Değerli meslektaşım, arkadaşım, dostum Hıncal Uluç’u kaybettik.

8 Temmuz’dan beri hastanede tedavi altındaydı.

Eskilerin “Nevi şahsına münhasır” dedikleri türden, yani kendine özgü özellikleri, stili, karakteri ve davranışı olan, ilginç bir gazeteciydi.

Doğru bildiğini, inandığını, hatır-gönül dinlemeden yazar, en yakınlarını bile sert şekilde eleştirmekten çekinmezdi. Bu nedenle seveni de çoktu, sevmeyeni de...

“Doğrucu Davutluğu” nedeniyle eski yıllarda mafyanın saldırısına uğrayıp ayağından kurşunlanmıştı.

Hıncal Uluç’la gazeteciliğe aynı dönemde başlamıştık. O da spor yazarıydı, ben de... Daha sonraki yıllarda diğer bölümlere geçtik.

Zaman zaman karşıt fikirlerimiz nedeniyle çekişsek bile birbirimizi sever, takdir ederdik.

Hıncal Uluç’un en sevdiğim yanı “Büyük bir Atatürkçü” oluşuydu. Atatürk konusunda kimseye taviz vermezdi.

Değerli meslektaşıma Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dilerken, onun 14 yıl önce yazdığı bir “Atatürk yazısını” sizlerle paylaşmak istiyorum. İlginizi çekeceğini düşünüyorum. Okuyalım...

Gerçek Atatürk’ü tanımak ister misiniz?


Hıncal Uluç yazıyor:

1973’ün başı... Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’ndeki bir yıllık ikametimin ilk ayları yani... İki hafta diye girip bir türlü çıkamadığım Keçiören Hilton (!) dayım.

Hastane komutanı, nur içinde yatsın, hayatımı kurtaran adamdır aslında...

Lütfü Vural Paşa’nın hastası olduğum içim, özel bir odada yatıyorum. Ve de fevkalâde ilgi görüyorum tabii...

Her gün beni kontrol edenlerin başında da Üroloji Kliniği Başasistanı Tabib Binbaşı var.

Bir gün Doktor Binbaşı yanıma geldi gene... “Yan odaya babamı yatırdık” dedi “Canın sıkıldığı zaman yanına geç. Sohbet edersin. Onun sohbetlerine doyamazsın. Atatürk’ün şoförüydü çünkü..”

O gün gittim yanına... Gerçekten nasıl dünya tatlısı bir ihtiyar.. Ve nasıl hoş sohbet.. Ve de ne anılar var onda, Atatürk’le ilgili.. Birinci elden yaşanmış... “Miş, mış” diye değil görgü şahidi olarak anlatıyor.

“Törene gidişten, izlenmekten, karşılanmaktan nefret ederdi. Bu yüzden gecenin bir vakti emir verirdi. Emir verir, Köşk’ten gizlice kaçardık” diye anlatırdı. Özel şoför, özel sırdaş aynı zamanda...

Günlerce yan odadan çıkmadım, saatlerce dinledim. Ah geri zekâm... Kaydetsene banda.. En kıymetli Atatürk anıları bunlar.. Çünkü kitaplarda okuduklarıma benzemiyor.

Ders kitaplarında okuduk Atatürk’ü... Belgesellerde okuduk. Anılarda okuduk.

Bu yazılarda “İnsan” Atatürk çok az...

Oysa her anı onunla yaşayan şoföründen dinlediklerim, kaçamak çapkınlıklarına varıncaya dek “İnsan” Atatürk... Bizden biri.. Saf, temiz, katkısız anılarla gerçek Atatürk...

Ne kıymetli bir hazine olurdu o uzun saatler kayıtlı olsaydı bende...

Ya da doktor babasının anılarının ne derece kıymetli olduğunu fark edip o yapsaydı bu işi...

Yapmadık biz... Ama yapan var... Günlerdir dönüp dönüp tekrar okuyorum. Okurken Gülhane günlerini yeniden yaşıyorum adeta...

Ata’nın hemen yanı başında yaşayan, İstanbul’dan Anadolu’ya, oradan Çankaya’ya onu izleyen bir başka çok özel insan, Nuri Ulusu, anılarını not defterine yazmış.. Yığınla deftere.. Ömrü, kitap yapmaya yetmemiş.. Ama oğlu, adına bakar mısınız, Mustafa Kemal Ulusu, işi tamamlamış...

Evet, yanılmadınız.. O!.. Eski Futbol Federasyonu Başkanı  Kemal Ulusu.. Atatürk’ün kütüphanecisinin oğlu.. Anılar saf.. Anılar katıksız.. Anılar ellenmemiş, taranmamış, sansürden geçmemiş..

O kadar yeni, o kadar güzel, o kadar ilginç ki, bu anılar.. O kadar başka, aslında o kadar gerçek Atatürk...

Onun bunun kişisel yorumuyla değil, gerçek, saf, katkısız Atatürk’ü tanımak istiyorsanız gençler, bu kitabı alın ve mutlak, ama mutlak okuyun. Sonra yorumu siz yaparsınız, başkasının fikrine ihtiyaç duymadan... (Hıncal Uluç)

GÜNÜN SÖZÜ

Hayat taksi gibidir, bir yere gitseniz de dursanız da taksimetre işliyor!