Her gün okurlardan çok sayıda mektup (e-posta) almaktayım. Destek verenler, yüreklendirenler, yazılarda eksik bulduklarını tamamlayanlar, yazım hatalarını görüp uyaranlar. Ben yazı yazarken okuru yok sayarım. Yani okur bu yazıyı beğenecek mi, kızacak mı diye bakmam ama ertesi gün olumlu- olumsuz tepki gelirse ciddiye alan bir yazarım.

İster yazıyı övsün.

Beni yüreklendirsin.

İster yazıyı yersin.

Yerden yere vursun.

Mutlaka cevap veririm.

Ağıza alınmayacak  “küfür” kusanlar da çok var. Onları vicdansız bulurum. Cevap vermem. Vicdansızların karşısında kitap gibi susmalı.

★★★

Her günüm mektupludur.

Dün de e-postalar geldi.

Dünkü yazıda somut ve açık belgeli 8 ayrı konuyu alt alta sıralamıştım. 8 konu içinde özellikle 2 konuya, iktidara oy vermiş oldukları mektuplarının tafralarından belli olan okurlardan, eleştiri geldi.

“Maksadın ne?” diyorlardı.

2 konu şuydu:

BİR:

“Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi mülkü olan büyük, geniş, bakımlı, temiz salonu dururken 5 yıldızlı lüks otelde toplantı yaptı. 100 bin lira kira ödedi. Bu doğru mu? “Kur’an-ı Kerim’de Allah kullarına “israf yapmayın” diye çok sayıda ayet gönderip doğru yolu gösterirken ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in “israf haramdır” diyen onlarca hadisi varken Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı, “100 bin lira ödeyip lüks otelde toplantının israf sayılacağını” neden görmezden gelir?”

İKİ:

“Zekeriya Öz adlı eski savcı, Almanya’ya kaçalı 6 yıl doldu. Zekeriya Öz’ün banka hesaplarında 10 milyon dolar para hareketi ortaya çıktı. Bir yerlerden paralar eski savcının hesaplarına yatmış. Kim yatırmış, neyin karşılığı? Zekeriya Öz’ün Türkiye’den kaçtıktan ya da kaçırıldıktan 6 yıl sonra hesaplarında 10 milyon dolarlık hareketin daha yeni görülmesi neyin işaretidir?”

★★★

Alaettin Zırhlı adlı okur şu eleştiriyi yazmıştı: “Sayın Doğru, Suçlamalar (yani yazıdaki 8 konu) kısmen de olsa doğru... Ancak daha da önemli bir başka doğru var... Sizlerin bu suçlamaları hangi maksatla yaptığınız... Yanlışların yanında doğruları da değerlendirmek (yani yazmak) lazım. Örneğin Diyanet toplantıyı basit bir yerde yapsaydı, “bravo” diyecek miydiniz? Eğer samimiyet yoksa siz iktidara geldiğinizde aynı şeyleri yapacaksınız demektir. O zaman “Ha onlar yapmış ha siz, ne fark var?” İşte asıl sorun bu...”

Evet asıl sorun bu!

Biz niçin yazıyoruz?

Okur hangi gözle okuyor?

Ben de Alaettin Zırhlı adlı iktidara oy verdiği belli okuruma şu cevabı yazdım:

“Merhaba,

Eleştiriniz için teşekkür ederim. Biz iktidara gelmek için gazetecilik yapmıyoruz. Halk gerçekleri görsün diye yazıyoruz. Yarın AKP iktidardan gider de yerine CHP ya da başka biri gelirse biz onu da eleştirmeye ve doğru bildiğimizi yazmaya devam ederiz. Tıpkı daha Tayyip Erdoğan siyasete girmeden önce bile o yıllarda sırasıyla iktidarda olan Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller dönemlerinde de muhalefet yazıları yazdığımız gibi... Ben 44 yıllık gazete yazarıyım. Her dönem iktidarda gördüğüm yanlışları eleştirdim. Sırasıyla Günaydın, Güneş, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Cumhuriyet, Vatan, SÖZCÜ gazetelerinde muhabirlik ve yazarlık yaptım. Eski yazılarımı bulup görebilirsiniz. Diyanet o toplantıyı kendi salonunda yapsaydı  “Bravo” demeyecektim. Çünkü yapılması gerekeni yapmış olacaktı. Normal olanı yapanlara “Bravo” diye yazı yazan yazar dalkavukluk yapmış olur. Dalkavuk yazarlık mikropluktur. Toplumu hasta eder.”

★★★

Kimseyi vurmak için değil.

Kimseyi korumak için de değil.

İktidara gelmek için de değil.

Okur dalkavukluğu için de değil.

Gizleneni örtmek için de değil.

Gerçeği saptırmak için de değil.

Muhalefet yandaşlığı için de değil.

Karanlıklar dağılsın diye yazıyoruz.