Koronavirüs, Trump’ın yakışıksız deyimiyle “Çin virüsü” Türkiye’ye geç girdi fakat çok hızlı yol aldı.

İlk ölüm vakası 11 Mart günü olmuştu. İki hafta içinde vaka sayısı 1529’ye, ölüm sayısı 37’ye yükseldi.

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, “Salgını Singapur, Güney Kore gibi hafif atlatamayız ama İtalya gibi olmamaya çalışmalıyız!” diyor.

“İtalya gibi olmak” ürkütücü, sert bir tabir ama aslında gerçekçi bir uyarı... İnsanlarımız (gençler de dahil) tedbirli olmalı, risk almamalı...

★★★

İtalya, virüsü kontrol altına almakta en çok zorlanan ve dünyada ölüm oranı en yüksek olan ülke...

İtalya Başbakanı Giuseppe Conte çaresizlik içinde:

“Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Salgının kontrolünü kaybettik” diyor.

İtalya’da vaka sayısı 60 bine, ölü sayısı ise 6077’ye yükseldi. Her on hastadan biri hayatını kaybediyor. Bunların çoğu yaşlı ama aralarında gençler de var.

★★★

Bizde durum şu anda İtalya’dan çok daha iyi... Bu nedenle “İtalya gibi olacak mıyız, olmayacak mıyız?” tartışmalarını bırakıp alınan önlemleri aynen uygulamalıyız.

İtalyanlar, tedbirleri ciddiye almadıkları için bu duruma düştüler.

Virüs hatayı affetmiyor!

Süreci iyi yönetmek zorundayız.

Salgını durdurmak elimizde!

Ayrımcılık ruhlarına işlemiş!


Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Koronavirüsle mücadelenin” başarılı bir şekilde sürdüğünü söyleyerek:

“83 milyon nüfus birlikte mücadele veriyoruz. Bu mücadele çok geniş katılım gerektiriyor” dedi.

Haklıdır. Herkes katil virüse karşı kendi önlemlerini almalı, tehlikeli düşmana karşı ulusça birleşmeliyiz. Bu tamam da...

Sağlık Bakanı bir konuda önemli bir çelişkiye düşüyor. Neden mi?

Tüm dünya ile birlikte Türkiye’yi de kasıp kavuran salgının konuşulduğu toplantıya “Türk Tabipleri Birliği” çağrılmadı. Her biri doktor olan birlik yöneticilerinin önerileri dinlenmeye gerek görülmedi.

Çağrılmayan yalnız Tabipler Birliği mi? Hayır!

Ülkenin yarısından çoğunu temsil eden muhalefet partileri de (CHP – İYİ Parti) bu önemli toplantıya davet edilmedi.

Ayrımcılık iktidarın ruhuna işlemiş!

Bir de “birlik ve beraberlik”ten dem vururlar! Ülkede beraberlik böyle mi sağlanır?

“Bana bedava ekmek veren olur mu?”


Herkesin aklını başına toplayıp tedbirlere uyması şart!

Salgın vahimdir!

Bu nedenle “65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı” yerinde bir önlemdir. Bu tamam da... Ancak, o insanların ihtiyaçları ne olacak? Nasıl yaşayacaklar? Kimler karşılayacak?

Bu konuda gelen çok sayıda mektuptan biri kadim okurum Gültekin Kural’a ait. Şöyle yazıyor:

“80 yaşındayım. Bankada param var ama gidip almam mümkün değil. Yasak nedeniyle sokağa çıkamıyorum. Evde nakit para kalmayınca, gıda dahil ihtiyaçlarımı karşılayamaz oldum. Bankama telefon edip ‘65 yaş üstündeki emeklilerin maaşları, dilerlerse evlerinde ödenecek’ diye bir bakanlık genelgesi yayınlandı. Lütfen emekli maaşımı getirin’ dedim.

Görevli memur şaşırır gibi oldu ve tuhaflaşan sesiyle ‘Bizde böyle bir uygulama yok beyefendi. Siz bir zahmet gelip maaşınızı almalısınız!’ dedi.

Ee... Yasak var, nasıl dışarı çıkacağım? Para da yok! Ne olacak şimdi? Bana bedava ekmek veren olur mu?” (Gültekin Kural – Gündoğan)

GÜNÜN SÖZÜ


Siyasetçiler sizi bir defa aldatırsa suç onlarındır, iki kez aldatırlarsa suç sizindir!