Bugün Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) televizyon kanallarına kestiği cezayı yazmak için bilgisayar başına oturmuştum.

Bir taraftan notlar alıyordum, diğer taraftan Fox Haber’de Çalar Saat programında sevgili İlker Karagöz’ü izliyordum.

6 Şubat günü yaşanan iki yıkıcı depremden hemen sonra bölgeye giden Memleket Partisi lideri Muharrem İnce’yle konuşuyordu.

Canlı yayına Elbistan’da bir enkazın önünden bağlanan İnce, ilk gününden itibaren deprem bölgesindeydi. Hem de günü birlik Ankara’ya İstanbul’a gidip gelmeden, arabada, otobüste yatıp arazide kalarak, depremzedelerin yaşadığı koşulları bizzat yaşayarak oradaydı.

Haliyle deprem sonrası yaşananları; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, AFAD’ın ve diğer arama kurtarma ekiplerinin ne zaman enkaz başına geldiğini, kurtarma çalışmalarının nasıl ilerlediğini; yardımların ne zaman depremzedelere ulaşabildiğini, devletin ne kadar organize olabildiğini yerinde gören ve Türkiye’de en iyi bilen isimlerden biriydi.

“Depremde ölüm Japon’a ve Şili vatandaşına kader değil de Türk’e mi kader?” diye soruyordu.

Soruyordu ve milyonların iç sesini dillendiriyordu.

Konuşmasının bir yerinde, depremin olduğu gün, yani 6 Şubat’ta, gece yarısı Kahramanmaraş’ta Trabzon Caddesi’nin başında olduğunu anımsattı ve şöyle konuştu: “Enkaz başında AFAD yoktu, asker yoktu, devlet yoktu. Ben aynı gün gelebiliyorsam devlet de gelebilmeliydi. İktidar trol ordusu yerine arama kurtarma ordusu kursa böyle olmazdı.”

İnce o kadar haklıydı ki!

Afetzede halkın 6 Şubat günü saat 04:17’den itibaren yaşadıkları gün gibi ortadaydı.

Yüzlerce insan, zamanında profesyonel arama kurtarma faaliyeti yapılamadığı için enkaz altında donarak, kan kaybederek, aç/susuz kalarak ölmüştü.

Yüzlerce enkaza günlerce el sürülmemişti.

Profesyonel arama kurtarmacıların, askerlerin enkaz başına gidebilmesi değil saatler, günler sürmüştü.

İnsanların günler geçmesine rağmen cenazelerini alabilmeleri, kimlik teşhisi yapabilmeleri dahi ciddi soruna dönüşmüştü.

Ayrıca binlerce insan günlerce enkaz başında bekleyip, başını sokacak bir yer bulamamıştı.

Aradan 15 gün geçmesine rağmen hâlâ çadır sorunu tam olarak çözülememiş durumda.

(Neyse ki gönlü güzel bir halkımız var ve elinde ne varsa afetzedelerle bölüştü ve bölüşmeyi sürdürüyor.)

★★★

Afetle mücadele kurumu AFAD’ın bağlı olduğu İçişleri Bakanı, “AFAD’ın personel sayısı 7 bin 300’dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personel ile herhangi afeti yönetmek mümkün değildir. AFAD bir koordinasyon kuruludur” diyerek yaşanan yetersizliğe gerekçe üretmeye çalışmıştı.

Cumhurbaşkanı ise “Müdahalelerimizi istediğimiz hıza çıkaramadık” diyerek yetersizliği en üst seviyeden itiraf etmişti.

Evet, AFAD’ın 7 bin 300 personeli vardı ve bu rakam bu çapta bir afetle mücadele edemezdi. Ancak Türkiye bu çapta afetlerin yaşanabileceği bir deprem ülkesiydi ve daha büyük, daha etkili, daha organize bir afetle mücadele organizasyonu kurmaya muktedirdi.

İnce’nin dediği gibi, iktidar trol ordusu kurmak için harcadığı kaynaklarla iyi bir arama kurtarma ordusu kurabilirdi. Trol yerine arama kurtarmacılara maaş bağlayıp, “olumlu kanaat oluşturma” yazılımları yerine enkazdan insan çıkarmakta kullanılacak araç gerece ve makinalara yatırım yapabilirlerdi.

★★★

Bakın bir örnek vereyim:

- AFAD’da sadece 7 bin 300 personel var ya...

- Twitter isimli sosyal medya platformu, sadece 2 Haziran 2020 günü AK Parti’yle ilişkili 7 bin 340 hesabı kapatmıştı.

Evet tam 7 bin 340...

Bunlar kapatıldığını bildiğimiz hesaplar.

Hali hazırda kim bilir kaç trol devlet kaynaklarından, örtülü ödeneklerden “olumlu kanaat oluşturma” hizmeti karşılığında para alıyor ve kaç robot hesabı yönetiyor? O yazılımlara kim bilir ne kadar para ödeniyor?

(Hatırlayın, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bir sosyal medya raporunu açıklarken, “Son 6 ayda beni etiketleyen 700 binden fazla tweet atılmış. Bunların 300 binini maaşlı trollere ürettirmişler” demişti.)

İktidar, bütün eleştirilere rağmen afetle mücadeleden esirgediği kaynakları, kendi hakkında “olumlu kanaat oluşturma”, muhalefete, gazetecilere, akademisyenlere “saldırma, göz dağı verme, itibarsızlaştırma” amacıyla sosyal medya trollerine akıtmaya devam ediyor.

RTÜK de trollerin işaretiyle gerçekleri halka duyurmaya çalışanlara ceza yağdırıyor.

Halk TV ve Tele 1’le birlikte cuma geceleri Doğan Şentürk moderatörlüğünde Murat Yetkin, Çiğdem Toker ve Nevşin Mengü’nün katılımıyla Fox TV’de yaptığımız Orta Sayfa programına da para cezası verildi.

Gerekçesi ne biliyor musunuz?

“Özgürce kanaat oluşturmayı engellemek.”

Ne diyebilirim ki?

İktidar “Özgürce kanaat oluşturmak” derken kendisiyle ilgili “Olumlu kanaat oluşturmayı” anlıyor.

Ancak vicdanı olan insanların gerçek kanaatini oluşturacak acı gerçekler de gün gibi ortada duruyor!

O zaman gerçeği aramaya, paylaşmaya, yaymaya ve afetzedelerle dayanışmaya devam!