Evet! Taraftar, o tribüne girdiği anda “biz”dir ve depremde ölenler için de Galeano’nun dediği gibi “biziz” duygusuyla yaşar, yaşayacaktır!
Şimdi geçelim futbol-iktidar-siyaset üçgenine.
Üst düzey bir bürokratla sohbet ediyordum, konu taraftara ve “Hükümet istifa” sloganlarına geldi.
Tespiti çarpıcıydı:
“Mesele taraftarın siyasete müdahil olması değil mesele taraftarın iktidarı eleştirmesi.”
Evet! Gerçekten durum bu!
Örneğin...
2 Ekim 2016’da o dönem Spor Toto 3’üncü Lig’de mücadele eden Sakaryaspor, kendi evinde Sultanbeyli Belediyespor’la oynadığı maça bir pankartla çıktı. Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda sarf ettiği “Dünya beşten büyüktür” sözlerinin yer aldığı pankartta Erdoğan için ‘T.C Başkanı’ ifadesi kullanıldı: “Dünya beşten büyüktür/T.C Başkanı Recep Tayyip Erdoğan.” Dönemin Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş (hayatını kaybetti) ise maç öncesinde tribünleri selamladı.
Daha da geriye gidelim...
Taraftar, bu toplumdan izole değil
Fenerbahçe tribünleri, 3 Nisan 2004’teki Akçaabat Sebat maçında “Adam gibi adam Tayyip Erdoğan” pankartı açtı.
Yazdığım iki pankart sonrası “Futbola neden siyaset karıştırıyorsunuz” eleştirisi hatta “tehdidi” gelmemişti. Sonuçta; hayatın kendisi siyaset ve maça giden yurttaş da bu toplumdan izole değil. Düşünün; binlerce vatandaşı enkaz altında kalmış, her gün canlı yayında kurtarılan bebek, çocuk, genç, yaşlı dostunu (tanımasak bile birbirimiz için dostuz artık) izlemiş kitle hem duygusal hem de öfkeli! Hatta... Kızılay’ın parayla çadır sattığı ortaya çıkmış ve o haberi okumuş, stada gelmiş taraftardan bahsediyorum. Bu toplumdan ne kadar ayrı olabilir ki o insanlar!
Bir başka bürokrat da “Bu öfkeye karşı yapılacak en doğru davranış, ‘Demokratik haktır’ demekti” diye konuştu ardından MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Seyircisiz oynansın ya da kulüpler duruma müdahale etsin” açıklaması geldi. Bahçeli ayrıca Beşiktaş üyeliğini sonlandırdığını da açıkladı.
Başa dönelim: “Mesele taraftarın siyasete müdahil olması değil mesele taraftarın iktidarı eleştirmesi.” Bugün gelinen son durum şu: En küçük eleştiriye bile tahammül göstermeyen iktidarın kendisine destek verildiğinde “kabul eden” bir çizgide ilerlemesi. “Rabia” işareti yapan futbolcuyu alkışlayan, kendisini alkışlayan taraftara destek veren, kendi siyasal sembolünü kullananları “seven” anlayış nasıl açıklanabilir? Tabii ki pragmatizm, faydacılık!
Siyasetçinin boynuna taktığı kulüp atkısı
Bu örnekleri çoğaltabiliriz ve futbolun siyasetten kopuk olmadığını anlatabiliriz.
Tarih 3 Ağustos 2017.
Şampiyonlar Ligi 3’üncü ön eleme turunda 3-3’ün rövanşında Medipol Başakşehir, evinde Belçika ekibi Club Brugge’ü 2-0 yenerek play-off turuna yükseldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da maçı izlemek için Başakşehir Fatih Terim Stadı’na gitti. Başakşehir tribünlerinde maça gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan için üzerinde “Başkomutan” yazılı bir pankart açıldı. Bu sorun yarattı mı? Hayır! Sonuçta hem Cumhurbaşkanı hem de AKP Genel Başkanı değil mi Erdoğan? Ki koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan Erdoğan 14 Nisan 2018’de AKP’nin Başakşehir ilçe kongresinde yaptığı konuşmada Medipol Başakşehir Futbol Kulübü’nün başarılarına değinip tribünlerin boş olmasına tepki gösterdi: “Biz Başakşehir’in tıpkı futbolda olduğu gibi siyaset liginde de şampiyonluğa oynamasını bekliyoruz. Fakat kusura bakmayın. Stadının tribünlerini doldurmadığınız sürece soru işaretim devam eder. O tribünleri gençliğin doldurması lazım. Buna var mıyız?”
Futbol-siyaset ilişkisi bir kez daha karşımızda! Ancak... İktidarın yanında olacaksın! Şimdi gözünüzün önüne getirin: Herhangi bir şehre giden hemen hemen her siyasetçi boynuna o şehrin takımının atkısını takar ya da birisi ona o atkıyı verir. O atkıyı takarken “siyaset” olmuyor ama “Hükümet istifa” denilince oluyor. Burada samimiyet önemli.
Ha bu arada unutmayın: 3 Temmuz 2011’de Fenerbahçe’ye kurulan kumpasa karşı en sert tepkiyi veren ve “siyaset” yapan taraftardı. Çünkü onlar “Ne şikesi memleket elden gidiyor” sloganına sahip çıktı ve yola koyuldu. Gerçek şu: Osmanlı’nın son döneminde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Demokrat Parti iktidarında, 12 Eylül’de, Turgut Özal’ın başbakanlığında, Mesut Yılmaz ve Erdoğan’la siyaset tam da futbolun göbeğinde, futbol da siyasetin içinde.