18 Şubat 2023 günü yayınlanan yazımın başlığı “Düşmanlık değil endişe” idi.

Yazıda, Hatay’da çok sık duyduğum bir kaygıya dikkat çekmiştim.

Konuştuğum herkes, kendilerinin deprem korkusuyla boşalttığı konutlara ve yerleşim yerlerine Suriyelilerin yerleşmesinden endişeliydi.

Herkes, “Hatay’ın demografisi değişmemeli” diyordu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Hatay’da yaptığı temaslar sırasında da bu konu da gündeme gelmiş.

Erdoğan ve Bahçeli’nin Hatay’da muhtarlarla ve kanaat önderleriyle yaptığı toplantıda, Hatay’da iş dünyasını temsil eden bir isim “Mustafa Kemal Atatürk, ‘Hatay şahsi meselemdir’ demiş. Atatürk’ün şahsi meselesi sizin de şahsi meselesidir. Bize, Hatay’a sahip çıkın” demiş.

MHP lideri Devlet Bahçeli, “Hatay’da demografinin değişmesine müsaade etmeyeceğiz” demiş.

Hatay’da en çok yıkımın yaşandığı, eski Hatay Meclisi binasının, Ulucami’nin yıkıntılarının da yer aldığı meydanı ziyaret eden Erdoğan da halka açık konuşmasında Atatürk’ün “Hatay benim şahsi meselemdir” sözüne atıfta bulunarak, bu çerçevede Hatay’ın ayağa kaldırılacağını ifade etti.

Peki Hatay nasıl ayağa kalkacak?

Öncelikle konteyner kentler tamamlanarak Hataylıların şehre dönmesi sağlanacak.

Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Konteyner temini için canla başla çalışıyoruz. Depremlerin psikolojik etkisi biraz geciktirebilir ama temennimiz insanlarımızın kente geri geleceği yönünde” derken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da Hatay’a 40 bin yeni konut yapmak için harekete geçmiş. Yeni binalar, Hassa’dan başlayıp Samandağ’a kadar uzanan bir hatta Amanos Dağlarının eteğine yapılacakmış.

★★★

Peki Hatay’ı Hatay yapan, binlerce yıllık kültürel değerler, yıkılan tarihi binalar ne olacak?

Duydum ki büyük bir holding, kendi imkanlarıyla Hatay Eski Meclis Binası’yla yerle bir olan Ulucami’yi restore etmek istemiş.

Bunu Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a sordum.

“Evet, talepler var” dedi.

Ersoy, tarihi binaların restorasyonu konusunda şu bilgileri verdi:

“Şehre kimliğini veren bütün binaları yenileyeceğiz. Şirketlerden de talepler var ama biz bir yol haritası oluşturacağız. Bir bilim kurulu oluşturuyoruz. Çevre mühendisleri, mimarlar, uzmanlar olacak. Kamu ve vakıf varlıkları var. Cemaatlere ve bireylere tescillenmiş tarihi yapılar var. Hepsini ayağa kaldıracağız. Kamu zaten kendisi yapacak. Vatandaşa ait tescilli yapılar için de hem mali hem teknik destek sağlayacağız. Vatandaşın tescilli binalarda butik otel ve gastronomi yatırımları vardı. Bu yapıları ayağa kaldırmak için ayrılan fonu da büyüttük.”

Şehirdeki ve ruhumuzdaki enkazlar ne kadar sürede kaldırılır, sözler ne kadar tutulur, vaatler ne kadar hızlı gerçekleşir bilmiyorum.

Tescilli binaların yeniden ayağa kaldırılıp kaldırılamayacağını da bekleyip göreceğiz.

Ancak, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay gibi kentlerin kimliklerini veren bütün değerleriyle birlikte yeniden ayağa kaldırılması başlı başına bir umuttur ve bu umut, afet günlerinin acısını biraz olsun dindirebilir.

YÖK hatada ısrarcı


Geçenlerde kaldırımda yürüyordum. Mahallemizdeki kız öğrenci yurdundan çıkan bir genç, elinde iki valizle kaldırımda yürümeye çalışıyordu. Hayli zorlanıyordu. Belli ki taksiye para vermemek için, o iki büyük valizle Kızılay’a yürüyüp Ankaray’a binip AŞTİ’ye gidecekti.

İçimden “çocukları ne kadar perişan ediyorlar böyle” dedim.

Malumunuz, bazı depremzedeler Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarına yerleşti diye, Yüksek Öğretim Kurumu Üniversiteleri zorla online sisteme geçirdi. Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarına yerleşen aileler ev bulup çıkmaya başladığı halde, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nde önemli bakanlardan itirazlar gelmesine rağmen YÖK bu kararından vazgeçmedi. Yurtlardan çıkarılan öğrenciler valizleriyle yollara düşüp memleketlerine gittiler. Evde kalanlar, boşu boşuna kira ödeyecekler. Ailesiyle yaşayan öğrenciler de online dersler yüzünden eve hapsolacaklar.

YÖK, 10 ildeki depremzedelere iyilik ederken, 81 bir ildeki yüz binlerce öğrenciye resmen zulmediyor. Bu kararın “okullar olmasa maarif ne kolay idare edilir” diyen zihniyetten hiçbir farkı yok.

Afetle mücadelede birçok eksik ve hata vardı ama “en saçma karar hangisiydi” diye sorarsanız, ben “YÖK’ün online eğitim kararı” derim.

Bu en saçma kararı “Profesör” unvanı taşıyan bir grup insanın almış olması da başka bir saçmalık değil midir?