İstanbul’da büyük bir çete operasyonu yapılıyordu. Başında Adil Serdar Saçan’ın bulunduğu Organize Şube Müdürlüğü ekipleri, çetenin önde gelen ismini Sultanahmet civarında kıstırdı. Çete lideri, yakalanacağını anlayınca tabancasını çekti, polislere ateş etmeye başladı. Operasyonun başındaki Başkomiser Cengiz Demircan ise çete liderinin ateşine vurma amaçlı karşılık vermiyordu. Böylece, çete liderinin daha çok mermi harcaması amaçlanıyordu.
Çete lideri ateş ettikçe, Cengiz Demircan da, kullanılan silahın özelliğini bildiği için o çete liderinin kaç mermi attığını hesaplıyordu. Biliyordu, tabancasında iki mermi kaldığını... Bir el daha ateş etti. Kaldı bir mermi... Polisler bir iki el daha ateş edince, çete lideri son mermiyi de sıktı. Demircan, rahatlamıştı. Artık çete liderini sağ olarak yakalayacak, sorgulayacak ve buna
bağlı yeni operasyonları da yapacaktı.
Cengiz Demircan şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü Strateji Geliştirme Daire
Başkanlığı görevini yürütüyor.

O POLİS ÖLDÜRÜLMEMELİYDİ

Toplumsal olaylarda, olayları önlemeye, kalabalığı dağıtmaya çalışan Çevik Kuvvet polisidir. Yeni göreve başlayan polisler daha çok bu şubeye verilir, burada pişer. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Mevlüt Mert
Altıntaş tarafından öldürüldü.
Eli tabancalı polis, yalnız Karlov’u vurmakla kalmadı, kendisini yakalamak isteyen polislerle de çatıştı. Bu çatışma sırasında Altıntaş da öldürüldü. Bu polisi, büyükelçiyi öldürmeye kim azmettirdi, büyükelçinin o gün resim sergisine gideceğini nereden öğrendi, büyükelçinin korumasının bulunmadığını nereden biliyordu? Bu olayda cevaplandırılması gereken çok soru var.
Peki operasyonu yapan polis ne yaptı? Bırakın bu kişinin silahında kaç mermi kaldığını öğrenmeyi, salonda tek başına kalan Altıntaş yaralı olarak yakalanamaz mıydı? Ya da yaralamaya bile gerek duymadan, gaz sıkarak bu kişi bayıltılamaz mıydı? Hepsi olurdu. Ama polis bu kişiyi olay yerinde öldürdü. Böylece, bu cinayete nasıl karar verildiği, kimlerin kendisini yönlendirdiği sorgu sonucunda ortaya çıkacaktı. O nedenle, “öldürme” emri verenlerin durumlarının da çok iyi araştırılması gerekiyor. İzmir eski Emniyet Müdürü Lütfi Tomuş da, “Bu kişiyi öldürmek büyük hataydı. Sağ olarak ele geçirip sorgulayabileceğiniz kişiyi niçin öldürürsünüz?” diyordu.

“BUNUN SONU ŞEHİTLİKTİR”

Ülkemizde son dönemlerde yaşanan yaygın terör olayları, büyükelçilikler önündeki gösteriler onları farklı önlemler almaya zorladı. Örneğin Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan Almanya Büyükelçiliği, güvenlik önlemi olarak bahçe demirlerini yükseltmekle kalmadı, yine de o yüksek demirleri aşan olursa, ikinci bir engel yapıldı. İki duvar arasındaki alan güvenlik amacıyla Almanlar tarafından mayınlandıysa buna da şaşırmamak gerekiyor. Nasıl sınır bölgelerinde ara bölge olur, orada mayınlı alan bulunursa,
iki duvar arasındaki alan da benzer bir
durumu hatırlatıyor.
Terör örgütlerinin “kafaya alma” yöntemleri farklıdır. Örneğin Halep’te yaşananlara tepki duyan polisin şehitliği arzu ettiğini anlayan örgüt, hazır kıvama getirilmiş bu gence, “bir şeyler yapalım, boş durmayalım, sadece dua etmekle bu iş olmaz” gibi sözlerle yaklaşabilir. Hazır
kıvama getirilmiş bu kişiye ne yapması gerektiği de şöyle anlatılır:
“O kişinin gideceği yer şurası. Siyah bir takım elbise al, beyaz bir gömlek giy, kravatını, sana verdiğimiz yakın koruma polislerinin taktığı bu rozeti yakana tak. İçeriye koruma polisi gibi git ve işi bitir. Teslim olmak sana yakışmaz. Devletini de düşün. Seni yakalamaya gelenlere hedef gözeterek ateş etme ama teslim de olma. Bunun sonu şehitliktir. Ne mutlu sana...”
O polis, bu cinayete işte bu ya da benzer bir yöntemle hazırlanmıştır. Polis öldüğüne göre, onun arkasında kimlerin olduğu,
kimlerin kendisini yönlendirdiği kolayca ortaya çıkmayacaktır. O yüzden “öldürülmemeliydi” diyorum.

EMNİYET İÇİNDEKİ GİZLİ YAPI...

Ermeni militanlar tarafından yurtdışında tam 40 diplomatımız şehit edildi. Her birinin ayrı birer öyküsü var. Geçmişte, ülkemizde İsrail Başkonsolosu Efraim
Elrom, yine İsrailli diplomat Ehud Sedan da öldürülmüştü.
Rusya Büyükelçisi’ni öldüren polis
memurunun kimliğinde “Polis Memurları Dayanışma Grubu” yazıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, böyle bir grubun varlığını biliyor mu? Biliyorsa bu nedir böyle?
Terör her yerde vurabilir. O nedenle terörle mücadelede işbirliği gerekiyor. Büyükelçinin öldürülmesi belki yetkililerin bu konuda bir kez daha düşünmesine
neden olacaktır.