Daha önce Bab-ı Ali’nin Öteki Yüzü adlı kitabıyla geniş yankılar yaratan yarım asırlık usta gazeteci Tufan Türenç’in yeni kitabı Aynadaki Yüzler (Yakın Tarihten İbret Öyküleri) Remzi Kitabevi’nden piyasaya çıktı. Türenç’le, İstanbul Osmanbey’deki Basın Konseyi’nde buluşup hem kitabını hem de son dönemde medyanın durumunu konuştuk. - Aynadaki Yüzler ya da diğer adıyla Yakın Tarihten İbret Öyküleri piyasada. Biz tarihten ibret alabiliyor muyuz? Tarih muhteşem bir bilimdir ama ondan ders çıkarmak ve ibret almak şartıyla. Yaşanmış olayları kitabımda topladım. Çoğu ibretliktir, ibret alınması gerekir. - Geçen yıl ekonomik krizle ilgili “Bu defaki çok büyük, çok derin” demiştiniz... Hâlâ kriz sürüyor? Ekonomik kriz giderek derinleşecek. Ben gazeteciyim ve halkın nabzını her an ölçüyorum. Tahminlerimde yanıldığım çok az olmuştur. Bu ülkede şu anda esen İmamoğlu rüzgarı var ama öncesinde Ecevit, Özal ve Erdoğan rüzgarlarını da yaşadım. Her dönemdeki tahminlerim tutmuştur.
YARIM ASIR GAZATECİLİK YAPTI
Usta gazeteci Tufan Türenç, 50 yıl görev yaptığı Milliyet, Güneş ve Hürriyet’i anlattı.
- Şu an durum nedir? Tayyip Erdoğan şiddetle oy kaybediyor. Düne kadar dar gelirliler ‘Geçinemiyoruz’ derken, bugün orta tabaka da sıkıntı içinde feryat etmeye başladı. 2001’deki ekonomik kriz yüzünden erken seçime gidilince üç parti barajın altında kalırken AKP çıkmıştı ortaya... Şimdiki ekonomik kriz yaşanırken yine erken seçime gidilirse iktidar el değiştirebilir. Türkiye ekonomisinin böylesine kötü gidişine hiçbir iktidar direnemez. - Kitabınızda Tayyip Erdoğan’ın 1997’deki Siirt’te yaptığı şu konuşma yer alıyor: “Türkiye’de düşünce özgürlüğü yok, ırk ayrımı yapılıyor.” Şimdi Türkiye’de düşünce özgürlüğü var mı? Günümüz Türkiyesi’nde ne yazık ki özgürlük adına hiçbir şey yok. Tayyip Bey zaten kendisi hiçbir zaman özgürlüklerden yana olmadı, kendisini yakından takip eden bir gazeteci olarak bunu inanarak söylüyorum. Çünkü o ‘Demokrasi tramvayına binerim ama nerede istersem orada inerim’ diyerek niyetini yıllar önce ortaya koymuştu. Şimdi Meclis’ten Suriye topraklarına girme yetkisini, savaş yetkisini aldı. Muhalefet de sesini çıkaramadı. Çok yazık.

KİTAPTAKİ ÜÇ HAZİN ÖYKÜ

- Yarım asır emek verdiğiniz üç gazeteyle ilgili kitabınızda ‘hazin öyküler’ başlıklı bölüm var. Bu bölümü özetleyebilir misiniz?
Usta gazeteci Tufan Türenç’in kitabı genç gazeteciler için ders niteliğinde...
Öyküleri hazin olan malum gazeteler Milliyet, Güneş ve Hürriyet’tir. Ben bu üç gazetede 50 yıl görev yaptım. Bu üç gazete doğru habercilik yapan, meslek ilke ve kurallarından asla ödün vermeyen basın kuruluşlarıydı. Çalışan gazeteciler gerekirse kalemini kıran ama satmayan kişilerdi. Bu üç gazetede yazı işleri müdürlüğü ve köşe yazarlığı yaptım. Derken önce Güneş yandaş medya haline getirildi, ardından gazeteciliğe başladığım Milliyet ve 30 yıl emek verdiğim Hürriyet. Hepsi sarayın gazeteleri haline geldi. Gazeteciliğe Milliyet’te Abdi İpekçi’nin desteğiyle başladım ben. 1979’da öldürülmeseydi bugünkü Milliyet’in durumuna tanık olup kahrından ölürdü. Kısacası bu üç gazeteye bakınca içim yanıyor. Zaten bana göre gazetecilik bittiği için de mesleğe noktayı koydum.

Atatürk ve İnönü gibi iki deha olmasaydı Türkiye de olmazdı

- Kitaptaki en önemli ibret öyküsü hangisi desem! Şeyh Sait İsyanı yaşanmıştır bu topraklarda. Atatürk ve İsmet İnönü gibi iki deha olmasaydı, Türkiye henüz cumhuriyet kurulduktan iki yıl sonra paramparça olacaktı. Yıl 1925, İngilizlerin teşvikiyle Şeyh Sait isyanı yaşandı. Doğudaki sekiz-on tane kenti ele geçirdiler. Savaştan yeni çıkan yorgun bir ülke, yorgun bir ordu. Bunu fırsat bildiler. Ancak bu isyan başarıyla bastırıldı. Atatürk ve İnönü gibi iki deha olmasaydı Türkiye de olmazdı. Bundan daha önemli ibret öyküsü olabilir mi! - Yarım asır gazeteciliğe hizmet eden Tufan Türenç, mutlu mu mutsuz mu, üzgün mü kırgın mı? Bugünkü gazeteci arkadaşlarıma çok  üzülüyorum, onlar için içim yanıyor. Çünkü gazetecilik yapamıyorlar. Bizler gazetecilik mesleğini en güzel şekilde yaptık. Hürriyet’in kurucu patronu Sedat Simavi’nin ‘Gerekirse kalemini kır ama satma’ ilkesi o dönem gazetecilerine yol gösterdi. Patronlar asla haberlere, yazılara müdahale etmezdi. Dikkat edilen konular belliydi, ülkenin birlik ve beraberliğiydi. Gazeteci daima halkın tarafında olması gerektiğini bilirdi.