Sevgili okuyucularım, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ birkaç gün önce Anadolu Ajansı’nın editör masasında soruları yanıtladı.
Bozdağ, “Eğer 17 Aralık olmasaydı veya geç olsaydı, millet bu yapılanmanın (Fethullah cemaatinin) Türkiye içinde eriştiği gücün farkına varmamış olsaydı, Fethullah Gülen, Pensilvanya’dan Türkiye’ye Humeyni’nin İran’a dönüşü gibi dönebilirdi. Bu açıdan baktığımızda 17 Aralık, Türkiye’nin böylesi bir dönüşüme ‘Dur’ dediği gün olmuştur” dedi.
Anımsayın, Humeyni sürgünde yaşadığı Fransa’dan İran’a 1 Şubat 1979 günü büyük gösterilerle dönmüş, hırsız Şah rejimi aynı anda devrilmiş ve yerine yeni bir yönetim kurulmuştu.
Adalet Bakanı bu sözleriyle Humeyni-Fethullah kıyaslaması yapıyor.
Şimdi Fethullah cemaatinin üzerine böylesine gidenler, onu devlete sokup kendi elleriyle güçlendirenlerdir.
Yani AKP hükümetleridir.
Bu husus hem de kendi sözleriyle defalarca kanıtlandı.
Şimdi yakındıkları polisi, yargıyı ve kamu kurumlarının çoğunu cemaate onlar teslim etti...
Çünkü o zaman işbirliği içindeydiler.
İki taraf birbirinin ayrılmaz ve sarsılmaz parçasıydı.

* * * *

Size bu konuda somut bir örnek daha vereyim. Bu kez Meclis tutanaklarını açıyorum:
24 Mart 2011 günü TBMM’de 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ele alınıyordu.
Kürsüye çıkan CHP Mersin milletvekili İsa Gök şöyle dedi: (TBMM tutanaklarından özetliyorum.)
“İSA GÖK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Meclis’i saygıyla selamlıyorum. Bireysel başvuru hakkını tanıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Anayasa’mızdaki temel hak ve özgürlüklere ilişkin ihlallerde insanlarımıza, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ile hak ihlallerine karşı Mahkemeden ihlal tespiti isteme imkanı getiriyoruz. Tabii, Türkiye farklılıklar ülkesi. Gazeteci Ahmet Şık, tutuklu. Neden bu şahsı biliyoruz? Çünkü bu şahıs Nokta dergisinde, şu anda Silivri’de yargılaması süren büyük bir olayın aslında ifşasını yaratan, bunu dergiye yazan Özden Örnek’in darbe günlüklerini yayınlayan gazeteci. Ama gel gör ki, bu gazeteci şu anda bir kitap yazmak istiyor. Kitap ‘İmamın Ordusu’ isimli. Bu kitapta, Emniyet teşkilatı içinde örgütlenen Fethullah Gülen cemaatinin, cemaat, tarikat, çete, ne derseniz deyin ama hayırlı hiçbir kelimeyi kullanamazsınız, olumlu tek bir kelimeyi Fethullah Gülen adından sonra kullanamazsınız.(...) Şimdi bu Fethullah Gülen Emniyet teşkilatına sızıyor, her birime giriyor, ama her birime, istihbarata, KOM’a, her yere giriyor ve bir gazeteci, araştırmacı bir gazeteci, bu teşkilatı, Emniyet teşkilatı içindeki Fethullahçı yapılanmayı deşifre ediyor, isim isim, makam makam buluyor. Kitap yazmak istiyor. Başına ne geliyor? Tutuklanıyor ve bir savcı olduğu beyan edilen bir isim var Zekeriya Öz, önünde bir “savcı” ibaresi var, o hâlâ kuşkulu bir ibare, bu savcı olduğu beyan edilen arkadaşımız bir karar veriyor...”

* * * *

Hemen ardından Bekir Bozdağ, AKP Grup Başkanvekili sıfatı ile kendisine yine Meclis kürsüsünden aynen şu cevabı verdi: (Tutanaklardan özetliyorum.)
“BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sataşma vesilesiyle söz aldım. (...) Fethullah Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır, bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor, her şeyi de açık.
Devletin denetimi, gözetimi altında açık, her şeyi göz önünde olan...
Yapılan hizmetlere baktığınızda siz bunu, hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birini ‘Çete’ diye itham ederseniz ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız.
Kendisi burada yok ama çeteden yargılananları çete iddiasıyla soruşturulanları, kovuşturulanları, demokrasiye darbe vurmak isnat ve iddiasıyla yargılananları milletvekili olmak için Meclis’e taşıma gayreti içerisinde olurken, temiz insanları ‘Çete’ diye suçlamak kabul edilemez.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar.)

* * * *

Bekir Bozdağ şimdi Adalet Bakanı...
Ve bu kimliği ile Fethullah’ı (aynen Tayyip gibi) ABD’den istiyor. Onun hakkında en ağır sözleri söylüyor, ABD hükümeti tarafından sınır dışı edilip Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini savunuyor.
Varsayalım ABD hükümeti bu istemi incelerken, Bozdağ’ın Meclis’te yaptığı bu konuşmayı buldu ve kendisine sordu:
- “Sayın Bakan, 2011 yılında onu savunuyordunuz, şimdi adamı geri istiyorsunuz. Bu çelişkinin yasal gerekçesini bize açıklar mısınız!.. Örneğin hakkında verilmiş bir tutuklama kararı var mıdır?”
Bu isteme karşı devlet ciddiyetiyle nasıl bir yanıt verilebilir?
- “Efendim o günlerde aramız iyi idi ama sonra cemaatle kapıştık ve birbirimize düşman olduk. Pastanın paylaşımı nedeniyle aramızda kavga çıktı. Tutuklama kararı falan yok ama iade etseniz fena olmaz!..Hiç değilse başka bir ülkeye (Tayyip’in deyişiyle) deport edin. (Sınırdışı edin.)

* * * *

Şimdi şu tabloya bir kez daha ve gerçekçi bakalım.
Başta Tayyip olmak üzere çoğu, aralarından su sızmadığı dönemde Fethullah ve cemaate övgüler düzüyor muydu?
Evet, düzüyordu.
Onlara her türlü desteği veren kendileri değil miydi?
Evet, kendileri idi.
Araları bozulunca cemaate “Bizden ne istediniz de vermedik” diyen Tayyip değil miydi?
Ta kendisiydi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bir hukukçu...
Dün Meclis kürsüsünde bile savunduğu Fethullah’ı bugün suçluyor, Türkiye’ye iadesini istiyor.
Bu ikili ve çelişkili davranışını hukukla, hukuk adamlığı ile nasıl bağdaştırıyor?
Dün dündür, bugün bugündür mü diyor?

* * * *

Emin Çölaşan’ın notu: Fethullah’ın adının geçtiği her yazım gibi burada da çok önemle ve bir kez daha vurguluyorum. Yazdıklarım yanlış anlaşılmasın, defalarca mahkemelik olduğum o şahsı savunmuyorum. Yazılarımda sadece iktidarın çelişkilerini belgelerle vurgulamaya çalışıyorum.)