Atatürk’ün, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözleri, Meclis’te dev harflerle yazsa da söylem yoluyla Türk milletini aşağılama hakkı gören bir siyasetçi güruhu türedi. Sosyal medya hatta Meclis çatısı altında bile kendilerini o koltuklara oturtan halkla, sözleriyle alay edebiliyorlar. Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, siyasi partiler derken siyasetin utandıran üslubu, ilkokul sıralarına indi. Türkiye’yi yöneten siyasi aktörler, yukarıdan aşağıya doğru yayılan bu alt kültürü besliyor. Bilim insanları, öğrenciler, doktorlar, yazarlar, gazeteciler, esnaflar, çiftçiler, işçiler derken toplumun her kesimine hakaret artık sıradanlaştı. Aşağılayıcı, küfürbaz, kavgacı söylemlerden öğretmenler de payına düşeni aldı.

İSTİKRARLI İSTİSMAR

Siyasette edep ve adap sınırlarını zorlayan söylemler, elbette ilk kez AKP döneminde ortaya çıkmadı. Yıllar yılı en tepeden, toplumun en alt kesimine yayılıp meşrulaştırılarak bugünlere gelindi.1980’lerde Turgut Özal’ın, “Küçük Turgut’la oynasınlar” sözüne karşılık, muhalefetin “Onunla Semra Hanım oynasın” cevabı, cinsiyet temelli siyasi argoyu siyasi dilde sıradanlaştırdı. Süleyman Demirel’in, ‘Kerhaneleri kapatalım da vatandaş bizi mi s...”, Kamer Genç’in, “Çiçekleri sularken başını mı tuttun?” derken kahkaha atanlar çok mu masumdu? Bülent Ecevit’in, “Medeni Kanun” yerine “Medeni Hatun”, Tansu Çiller’in, “Çekiç Güç” yerine “Çekici güç” demesi, istem dışı söylem yani gülüp geçilesi masum gaflardı.

AFEDERSİNİZ AYIP!

“Biz hep milletimizin diliyle konuştuk” diyen Erdoğan’ın, “Sürtük”, “Afedersiniz Ermeni”, “Ananı da al git” sözlerinin ardındaki sıkı duruşu, argoyu devletin zirvesine oturtan bir kararlılıktır! Öğretmenlere, “Siz, eğitim öğretimin mimarı mısınız, yoksa sokaklarda caddelerde çapulcu olarak dolaşanlar mısınız?” diye sordu. Çapulcu neydi? Tanınmamak için yüzlerine kara çalıp, başkasının mallarını yağmalayandı. Cumhurbaşkanı da olsanız, hak arayan öğretmenlere, yağmacı muamelesi yapamazsınız. Eğitim Bakanları, eğitimi siyasetin günden güne yozlaşan bu üslubun dışında ve üstünde tutmayı başaramadığı gibi bu üslubun parçası oldu. Siyasetçilerin bu söylemleriyle ayrıştırılan toplumda, kitlesel acımasızlık beslendi.

AĞLAMAK SUÇ MU?

Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in atama mağduru öğretmenlere söylediği iddia edilen, “Mühendisler de atanamıyor ama böyle ağlamıyor” cümlesinin üzerinden 72 saat geçti. Öğretmenlerin sert tepkisini alan bu cümleye hiç değinilmeden, MEB dün bir açıklama yapıp, “İncitici mahiyette bir ifade kullanılmadı. Bakanlığımız aleyhine kara propaganda faaliyeti yürütmeyi kendisine görev edinen bir kesimin iddiası, gerçeği yansıtmıyor” dedi. Öğretmenlere şimdi de ‘kara propagandacı’ mı denildi? Açıklanmaya muhtaç. En insani ve vicdani duygu ‘ağlamak’ suç görülüp, ‘aşağılanma’ ifadesi görülemez. Yine de ‘Haberleşme Mühendisi’ Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in öğretmenlerle iletişim kuramadığı gerçeği değişmiyor.

ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA

Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana Eğitim Bakanlığı koltuğunda 66 bakan oturdu. Asker, polis, doktor, avukat, mühendis, iletişimci, inşaatçı, maliyeci, gazeteci, emniyet müdürü, ziraatçi, siyasal bilimci derken eğitimi öğretmen kökenli sadece 9 bakan yönetti. AKP döneminde 8 kez Eğitim Bakanı değişti. Eğitimci kimliği nedeniyle içlerinde en umut veren tek isim Ziya Selçuk, “Milli Eğitim’de asıl yük öğretmenlerin maaşı. Öğretmen maaşlarından yatırıma fırsat kalmıyor” sözleriyle iktidarın öğretmenleri yük gördüğünü adeta itiraf ediyordu. Öğretmen bakana sesini duyuramayan 750 bin atama mağduru öğretmenin arşa varan çığlığını, şimdi mühendis Eğitim Bakanı’nın duymasını beklemek haksızlık (!)

GÜVERCİN ÜRKEKLİĞİ

AKP’li eğitim bakanlarından hangisi öğretmenlerin çığlığını duydu? Hafızamızı tazeleyelim. MEB eski Bakanı Ömer Dinçer, “Öğretmen olmak isteyenleri, Eminönü Yeni Cami önünde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki, biri önlerine yem atsın” demedi mi? Öğretmenlerimiz, kimsenin önüne yem atmasını beklemiyor ama marketlerde kasiyer, inşaatlarda işçilik yapıyorlar. MEB’in beceriksiz plansız yönetimi yüzünden artık bir güvercin kadar ürkek, yalnız ve çaresizler. Ekmeğinin peşinde onurlu hak arama mücadelesi verdikleri için bile, bizzat MEB tarafından suçlanıp, hakarete uğrayıp, sürülüyorlar. Öğretmenler, onurlu duruşuyla adab-ı muaşereti, öğrencilerden önce siyasetçilere öğretiyor. Başöğretmen Atatürk’ün, “Unutmayınız ki, cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir” dediği öğretmenleri, siyasete biat etmeyen bir Eğitim Bakanı’nın yönetme vakti geldi de geçiyor!