- Bir röportajınızda, “Delibo yitirilen gençliğe ağıt, yoksulluğa isyan, Merhume’de ise utanç ve hesaplaşma duygusu, affedilme isteği baskındı” demişsiniz. “Hoca, Baba, Amca ve Ben” kitabındaki öyküler için “Kaybeden aydınların öyküleri” diyebilir miyiz? Dışarıdan bakıldığında, üç kuruş emekli öğretmen maaşıyla geçinmeye çalışan, sürekli para sıkıntısı çeken, çok sevdikleri rakıyı içmek için parayı zor denkleştiren, yani maddi anlamda “kaybeden” insanlar gibi görülebilirler. Fakat hayata, aydınlığa, geleceğe, insanlığa, uygarlığa duydukları inancı zerre kadar kaybetmemiş, başı dik insanlar onlar. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik idealine bağlılıkları gençliklerindeki kadar sağlam. Bu memleketin yüz akları yani. HİKÂYE DENEMELERİ - “Hoca, Baba, Amca ve Ben”, 2017-2020 arası yazdığınız öyküleri bir araya getiriyor. Bu öyküleri seçerken zorlandınız mı? Nasıl bir eleme süreci oldu? Bunlar bir nevi popüler kültür mecralarına sipariş üzerine yazılmış, büyük edebi iddialar taşımayan, naçizane “hikâye” denemeleri sayılır. Büyük hikâyecilerin yaşayıp yazdığı bir memlekette kendime hikâye yazarı demekten imtina ederim. Ben daha ziyade hikâye yazmaktan keyif ve mutluluk duyan bir “hikaye talimcisiyim.” Üç-dört hikâyeyi eledik. Editörlerimle ortak kararımız oldu. - Hem roman hem öykü yazan bir yazar olarak Türkiye’de öykünün roman türüne göre biraz geri planda kaldığını düşünüyor musunuz? 10-15 yıl önce sorsaydınız belki “evet” denebilirdi bu soruya. Ama bugün hikâye çok iyi yazarlarla, sağlam bir damar üzerinden ilerliyor. Çok çeşitli, çok renkli, çok güçlü bir hikâyeci kuşağının keyfini çıkarıyoruz okurlar olarak. YENİ DÜNYALAR SUNUYOR - Peki ya şiir? “Hoca, Baba, Amca ve Ben”de bol bol şiir referansı var. Sizce Türkiye’de şiir biraz üvey evlat muamelesi görüyor mu? Siz yazdığınız şiirleri yayınlatmayı düşünüyor musunuz? Şiir bence büyük zamanların, büyük insanlığın, büyük maceraların eşlikçisidir. Şimdi geri planda kalmış gibi göründüğüne bakmayın. Edebiyatın şahıdır, kremasıdır şiir. Şairler her şeye rağmen yazmaya, üretmeye, hayal etmeye, hepimize yepyeni dünyalar sunmaya devam ediyor. Kendilerini üvey evlat gibi gördüklerini, öyle bir muameleyle karşı karşıya olduklarını düşündüklerini hiç sanmıyorum. Ben şiir yazmayı yirmili yaşlarımın başında bıraktım. Başarısız bir şair olduğum için romancı oldum. Şiir konusunda yeteneklerimin sınırlı olduğunu erken anladığımdan, bir nevi düzyazıyla yetindim, yetiniyorum. - Pandemi dönemini verimli geçiren yazarlardan mısınız? Yakında yeni bir roman gelecek mi? 10 yılı aşkın süredir senaristlikle hayatımı kazanıyorum. Pandemiden dolayı insanlar evlere çekilince film ve dizi içeriklerine talep arttı. Senaryo mesaisinden romana talim etmeye vaktim kalmıyor. Yani roman açısından “çok verimsiz”, senaryo açısından “çok yoğun” bir dönem yaşıyorum. Bu yoğunluk biraz azaldığında ufak ufak 1960’larda geçecek bir dönem romanına çalışmaya başlamayı ümit ediyorum.  Yiğit UYSAL