TUİK’in açıkladığı Haziran ayı enflasyon rakamları her zaman olduğu gibi bağımsız uzmanların hesapladığı oranın çok altında kaldı.

Bu uzmanlardan biri de Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası...

Medya dünyasında her söylediğinin doğru çıkmasıyla haklı bir üne kavuşan Köyatası, yazdığı mektupta, ekonomi bilimi dışı uygulamalar nedeniyle Türkiye’nin hiperenflasyonlu günlere koştuğunu öne sürüyor.

İşte o mektup:

★★★

“Sevgili Uğur,

Aylardır sadece ben değil, aklı başında tüm ekonomistler uyarı üzerine uyarı yaptık. ‘Enflasyon koştura koştura hiper enflasyona doğru gidiyor. Gerçekçi kur, para ve maliye politikaları uygulayın’ dedik, laf dinletemedik. Cumhurbaşkanı’nın faiz düşürme ısrarında bulunduğu eylül ayında enflasyon TUİK’e göre yüzde 19, ENA Grup’a göre yüzde 44 idi. Şimdi TUİK enflasyonu yüzde 78, ENA Grup enflasyonu yüzde 175 oldu.  Nüfusun neredeyse yüzde 80’ini bulan dar ve sabit gelirliler eziliyor. Uzun süreli yüksek enflasyon, sadece insanları ekonomik olarak ezmekle kalmıyor. Beraberinde, toplumsal ahlakı, toplumsal vicdanı ve nihayetinde hukuku da çürütüyor.

★★★

TUİK’in, yüzde 78.6 diye açıkladığı tüketici fiyatları enflasyonuna güvenen kimse kalmadı. TUİK’in kendi ölçtüğü üretici fiyatları bile yüzde 138. ENA Grup ise dehşet. Yüzde 175... Kaldı ki, ENA Grup bu enflasyonu TUİK’in kendi kullandığı sepet ile ölçüyor. Ben ENA Grup enflasyonuna güveniyorum ama TUİK’in sepetinin toplum genelini yansıtmadığını düşünüyorum. TUİK sepetinde gıdanın payı yüzde 25. İngiltere merkezli Oxfam kuruluşu, gelir dağılımının nispeten düzgün olduğu yüksek gelir gruplu ülkelerde gıdanın payının yüzde 17, gelir dağılımının bozuk olduğu yoksul ülkelerde de yüzde 40 olduğunu belirtiyor. Ben TUİK sepetine güvenmediğim için, yılbaşında yeni bir sepet oluşturdum ve gıdanın payını yüzde 35 olarak aldım. Benim hesaplarım henüz bir yılı doldurmadığı için yıllık oran veremiyorum. Ama ilk altı ay için enflasyonu yüzde 104 gösteriyor.  Altı aylık enflasyonda TUİK yüzde 42.35, ENAG yüzde 71’i buldu. Memur ve emekli zamları da TUİK’in yüzde 42’sine göre yapılıyor. Oysa ENAG’da yüzde 71 bende yüzde 104... ENAG enflasyonu ile benim ölçtüğüm enflasyon, yıl sonu için öngördüğüm yüzde 200’lere ulaşacak enflasyon ve dolar kuru kabusunun sinyallerini veriyor.

TUİK’in verileri açıkça memurun, emeklinin, işçinin hakkının gaspıdır ve bu iktidar ve destekçileri hariç herkes, TUİK’in bu hak gaspının farkındadır.

★★★

Sevgili Uğur,

Şu konuyu özellikle vurgulamak istiyorum. Cumhurbaşkanı’nın iddia ettiği gibi, ekonomi biliminde ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ diye bir teori yok. Ayrıca enflasyonun tek bir nedeni de olamaz. Birden çok nedeni var ve bunlar, ülkeden ülkeye ya da bulunulan zaman dilimine göre de farklılık gösterebilir.

Teknik tanım olarak talep arzdan çok artarsa enflasyon olur. Üretim arıtışından daha fazla karşılıksız para basılırsa, enflasyon olur. Bunlar doğru tanımlardır ama tek başına yeterli değil. Türkiye’de enflasyonu azdıran birçok neden var ve neredeyse tamamının sorumlusu AKP iktidarı. Öncelikle piyasa ekonomisinin kuralları işlemiyor. Devlet, kafasına göre yasaklarla enflasyonu kontrol altına almaya çalışıyor. Piyasada aksaklıklar olursa devletin düzenleyici müdahalesi gerekir. Bunu yapacak olan bağımsız Merkez Bankası’dır. Türkiye’de bağımsız Merkez Bankası yok! Yine piyasada dengeler bozulursa, devletin teşvik edici ya da caydırıcı planlı müdahaleleri devreye girer. Bu planı yapacak, teşviklerini buna göre düzenleyecek Devlet Planlama Teşkilatı ya da başka bir devlet birimi de yok! Teşvikli ucuz krediler yandaşı zengin etmek amaçlı kullanılıyor ve hiçbir işe yaramıyor. Emirle disipline edilmeye çalışılan piyasalarda istikrar sağlanamaz, üretimden tüketime, tasarruftan yatırıma kadar reel sektörde de para piyasalarında da rasyonel kararlar alınamaz. Fiyatlar artar, karaborsa oluşur.

DEVLETİN İÇ VE DIŞ BORÇLARI BAŞLIBAŞINA ENFLASYON NEDENİ

İthal ettiğimiz enerji ve hammadde fiyatları yükseldi. Hükümet, enflasyonun nedeni olarak bunu görüyor. Bu yeterli bir açıklama değil. Bugün yaşadığımız enflasyonun en fazla üçte biri dış piyasalardan kaynaklı. Geri kalan tamamen içeride uygulanan hatalı politikalar.

Devletin bütçe açığı ve iç borçları, başlı başına enflasyon nedeni. Yandaş müteahhitlere ve iş adamlarına verilen yüksek maliyetli ihaleler, hazine garantileri, küçük bir grup servet sahibine Kur Korumalı Mevduat (KKM) için yapılan ve yapılacak ödemeler bütçe açığını şişiriyor. Örnekler verelim. KKM için, parası olan 200 bin nüfusa toplum olarak ödeyeceğimiz faiz bir yılda en iyi ihtimalle 150 milyar lira... Rakamın 450 milyar liraya kadar çıkması söz konusu. Bu sene hazine garantileri için bütçeye 41 milyar lira ödenek koydular. Altı ayda 65 milyarı buldu. Yıl sonunda 100 milyar liraya gelecek. Merkez Bankası faizini düşürdük dediler ama Hazine’nin borçlanma faizi yüzde 17’den yüzde 25’e çıktı. Bu 8 puanlık faiz artışının 1.5 trilyon liralik iç borca eklediği ek faiz yükü 120 milyar lira oldu.

DOLAR KURUNDA 1 TL’LİK ARTIŞ 617 MİLYAR LİRALIK ZAM VE VERGİ DEMEK

Türkiye’nin dış borcu 451 milyar dolar. Ayrıca devletin ve özel sektörün dövizle 166 milyar dolar iç borcu var. Toplam döviz borcu 617 milyar dolar. Bunun 375 milyar doları özel sektörün. Dolardaki her 1 liralık artış özel sektörün 375 milyar liralık ek zam yapmasına neden oluyor. Bu borcun 242 milyar doları devlete ait. Dolardaki her bir liralık artış 242 milyar liralık mazot, benzin, doğalgaz, elektrik zammı olarak ya da karşılıksız para basımı olarak enflasyonu daha da azdırıyor.

Devlet ısraf ve şatafata devam ediyor, adil bir vergi politikası uygulamıyor. Adaletsiz dolaylı vergilerden de vazgeçmiyor. Vazgeçmeye de hiç niyeti yok. Devlet açığını kapatmak için benzine, mazota, elektriğe zam yapıyor. Bu kez bu ürünlerin fiyatları A’dan Z’ye tüm ürünlere zam olarak yansıyor. Tarımda mazot, gübre, zırai ilaç, tohum gibi girdilerde çok yüksek fiyat artışları oldu. Gıda fiyatları yaz aylarında düşeceğine artmaya devam etti. TUİK’in üretici fiyatlarla enflasyonu (%138), tüketici fiyatlarına (%78) göre 60 puan daha yüksek. Önümüzdeki aylarda bu 60 puanlık enflasyon, tüketici fiyatlarına yansıyacak.

SIĞINMACILARIN NEDEN OLDUĞU EK TALEP

84 milyonluk nüfusumuz yetmedi, bir de 10 milyona yaklaşan sığınmacıya bütçeden, sağlık, eğitim, sosyal yardım gibi kaynaklar aktarıyoruz. Bunun için borçlanıyoruz. Üretime ne kadar katkısı olduğu belirsiz bu 10 milyon insanın neden olduğu talep fazlası da ayrıca enflasyonu azdırıyor.  Turizm için gelecek 30 milyon civarındaki insanın gıda talebini planlayan tarımsal üretim yok. Bu talep artışı da özellikle gıda fiyatlarına yansıyor.

Ekonomik göstergeleri Türkiye gibi bozuk olan ülkelerin yurt dışı borçlanmalarındaki risk primi (CDS) 300 puan civarında. Bizde tek adam rejimi ve hukuktaki güvensizlik nedeniyle bu oran 800 puan. Bu da Türkiye’nin yurt dışı piyasalardan borçlanmasını ve mevcut borçlarını çevirmesinin maliyetini artırıyor. Sonuçta enflasyon olarak geri dönüyor.

Özetle yaşadığımız enflasyonda arz talep dengesi yanı sıra, çok ciddi yapısal sorunlar ve yönetim hataları bulunuyor. Gördüğümüz ise şu: Bu hükümetin enflasyonu kontrol altına almak ya da düşürebilmek için yapacağı hiçbir ekonomik tedbir yok. Çünkü hem kendilerine güven kalmadı hem de belli oldu ki bu konuda bilgileri yok...”

★★★

Meriç Köyatası dostum, özetle AKP’nin yanlış politikaları sonucu gelinen noktada acı reçete uygulanmadan enflasyon kabusundan kurtuluşun mümkün olduğunu söylüyor. Sözlerine açıklık getirirken de “İktidarın bütçe açıkları halka hizmet yerine yandaşları zengin etmek ve şatafattan kaynaklanıyor. Bunlar kesildiğinde hem enflasyonla mücadele için halka acı ilaç içirilmez, hem de toplumu rahatlatacak sosyal politikalar uygulanabilir” diyor.