* Kanamam gittikçe daha da ağırlaşıyordu. Jack'in etrafındaki sıvı iyice azalmıştı. Bir noktada o kadar düşük seviyedeydi ki, arkama yaslandığımda kolları ve bacaklarını hissedebiliyordum. Hastanedeki birkaç geceden sonra doktorlar yaklaşmakta olduğunu bildiğim şeyi söyledi. Veda etme vakti gelmişti. Bundan kurtulamayacaktı ve eğer devam edersek ben de kurtulamayacaktım.
"SONSUZA KADAR HATIRLAMALIYIM" * Sabah her şeyin biteceğini söylediler. Ağlamaya başladım, nefesim üzüntüme yetişemiyordu. Şu an bunları yazarken bile acıyı yeniden hissediyorum. Oksijen vermeye başladılar, bu sizin gördüğünüz ilk fotoğraftı. Annemin çektiği kareler için John'a onlara ihtiyacım olduğunu söyledim. Bundan nefret etti, o an onun için bir anlam ifade etmiyordu. Luna ve Miles dünyaya geldiğindeki mutluluk gözyaşları gibi bu anı da sonsuza kadar hatırlamalıydım. Bu hikayeyi paylaşmam gerektiğini de biliyordum.* Fotoğraflardan nefret etmenizi ne kadar az umursadığımı gösteremem. Bunu yaşadım ve yapmayı seçtim. Bu fotoğraflar aynı şeyleri yaşayan ve onlara ihtiyaç duyanlar için. Diğerlerinin düşüncesi benim için bir şey ifade etmiyor. O doğduğunda annem, John ve ben sırayla kucağımıza aldık ve tek tek vedalaştık. Bunu ne kadar zamandır beklediğini bilmiyorum. Muhtemelen bundan asla kurtulamayacağım.
* Şimdi onun külleri yeni evimizin bahçesindeki ağacın altına serpilmek için bekliyor. Bunları yazdım çünkü hayata devam edebilmek için bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum. Jack her zaman sevilecek. Çocuklarıma onu bir ağaçta, kelebekte ya da rüzgarda görebileceklerini anlattım. Bize dualarını, sevgilerini ve hikayelerini gönderen herkese teşekkür ederim.