Ülkemiz kan ağlıyor; hortlayan terör, şehit haberleri, medyaya yapılan saldırılar/tehditler, sosyal ağlardaki fütursuz ve bölücü paylaşımlar ve gerildikçe gerilen toplum; iktidarın beceriksizliğinin resmidir.
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
***
AKP politikalarını iki başlık üzerinden okuyabiliriz:
İlki, içinden geldiği siyasal İslam anlayışıyla eğitimden dış politikaya varıncaya kadar geleneğin tüm kodlarıyla oynamak oldu.
Hiçbir eleştiriyi dikkate almadı.
Kendi tabanını tahkim etmek adına, hizipçi üslubunu giderek sertleştirdi.
Öyle ki sistemin bizatihi kendisi olmak üzere pek çok meseleyi, oluşturdukları din algısı üzerinden -ki bu algı özü ve kapsamı itibariyle ne kadar İslami ayrı bir konu- tartışmaya açtılar. Bu da beraberinde öncelikle samimi bir şekilde milli ve manevi değerlere sahip çıkan kitle ile kandırılmış ve bilgiye erişme isteği yüksek olmayan ama sayısal üstünlüğü olan kitlenin arasına nifak tohumları ekti. Sonrasında ise muhafazakâr-milliyetçi tabanın vitrin yüzü sayılabilecek bahsettiğim bu samimi kitle, Türkiye sağıyla-solu arasındaki köprünün belki de en önemli ayağı olacakken mevcut iktidarın takiyeci politikalarından tiksinerek kendini geri plana çekti. Ve bu çekiliş maalesef bahsettiğim köprülerin bizzat iktidarca sırf elindeki seçmenin başka yakaya geçme şansını elinden almak için bilerek yıktığı döneme denk geldi.

ÇÖZÜLME SÜRECİ

İkincisi ise dışarıya, daha demokratik, güvenilir, şeffaf bir devlet görüntüsü vermek adına başlatılan sözüm ona çözüm süreciydi. Geçici, faydacı, kısa ömürlü politikalara devlet geleneğinin feda edilmesi sonucu ortaya çıkacak ağır fatura hesap edilemedi.
Kapalı kapılar ardında süren müzakerelerde, neler konuşuldu, ne sözler verildi; muhalefet bir yana, kendi milletvekilleri dahi bihaber bırakıldı.
Ancak 7 Haziran bir kırılma noktasıydı.
HDP barajı aşınca başlattıkları çözüm sürecini bir anda tu-kaka ilan ettiler.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “AKP varsa çözüm süreci var” diyerek asıl maksadın Kürt oyları olduğunu açıktan ilan etmiş oldu.
Kaderin cilvesine bakın ki çözüm sürecinin iki aktörü seçim sonrası kaosun da aktörleri olarak karşımızdalar. Türkiye öyle bir oyunun içine çekildi ki acımız bu denli büyükken, ikballeri peşinde koşan bu iki partiden biri diğerine vurdukça, vurulan güçleniyor.
HDP barış güvercinliğine soyunup, iktidar tarafından ezilen rolü oynuyor ve ne yazık ki terörist güzellemesini solculuk zannedenler tarafından da haklı bulunuyor.
Sözüm ona bu solcular için devletin silah kullanması faşizm, teröristin silah kullanması “barış savaşçılığı” oluyor.
HDP’nin her fırsatta, özellikle -on üç yıldır terörün palazlanmasına göz yuman AKP değilmiş gibi,  kapalı kapılar arkasında müzakereleri birlikte yapmamışlar gibi- terörle ilgili konularda AKP’yi hedef alması manidar, komik ve bir o kadar da mide bulandırıcıdır. Çünkü çok açık görülmektedir ki bilgiye erişme isteği veya imkânı pek olmayan sağ seçmen üzerinde HDP yoluyla AKP ile terörün kavga halinde olduğu algısı verilmeye çalışılmaktadır. Bu bile iki partinin ortak hedefte birleştiğini gösterir. Unutulmasın “Allah’ın bir izzeti var, bir de hesabı/intikamı var.” (Ali İmran/4)

BECERİKSİZLİĞİN SONUCU

Sözün kısası, her ne kadar öyle görünmese de iyi niyetle başlatıldığını varsayalım; geldiğimiz nokta gösteriyor ki sözde çözüm süreci Türkiye’yi bir kaosa-karmaşaya sürüklemiştir. Türkiye son otuz yılın en karanlık günlerini yaşamaktadır. Bu noktaya ancak itinayla işlenebilecek bir beceriksizlikle gelinebilirdi ki beceriksizliğin bu denlisi ile ihanet arasında ince bir çizgi vardır.
Bu durumda, yetersizliği, beceriksizliği kabullenip iktidarı bırakmak vatana hizmettir.
Garabete bakın, on üç senedir suyun başında olanlar, suyun başından çekildiklerinde, suyu ne kadar da kirlettiklerinin ortaya çıkmasından korkup Türkiye’yi çok daha karanlık günlere sürüklemekte, suyun hiç görünmediği bir ortam yaratıp böylelikle suçlarından arınmaya çalışmaktadırlar.
Oysaki tüm bunlar, tarih boyunca devam ede gelen Türk devlet geleneğinin taşlarının yerinden oynatılmaya çalışılması anlamına gelir.

ASLA UNUTULMASIN

Türkiye Cumhuriyeti bir imparatorluğun varisidir.
Bizi biz yapan etnisitemiz değil ortak tarihimizdir.
Kimsenin şüphesi olmasın, bu toprağın ekmeğini yiyenler bu toprağa sahip çıkacaklardır. Çünkü onlar Selahaddin’in, Alparslan’ın, Fatih’in, Mimar Sinan’ın, Mevlana’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş’ın ve elbette Atatürk’ün çocuklarıdır.

HAYDİ BİSMİLLAH

AKP seçim şarkısını tanıttı:
Söyleyecek sözleri varmış!
Dolmabahçe’de, Oslo görüşmelerinde, İmralı’da görüşülenleri mi söyleyecekler? Yolsuzluk ve rüşvet iddialarından nasıl sıyrıldıklarını mı; ya da Ankara’yı parsel parsel satanları mı?
Yürünecek yolları varmış!
Aslanları kışlaya kapatırken, çakalların mayın döşediği yolları mı?
Hep beraber yürüyecekmişiz... Önden buyurun, haydi Bismillah.
Tövbe estağfirullah, tövbe...