluyor okura.
Belli ki bunun amacı halkın algısında daha etkili olduğu varsayılan “Başkan” olgusunun iyice yerleştirilmesi.
Oysa son değişikle Anayasa’nın ilgili maddesi aynen şöyle;
“Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.”
Anayasa açıkça “Cumhurbaşkanı” diyor.
Ne bu maddede, ne de diğer hiçbir maddede “Başkan” demiyor.
Demek ki Cumhurbaşkanı sonuçta “anayasal” bir tanım ve sıfattır.
Bu belirleyici ve zorunlu tanıma rağmen yandaşların ısrarla “başkan” demesi aslında bir anayasa suçudur.
Diyeceksiniz ki “kimin umurunda, sanki bu suçun hesabı sorulacak...”
Aynen öyle de insan yine de söylemeden duramıyor işte.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Panikten değil o hazırlık, önceden haber aldıklarından


Hep kendimize yontmakta üstümüze yok.
Biz yaparsak iyi olan şeyleri, başkaları yapınca ya “küstahlık” diyoruz veya “haddini bilmezler utanmazlar” diye yaftalıyoruz, ya da “korktular, paniklediler” tanımlarıyla kendimizi avutuyoruz.
Son örneklerinden biri de yandaş medyanın Amerika-PYD cephesine bakışında görülüyor.
“Korktular” diyor yandaş medya.
“Panik halinde toplantı üzerine toplantı yapıyorlar” diye başlıklar atıyor.
Dün yandaşlıkta havuz medyasına bile fark atmaya başlayan bir gazetedeki haber şöyleydi;
“Erdoğan’ın Suriye’de Fırat’ın doğusuna birkaç gün içerisinde operasyon yapılacağı açıklaması, terör örgütü YPG’de paniğe neden oldu. Nusaybin’in karşısında ve terör örgütü YPG işgalinde bulunan Suriye’nin Kamışlı kentinde teröristler hendekler kazıp, bazı bölgelere toprak yığmaya başladı. Bazı toprak yığınlarının yüksekliğinin 2 metreyi geçtiği görüldü.”
Siz bağıra bağıra “geliyoruz” diyorsunuz.
Yandaş medyanız da operasyonun nereden ve nasıl olacağını ballandırarak anlatıyor.
Adamlar da önceden verilen bu bilgiler ışığında önlem alıyor.
Hazırlık yapıyorlar. Gafil avlanmayacaklarını biliyorlar.
Bizim yandaşlarımıza göre bu bir “panik.”
Yaptıkları ajanlığı “nasıl da paniklettik ama” böbürlenmesiyle kapattıklarını sanıyorlar.