Deniz AYHAN/Sozcu.com.tr

İl Müftüleri İstişare Toplantısı Mardin’de başladı. Dört gün sürecek toplantıya Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de katıldı.

Toplantıda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, din siyaset ilişkisinden dini özgürlükler alanına kadar pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Görmez, Soma'daki faciadan sonra "Bu işin fıtratında var" açıklaması yapan Başbakan Erdoğan'a "insanın suç ve sorumluluğunu, İlahi Kudrete yüklemek yanlıştır" diyerek cevap verirken, toplantıya beraber katıldığı Başbakan Yardımcısı İşler'in Alevilik ile ilgili sözlerini de değerlendirdi.

Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in yaptığı "Cemevi ibadethane olamaz" açıklamasına Görmez, "Kimse kendi tanımını, devletin ya da kurumların tanımını başkasına giydirmesin"dedi.

Başkan Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle;

FITRATINDA VAR AÇIKLAMASI

“Soma ve benzeri faciaları, İslam’ın ezeli hikmet penceresinden okuma ve değerlendirmede ciddi idrak sorunları yaşıyoruz...” Soma ve benzeri faciaları, İslam’ın ezeli hikmet penceresinden okuma ve değerlendirme konusunda ciddi idrak sorunları yaşadığımızı açıkça ifade etmek isterim. Her şeyden önce bizlerin yani toplumu irşad etme vazifesi yapanların görevi, sadece faciaların sonunda hayatını kaybedenlere son dini vazifelerini yapmak olmamalıdır. Bu tarz faciaların oluşmaması için her türlü tedbirin alınmasında gerekli dinî, ahlâkî ve vicdanî hatırlatmaları yaparak sonuçların felakete dönüşmesini önlemeye çalışmak gerekmektedir.

KENDİ HATALARINI ÖRTMEK İÇİN...

“Dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır…”
Bu tür hadiseleri İslâm açısından değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini yok saymak ne kadar yanlışsa insanın suç ve sorumluluklarına ilahi kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. İlahi adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir. Bizlerin, zulmü meşrulaştırmaya araç yapan dini algılama biçimleriyle kendi hatalarını örtmek için dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır. Dünyevi isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların yanında olmadığımızı açıklamak ve duyurmak zorundayız. Masum ve gariban işçilerin alın terlerini dikkate almayan bir çarkın parçası olmaya davet edilen dini anlayıştan biz uzağız. O tarz dini yorumlarla bizim hiçbir ilgimiz yoktur, olmaz, olamaz ve olmamalıdır.

ZALİMLER ZULÜMLERİYLE ANILIR

Soma, modern uygarlık dünyasında dünyayla kurduğumuz ilişkinin, fakir ve mazlum bir grup insanın kaderini, nasıl ölümcül hale getirdiğini gözler önüne sermektedir. Yerin kilometrelerce altında ekmek parası için türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakârlığı her türlü takdirin üstünde olmakla birlikte, ölüm riskiyle güvensiz ortamda çalışmaya mahkûm edilişleri, bugünün dünyasında büyük bir trajedidir. Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta adeta çağdaş köle statüsünde yerin metrelerce altında kömür isi ve gaz kokusuyla ölüme mahkûm edilmiş, kazma ve kürek mahkûmları… Böyle bir dünyada haktan, adaletten, emekten, emek hakkından ve merhametten bahsetmek çok zordur. Yardım beklemesine rağmen kurtarılma önceliğini eşi hamile olan arkadaşına veren, kardeşlik ahlâkını, kardeşlik hukukunu böyle bir anda bile ihlal etmeyenlerle hak ihlalleri yapanların ve zulmedenlerin aynı dinin mensupları olduklarını nasıl söyleyebiliriz? Zalimler zulümleriyle, mazlumlar ahlarıyla anılırlar.

DİN BAĞIMSIZ OLMALI

Kimi siyasi temsillerin gündelik yaşamlarında ya da siyasi projelerinde dini bariz bir şekilde dikkate almaları, onun gündelik hayat ve toplumsal gerçeklik içinde etkin olmasına gayret göstermelerini derin bir hissiyatla takip ederiz. Aynı şekilde siyasi programlarında dini duygu ve düşüncelerimizi inciten, varlık alanımızı daraltıcı adım ve hevesleri de takip etmekten, anlamaya çalışmaktan geri durmayız. İster dine somut olarak arka çıksın ister çıkmasın ya da dine net ya da muğlak bir şekilde karşı olduğunu her fırsatta ifade etsin, bütün bunlar bize sadece gözlem ve değerlendirme imkânı verir. Onun dışında bu yaklaşımların meşruiyetine ilişkin hiçbir karşı söylemimiz olmaz.

 

AYRIŞMAYI KALDIRALIM

Diyanet olarak bizler dini açıdan toplumsal ayrışmayı ortadan kaldıran dil ve üsluba özenle gayret etmekteyiz. Hiç kimseyi ötekileştirmeden farklı dini tezahürlerin mümkün olacağını topluma izah etmekteyiz. Bu bağlamda inanç özgürlüğüyle ilgili yapılacak her türlü açılımın toplumda karşılık bulmasına yönelik toplumun hazır olduğunu düşünmekteyiz. Bugüne kadar yapılan çalışmalar ışığında kendisini çoğunluğun içinde görmeyen dini tezahürlerin taleplerinin karşılanması ile ilgili konuların teolojik tartışmalar içine çekilmeden hukuk çerçevesinde çözülmesi toplumsal barışa katkı yapacaktır. Aksi takdirde inanç tercihlerinin karşı karşıya tartıştırılması ne bilimsel açıdan bu şekliyle doğrudur ne de sosyal barış açısından doğrudur. Herkes kendisi için istediğini karşısındaki için de istemelidir. Bugün gelinen noktada kimse kimseye herhangi bir inancı dayatma hakkına sahip değildir. Herkes kendi inandığı değerlerini öğrenme, anlama ve yaşama hakkına sahip olmalıdır. Mesela burada olduğum için örnek olarak Mardin’de Süryani vatandaşlarımız var. Bu toprakların kadim bir unsuru olan Süryanilerin kendileriyle ilgili bilgi edinme ve din adamlarını yetiştirme ve din eğitimi gibi taleplerinin görmezden gelinmesi kabul edilemez.

PKK'NIN KAÇIRDIĞI ÇOCUKLAR

Acı tecrübe bize şunu göstermektedir ki, sorunlar üzeri örtülerek çözülmediği gibi geçen yılların faturası da ağır olmaktadır. Bundan sonra artık analar ağlamasın diye başlayan çözüm süreçleri değil, baştan hiçbir annenin ağlamasına fırsat verilmemelidir. Eşkıyalar masum çocuklarımızı dağlara kaçırmadan eşkıyalıkları önleyecek bir zemin oluşturulmalıdır. Bugünden geleceği okumak ve ona göre tasarılar oluşturmak büyük devlet olma durumudur.

ÇAĞRIM, RİCAM ŞUDUR

Ehl-i Sünnet ya da Ehl-i Beyt… Sünni ya da Alevi… Kürt ya da Türk… Doğulu ya da Batılı… Biz yeryüzüne ve gökyüzüne Allah’ın merhamet nazarıyla bakmak durumundayız. Dolayısıyla biz birbirimizin velisiyiz, hamisiyiz… Çağrım, ricam şudur, el birliğiyle inanç bütünlüğümüzü bozmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Ama önce her ne söyleyeceksek söyleyeceğimizi kendimize, nefsimize söyleyelim. Bir nefis muhasebesinde bulunalım, bir özeleştiri yapalım. Kendimize soralım, yüreğimizde ne kadar muhabbet var, bu muhabbet nerede azalıyor, nerede bitiyor.

SOMA'DA YÜREĞİMİZ YANDI

Soma’da yüreğimiz yandı. Kömür ocağında ölümü beklerken kurtarma ekiplerine “Ben bekarım arkadaşım evli ve eşi hamile, önce onu kurtarın” diyen kardeşimi gördüm ve onunla kucaklaştım. Bundan daha büyük bir mesaj olabilir mi? Bundan daha büyük yürek olabilir mi? Bundan daha yüce bir ruh, yüce bir ahlak, yüce bir erdem insan olabilir mi? Bu manayı, bu ruhu taşıyan milletin çocukları sen alevisin diye yanı-başındaki kardeşini, komşusunu öteleyebilir mi? Büyük bir acı yaşadık… Allah bir daha öyle bir acı yaşatmasın bize ve insanlığa… Ama büyük dersler de aldık… Allah unutturmasın

KİMSE KENDİ TANIMINI GİYDİRMESİN
Biz nasıl bir öz, nasıl bir maya, nasıl bir hamur, nasıl bir mana taşıdığımızı da unutmayalım… Biraz daha açmak, biraz daha açık söylemek istiyorum. ‘Ehli Sünnetim’ demek ‘Allah Resulünün çizgisindenim, onun izindenim’ demektir. ‘Ehli Beyttenim’ demek ‘Allah Resulünün evindenim, onun haremindeyim, onun evladıyım, onun yolundayım’ demektir. Alevi kardeşinin, komşusunun, Ehl-i Beytin ihtiyacını, talebini, sesini, meselesini, acısını, sevincini, neşesini, hüznünü duymayan, paylaşmayan Ehl-i Sünnet ve’l Cemaatten olabilir mi? Öyleyse, öyleysek aramızda ihtilaf olamaz. İhtilaf varsa birbirimizin hukukunu ihlal ettiğimizdendir. Kimse kendi tanımını, devletin ya da kurumların tanımını başkasına giydirmesin, kimse kimsenin kendini nasıl tanımladığına müdahale etmesin.

ALEVİSİYLE SUNNİSİYLE...

İhtilaf alanları altı çizildikçe büyüyor… Sevgimizi göstermedikçe, muhabbetimizi birbirimizden esirgedikçe husumet ve öfke yeşerecek zemin buluyor… Hayır, hayır, hayır… Biz alevisiyle, sünnisiyle, Türküyle, Kürdüyle büyük İslam medeniyetinin bin yıldır birlikte yaşayan çocuklarıyız. Farklılıklarımızla biriz, beraberiz, kardeşiz. Her gün selam verdiğimiz, her akşam dostça ayrıldığımız, kız alıp kız verdiğimiz, aynı sofralarda oturduğumuz, aynı hüznü birlikte yaşadığımız, aynı mukaddesata inandığımız insanlar birbirinin hukukuna sahip çıkmaktır. Mukaddesatımız bir, hayat ve dünya anlayışımız bir, ahiret inancımız birken küçük ihtilaf noktalarını büyütmek isteyenlere fırsat vermeyelim. Dost olmak elini uzatmayı, gönlünü açmayı gerektiriyor. Birbirimizi doğrudan tanıyalım, birbirimizle doğrudan el sıkışalım, kucaklaşalım… Ne söyleyeceksek birbirimizin yüzüne söyleyelim…

DİNDE DAYATMA OLMAZ

Din, tabiatı itibariyle sivil bir yapıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, milletimizin dinî, ilmî ve manevî hayatına hizmet eden hiçbir sivil dinî yapının karşısında olmamıştır, olamaz da… Dinî sosyal teşekküller, geleneksel dinî yapılar, tarih boyunca önem arz etmişlerdir. Her bir dinî yapının İslâm’ın temel sabitelerine bağlı kalarak geliştirdikleri yorumlar muhteremdir. Bizim herhangi bir yorumu dayatmamız da doğru değildir. Ancak kabul etmeyeceğimiz, edemeyeceğimiz bir şey varsa o da söz konusu yapıların inanç güvenliğimizi sarsacak şekilde dinin sahih bilgi kaynaklarını bir tarafa bırakarak farklı muhayyel bilgileri dine sokuşturmaları, dini kişisel güç ve çıkarların aracı haline getirmeleridir.

KİTABIMIZLA ARAMIZA GİRME ÇABASI

İslam’ın bütün zamanlarda iftiharla savunabileceğimiz açık, şeffaf ve akıl sahipleri için ibretlerle dolu yüce Kitabımızla samimi müminlerin arasına girme çabası içinde olan yapı ve organizasyonlar hakkında dikkati elden bırakmamalıyız. Geçmişten ya da gelecekten haber verme iddiası taşıyanlar, mehdi ya da mesihliğini ilan etmeye hazırlananlar, İslam’ın nezih prensiplerini kendi kişisel çıkarları için pekala ayağa düşürenler karşısında yapılması gerekenler artık çoğalmaya başlamıştır.

DİN İSTİSMARI HAKKINDA

“Bugün dikkatle üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da din istismarıdır...”
Bugün dikkatle üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da din istismarıdır. Dinin artan gücü ve değerine bağlı olarak artık hemen her fırsatta dini atıflarla, dini vurgularla karşı karşıya geliyoruz. Gönüllerde olanı, kalplerde olanı bilen Allah’tır. Ancak dinin de bir estetiği, dili ve evreni vardır. Din alanını dünyevi bir güç üretmek adına sömürmeyi adet edinenler, artık sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.