Ya iyi ki bu internet var yoksa biz bunların gerçek yüzünü bu kadar açık seçik göremeyecektik. Bu zihniyetin nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemeyecektik.
TV5’te Sabah Gündemi adlı programda sunucu Kadir Öztürk soruyor... ‘’Hocam
organ naklinin dini boyutunun konuşulması gerekiyor. Organ bağışlamak ve organ nakli caiz midir?’’
Adamların aklına, ne derseniz deyin, seks geliyor! İşte kanıtı!
Organ nakli denince nedense akıllarına kalp, böbrek, ciğer gelmiyor da ‘Organ’ geliyor: Kadınlık organı ya da erkeklik organı.
Bu dünyada da öteki dünyada da adamların aklı sabit tek bir şeyde! Cevabı merak ettiniz değil mi? Aynen yazıyorum.

* * *

Pek muhterem Mevlüt Özcan hoca, son derece bilimsel (!) ve çok müthiş (?) yaklaşmış olaya ve hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir pencereden bakmış! Ve demiş ki...
‘’Şimdi organ nakline müsaade edildiğini düşünelim. İleride bu imkanlar daha da çok gelişecek ve insan uzuvlarının tamamı değişebilecek!
Ve bir erkeğin kız kardeşinin rahminin hanımının rahim uzvuyla değiştirildiğini varsayalım. Ne olacak şimdi?!’’
Kadir Öztürk araya giriyor: ‘’O zaman çok tehlikeli bir durum!’’ Hoca efendi bilimsel bir biçimde devam ediyor:
“Ya da bir erkeğin erkeklik uzvunun... Diyelim ki kardeşinin, babasının, oğlunun uzvunu erkeğe nakledelim... Mesela babasının uzvunun nakledildiğini varsayalım.’’
- Babasının uzvuyla kendi eşine nasıl yaklaşacak?
- Kimin uzvu sayılacak bu uzuv?
- Kimin uzvu sayılarak bu evlilik devam ettirilecek?
- Bunlar son derece dikkate alınması icap eden hususlar...
- Mesela kol nakli oldu...
Bu kişi başka birinin kollarıyla hayatına devam ederken, eşinin saçlarını okşarken kendi uzvuyla mı okşamış olacak, yoksa dışarıdan birinden almak suretiyle o aldığı kolla mı eşinin saçını okşayacak veya tenine elini dokunduracak?!
- Peki eşi hangi erkeğin eliyle saçının okşandığını, vücudunun teninin tenine sürüldüğünü dikkate alarak onu karşılayacak?!’’
’’Bu işin içinden nasıl çıkacağız?’’

* * *

Gerçekten de derin konular!
Adamcağız kolsuz yemek yiyip, tuvalette ihtiyacını gideremiyor ama böyle yaşamalı çünkü el alemin koluyla karısına nasıl dokunacak??? Gerçekten zor bir seçim. Yorumu size bırakıyorum!

Başarısızlıkta hep bir bahane vardır!


Futbolda taraftar biz kötü oynadık onlar bizden daha iyiydi diyebilmeli. Ama kimseden bunu duymadım hiç. Hep bir bahane vardır! Ya hakem hatasıdır. Ya şike vardır.
Sadece sporda değil günlük yaşantımızda da bu böyle.
Kimse suçunu ya da hatasını kabul etmez. Dedik ya! Hep bir mazeretleri vardır. Tartışmalarda bir taraf baktı ki, konuda haklı çıkamıyor, konuşmanın alâkasız bir yerine takılıp oradan çıkmaya çalışır.
Kültürümüzde var bu. Sorumluluğu üstlenmek yerine her şeye bir bahane bulmak.
Mesela bazı siyasetçilerimiz “beceremedim” demiyor, onun yerine ‘paralel’ diyorlar.

* * *

Tabii bu durum çocukluğumuzda yetiştirilme tarzından kaynaklanıyor.
Çocukken bile düşünce yeri döven, bir yere çarpınca çarptığı yere vuran anne babaların çocuklarıyız. Yani ‘’Suç senin değil çocuğum bu duvarın’’ diyoruz.
Evde çocuk hastalanınca bile anneye yüklenilir ‘hasta ettin çocuğu’ diye. Kendi sorumluluğunu almadan büyüyen nesiller yetiştirdik, yetiştiriyoruz!
En çıkmazda kalınca bile “Allah böyle istedi” diye sorumluluğu üstünden atıp kurtulan bir milletin evlatlarıyız.
Yeter artık! “Bir şeyler de benim yüzümden oldu, ben hata yaptım” demenin vakti gelmedi mi?
Yüzleşelim kendimizle!
Ve çocuklarımızı kendi yaptıklarının sorumluluğunu üstlenen bireyler olarak yetiştirelim.

Tavsiye ettiklerim


Yeni bir kitap okuyorum. Henüz bitirmedim ama bu gece biter. Su gibi akıp gidiyor. Çimen Erengezgin’in kalemine sağlık.
“Yeşil Bisikletli Kız” kitabında insanın kendisiyle yüzleşmesini ve bunu kabullenmesini anlatıyor.
Bence bütün ülkenin ihtiyacı olan şey. Tavsiye ederim.

* * *

Cuma gecesi Elmadağ’da Patron by Şebo’ya Utku Uysal’ı dinlemeye gittim. Utku Hanım zaten tanıdığım çok zarif bir hanımefendi. İnsanı kendi evinde hissettiren harika bir ortamda muhteşem bir müzik ziyafeti verdi yine. Sabahın geç saatlerine kadar sürdü ancak zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Tavsiye ederim.