Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük kapitalisti, benim de ilk büyük patronum Vehbi Koç’un torunu, Harvard Üniversitesi’nden yüksek lisans diplomalı Ali Koç, Antalya’da yapılan “Ünlü İşadamları Şenliği”ne katılmış. Az tanımama rağmen Ali Koç, benim üstümde her zaman çok olumlu izlenim bırakmış bir şahsiyettir. Katılımcılarına derin bir “üstün insan olma” hazzı veren Antalya’daki şenlikte yaptığı bir konuşmada Ali Koç şöyle demiş: “Eşitsizliğin ortadan kalkması için, kapitalizmin ortadan kalması gerekir. Ben, en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun, kapitalizmdir.”

KAPİTALİZM DİYE “İNSAN YAPMASI” BİR SİSTEM YOKTUR


On dokuzuncu asrın sonlarına kadar kapital ve hatta kapitalist sözcükleri vardır ama “kapitalizm” diye bir kavram da, kelime de yoktur. Kapitalizm, ilk çağlardan itibaren tedricen gelişen “doğal ekonomik sistem”e, onu yıkmak isteyenler tarafından biraz da kötülemek için takılmış bir addır. Kapitalizm kelimesini, filozof Karl Marx’ın icat ettiği genel kabul gören bir iddiadır. Bu kelimenin kökü, kaput (caput/capita) yani “baş”tır. Eski Roma’da, ne kadar servetin var “kaç baş hayvanın var?” diye sorulurmuş. Nitekim Türkçede de “mal” büyük ve küçükbaş hayvan sürüsü anlamına gelir. Malı götürmek de sürüyü çalmak veya sürüye haksız bir şekilde sahip olmak demektir. Bazı Türkçe sözlüklerde “kapitalizm” karşılığı olarak “anamalcılık” kelimesi geçer.

GÜNÜMÜZDE KAPİTALİZM


Kapitalizmin en yalın tanımı “bireylerin, üretim araçları mülkiyetine sahip olabildiği düzen”dir. Bu düzende, devlet “mülkiyetin/tapunun” muhafızıdır. Sosyalistler, üretim araçları mülkiyeti yok edilmeden, kapitalizmin ortadan kalkmayacağını söyler. Kapitalistler veya bana göre “doğal ekonomik sistem” taraftarları ise “üretim araçları mülkiyeti” olmayan bir iktisadi sistem yoktur ve olamaz der. Bu açıdan bakınca, her sistem kapitalisttir. Kapitalizmin “serbest-pazar kapitalizmi” ve “devlet kapitalizmi” diye iki türü vardır. Bunlardan birincisi iyi; ikincisi kötü kapitalizmdir. Dolayısıyla, üretim araçları mülkiyetinden doğan eşitsizlik (daha doğrusu adaletsizlik) her halükârda oluşur. Bunu vicdan ve demokrasi düzeltir.

HÜRRİYET VE MÜLKİYET


Nasıl “adalet, mülkün (kamu yönetiminin) temeli” ise, mülkiyet de hürriyetin temelidir. İnsanlara, en fazla güven hissi veren şey mülkiyettir. İster başını sokacak veya kira getirecek küçük bir ev, ister basit bir işyeri, ister bir tarla, bir diploma, bir sanat, isterse bir çift öküz olsun “malik olunan” her “üretim aracı” kişinin özgürlük güvencesidir. Bu güvence, kişiye namerde muhtaç olmama gücü verir. Onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce kişi çalıştıran çok sayıda kapitalistin varlığı, sermayesiz emekçiye “iş seçme” ve “iş değiştirme” hürriyeti sağlar. Tek işverenin “devlet” olduğu bir düzende emekçiler, sonunda devletin kölesi, devlet de onların “efendisi” olur. Demokrasi, kölelerin değil, devlete kafa tutabilecek ahlaklı kapitalist vatandaşların kurduğu ve yaşatabildiği bir rejimdir.
Son söz: Kapitalizm ortadan kalkarsa, eşitlik gelmez.