Bugünkü yazının başlığı “Şeytanın Gör Dediği” olacaktı. Olmadı. Çünkü bu deyimi, yazı başlığı veya kitap adı olarak kullanmanın fikri mülkiyeti ustamız Çetin Altan’a (1927-2015) aittir. Ama madem bunu yazarak ustanın hakkını teslim ettim, bundan sonra kullanacağım. Bir dönemin en sükseli “gazeteci-siyasetçi”lerinden Çetin Altan ile Hürriyet gazetesinde bir süre beraber olduk. O sıralarda Başbakan Turgut Özal’dı. Liberal ekonomiye geçilmişti. Özel sektörde çalışıyor ve yazılarımda liberal ekonomiyi savunuyordum.  Çetin Bey’in, camekanlı da olsa ayrı odası vardı. Sohbetinden istifade etmek için ara sıra ziyaretine giderdim. Beni “gel bakalım iktisatçı, sana bir sorum var” deyip kahkaha atarak karşılar, çoğu kez sorduğu sorunun cevabını da kendisi verirdi. Çetin Altan, sosyalist (liberal komünist) idi. Türkiye’nin ancak, liberal-kapitalist olmayan bir yöntemle kalkınabileceğini savunuyordu. Rint bir insandı. Tüm olumsuzluklara rağmen ülkemizin daha iyiye gideceğine inanıyordu. Bunun için, kötümserliğe kapılanlara sık sık “enseyi karartmayın” yani ümitsiz veya bedbin olmayın derdi. Onun bu tarafını çok seviyordum. Ben de aynı kanıdayım.

ŞEYTANIN AVUKATLARI ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİNİ GÖRÜR

Şeytanın avukatı olmak, ait olduğumuz sosyal kümenin değerlerine ve inandıklarına ters düşen gerçekleri görüp, dile getirmektir. Bu tutum kişiyi kümesi içinde sevimsiz yapar. Bugünlerde şeytanın bana gör dediklerinden birkaç “soft” örnek vereyim. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilen CHP’li Cemil Tugay, dar gelirlileri korumak amacıyla, ilk icraat olarak su ve atık su bedellerinde %25 indirim yapmış. Peki, mevcut yüksek fiyatı uygulayan önceki Başkan Tunç Soyer CHP’li değil miydi? Kendisi dar gelirli halkı sevmiyor muydu? Şimdi yeni başkan daha halkçı mı oldu? İstanbul BB Başkanı Ekrem İmamoğlu geçen dönemde İstanbul’da suya zam yapmak için çok uğraşmış, AKP’liler engellediği için istediği zamları yapamamıştı. Bu yüzden İSKİ’nin yatırımları aksamıştı. Ne yani Ekrem İmamoğlu halk sevmez, sinsi sinsi gülen AKP’liler halk sever mi oluyordu? 

FUTBOL MAÇI VARSA HAYAT DURABİLİR

Bu ülkede çok şey tenkit edilebilir ama konu futbol maçıysa akan sular durur. Şeytan bana bunu da gör diyor. İstanbul’da Bağdat Caddesi çevresinde oturan insanların Kadıköy iskelelerine veya karşı yakaya gidip-gelmeleri için bindikleri otobüs veya arabaların Fenerbahçe Stadyumu’nun önünden veya arkasından geçmesi gerekir. Ama maç günleri bu adeta imkansızdır. Polis, akşam 20.00’de başlayacak maç için saat 16.00’dan itibaren bu stadyumun deniz tarafındaki yolu tamamen, kara tarafındakini de %90 kapatıyor. Taraftarlar boş yollarda bağıra çağıra volta atar. Öğrencisi yaşlısı, hastası sağlamı, yorgunu argın on binlerce insan, saatlerce eziyet çeker. Kimsenin gıkı çıkmaz. Çünkü futbol maçı kutsaldır. Söz söyleyeni çarpar.

HALKÇI GAZETECİLİK VE GARİBANİZM

Trafik ve imar düzenine bakarak bir ülkenin medeni olup olmadığı derhal anlaşılır. Milletimizin vekilleri, kendi oylarıyla kendilerine trafik kanununa uymama imtiyazı bahşetmiştir. Bu bir demokrasi ayıbıdır. Hal böyle olunca milletin kendisi de trafik kurallarına uymak istememektedir. Bu da demokrasi değildir. Bu “kuralsızlık ortamında” motorcular ama özellikle teslimat kuryeleri, tam bir afettir. Bunların zihinlerinde yaya kaldırımı-araç yolu diye bir ayırım yoktur. Trafik ışıkları ve levhaları sokak süsüdür. Ters yoldan gitmek özellikle serbesttir. Halkçı gazetecilik ilkelerine göre, bir trafik kazasında eğer taraflardan biri motorlu kurye ise, kazanın haberi motorlu kurye kusurlu da olsa, kusursuzdur olarak verilir. Çünkü o, ekmek parası için hayatını tehlikeye atan bir emekçidir.

Son Söz: Trafikte kusurluyu korumak, kaza ihtimalini artırır.