1878 yılıydı.

Padişahımız efendimiz zat-ı şahane Abdülhamid han hazretleri iktidardaydı.

Bartın kaymakamlığından saraya telgraf geldi.

“Çınarlı’da Mustafa bey ocağında gaz tutuşarak beş amele yanmıştır, amele ocağa gitmekten çekinmektedir, tahkikat yapılması babında, 27 Temmuz 1878.”



Yani deniyordu ki...

“Grizu patladı, içerdeki işçiler yanarak öldü, dışardaki işçiler kömür madenine girmek istemiyor, soruşturma talep ediyoruz.”



Saray işi ciddiyetle ele aldı.

Aynı gün cevap verdi.

“Bartın kaymakamlığı vekaletine, umumi ocaklarda böyle sakatlıklar olması madenin cümle hususundandır. Her nerede olur ise olsun, eceli kaza, mukadderat-ı ilahiden olduğundan, hiçbir ocağın tatiline mahal olmadığı, gerekli tedbirlerin alınmasıyla, emsalleri gibi imalata devam etmek üzere, amelenin nasihatle tedibinden geri durulmaması, 27 Temmuz 1878.”



Yani deniyordu ki...

“Soruşturmaya moruşturmaya filan gerek yok, maden ocaklarında kazalar normaldir, ecelleri gelmiş, kaderleri böyleymiş, üretime aynen devam edin, öbür işçilere de nasihat edin, terbiyesizlik yapmasınlar, efendi gibi girip çalışsınlar, asabımı bozmasınlar!”



(Bartın’la saray arasında tee 144 yıl önce yaşanan bu resmi yazışmaların orijinal metinlerini görmek isteyenler, Maden Mühendisleri Odası’na başvurabilirler.)



Ve dün...

Asrın liderimiz aynı Bartın’a geldi, 41 cenazeyi izah etti.

“Bu kömür işletmemiz en ileri imkanlara sahip maden ocağıdır, biz kader planına inanmış insanlarız, bunun dünü bugünü yarını olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır, bunu bilmemiz lazım” dedi.



Padişahımız efendimiz zat-ı şahane Abdülhamid han hazretlerinin fıtratıyla, günümüzün saray fıtratı, tıpatıp aynıdır.

Hedef 2023.

Zihniyet 1878’dir.



Neymiş efendim, Sayıştay’ın denetim raporunda, bu madende facia olabileceği uyarısı yapılmış da, grizu riskine dikkat çekilmiş filan.

Geç kardeşim bunları, geç...

Soma’nın gönüllü avukatları Can Atalay’ı Selçuk Kozağaçlı’yı hapse atıp, Soma’da madenci tekmeleyeni elçiliğe ataşe yapan zihniyet, sayıştay mayıştay dinler mi?



Ağıt yakalım.

Dizlerimizi dövelim.

Üstümüzü başımızı yırtalım.

Saçımızı yolalım.

Nafiledir.

Çıkarılan kömürü, çıkaran insandan daha değerli gören kafa değişmeden, bu tablo değişir mi?