Yargıtay’ın Can Atalay dosyasıyla ilgili son kararını, çok güvendiğim bir hukukçuya sordum.

AK Parti çizgisinde bir hukukçu olduğunu özellikle not düşmek isterim.

“Ne düşünüyorsunuz?” dedim.

“Hukuk tarihinde görülmemiş, kanser bir iş” dedi.

Biraz açmasını isteyince şöyle devam etti:

“Kanser diyorsam tedavisi olmayan bir hastalığı kastediyorum. Kansere çare yoksa bunun da bir çözümü yok.”

★★★

Yaşadığımız durum daha çarpıcı anlatılamazdı.

Kanserin tedavisi olmadığı gibi Yargıtay tarafından yaratılan durumun çözümü de yok.

Çünkü bu durumda hangi kurumun hangi Anayasa maddesinden aldığı, hangi devlet yetkisini kullandığı belli değil.

Unutmayın ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 6. Maddesinde şöyle bir cümle var:

“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Konuştuğum hukukçuya göre Anayasa Mahkemesi, Anayasa’dan aldığı bir yetkiyi kullanmış.

Ancak Yargıtay’ın hangi yetkiyi kullandığı belli değil. Zira Anayasamızda Yargıtay’a “AYM kararına uymayacağım” diye bir yetki verilmemiştir.

Bunu biraz açmasını istediğimde kıdemli hukukçudan şu yanıtı aldım:

“Anayasa konuşuyoruz ama Anayasa’ya göre konuşmuyoruz. Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi’nin kararı bağlayıcıdır. Biz AYM’nin herhangi bir kararını kabul etmeyiz, beğenmeyiz, eleştiririz ama neticede karara da uyarız. Geçmişte de birçok AYM kararını eleştirdik, tepki gösterdik ama hep uyduk. AYM kararlarının bağlayıcı olduğuna dair içtihatları olan Yargıtay’ın AYM kararına uymaması görülmemiş bir durumdur.”

★★★

Ankara’daki kıdemli hukukçuların yorumuna göre,

- Sorunun ilk kaynağı Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki (geçmişten bu yana süregelen) “üstünlük” tartışması. Geçmişte de yargı yılı açılış törenlerinde Yargıtay başkanlarının AYM’yi hedef alan birçok konuşması oldu.

Bu üstünlük tartışmasında para meselesi de var.

AYM’deki ücretler, Yargıtay’dan yüksek. Bir Yargıtay üyesinin verdiği bilgiye göre bir AYM Raportörü, Yargıtay’daki daire başkanı kadar ücret alıyordu. Bu fark giderilsin diye yapılan yasal düzenleme AYM’den döndü. AYM’nin verdiği altı aylık süre bitene kadar yeni bir yasal düzenleme yapılmazsa Yargıtay çalışanları o ücretleri artık alamayacak.

Bu arada AYM’nin iptal gerekçesi eşitlik ilkesine aykırılık.

Onlar da “Yargıtay’da çalışan biri Hakkari’de çalışan aynı kıdemdeki bir yargı mensubundan nasıl daha fazla ücret alır. Fedakarlık diyorsanız Hakkari’deki yargı mensubu daha çok ücret almalı” diyerek Yargıtay’ın isteğine karşı çıkıyor.

- Yargıtay’daki bir başka konjonktürel unsur da Yargıtay Başkanlığı seçimi. Yargıtay’daki saflaşma çerçevesinde Cumhurbaşkanı’nın ve MHP’nin beklediği yönde karar vermek Yargıtay Başkanlığı seçiminde fark yaratabilir. Yargıtay’ın ilgili dairesinin bu kararda direnmesini biraz da Cumhurbaşkanlığı ve MHP’yle ilişkileri açısından değerlendirmekte fayda var.

★★★

Peki saflar bu kadar netleşmişken, Yargıtay bu kadar çok direnmişken, iş deneyimli hukukçunun dediği gibi kansere dönüşmüşken, Can Atalay dosyası nasıl bir yol haritası izler.

Konuştuğum bütün AK Partili hukukçular aynı şeyi söylediler:

“Top artık TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’ta. İki seçeneği var.

- Birincisi Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesini öngören Yargıtay kararını TBMM Genel Kurulu’nda okutur ve Can Atalay’ın milletvekilliği düştüğü için mesele kapanır.

- İkincisi ise Yargıtay’ın Can Atalay kararını TBMM’de okutmayıp aynen Yargıtay’a iade etmesi.”

İkisi de birbirinden zor.

Yargı krizi, “Kurtulmuş’un zor kararı” durumuna dönüşmüş vaziyette.

Peki sizce final ne olacak?

Benim tahminim, Kurtulmuş’un kolaya kaçıp ilk seçeneği tercih edeceği yönde.

Bir nevi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı karşısına almak yerine demokrasi ve hukuk devletinin yara almasını seçecek.

Umarım ben yanılırım!