Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesine ana yoldan girememiştik.

Yardım TIR’ları, kamyonlar, sivil araçlar nedeniyle trafik durmuştu.

Dönüp arka taraftaki tali yola girdik. Yol Pazarcık mezarlığından geçiyordu.

Acılı insanlar depremde kaybettikleri yakınlarına son görevlerini yerine getiriyordu.

Yüzlerindeki büyük acıyı, yaşadıkları çaresizliği sözcüklere dökmem gerçekten imkansız.

Pazarcık sokaklarında yıkıntıların arasından ilerleyerek hâlâ arama kurtarma yapılan bir enkaza ulaştık. Ekskavatörü görünce 72 saatte umutların bittiğini, artık enkaz kaldırmaya başladıklarını düşündüm ama AFAD gönüllüleri enkazda yaşayan üç kişi olabileceğini söylediler.

Isparta’dan gelen gönüllüler, bir yandan enkaz altındakilere ulaşmaya çalışıyor, diğer yandan çevredekileri enkazdan uzaklaştırmaya çalışıyordu.

Günlerdir uykusuz olduğu her halinden belli bir vatandaş yanıma yaklaştı. Enkaz altındakilerin akrabası olduğunu söyledi. “Anne ve oğul var. Oğlan 27 yaşında” dedi.



“İnşallah sağ ulaşılır” diyebildim.

Kaybettiği akrabalarını sıraladı.

“Başınız sağolsun” deyip yutkundum.

Bu nasıl bir acıydı böyle? Sözün bittiği yerde olmak böyle bir şey.

Hepimiz birbirimize bakarak sustuk.

Herkes haklı olarak çok şikayetçiydi. Birçok enkaza ekip gelmemişti.

Yıkılmayan birçok bina da girilecek gibi değildi.

İnsanlar hep kendi imkanlarıyla bir şeyler yapmaya çalışmıştı.

Pazarcık sokaklarında başka kentlerden gelen yardımların dağıtıldığı yerler vardı. Kimileri su, kimileri ekmek için bekliyordu.

AFAD’ın kurduğu çadırkente geçtik. Çadırlar yeni kuruluyor, insanlar aileleri için çadır almak için sıra bekliyordu. Kamu görevlileri, gönüllüler, kaosun bitmesi ihtiyaçların hızlıca karşılanması için canla başla çalışıyordu.

Çadır bulmak yetmiyordu. Soğukla da mücadele ediyorlardı. Soba, battaniye almaları gerekiyordu.

En çok duyulan “yetkili kim” sorusuydu.

“Yetkili kim?”

“Yetkili kim?”

★★★

Pazarcık’tan sonra Kahramanmaraş’a doğru yola çıktık.

Yollar yine yardım araçlarıyla ve ambulanslarla doluydu. Kahramanmaraş’ta Trabzon ve Azerbaycan caddeleri savaş alanı gibi olmuş. Onlarca enkaz var. Her enkazın başında onlarca kurtarma personeli, etrafta yakınlarından haber almayı bekleyen yüzlerce vatandaş...

İlk günlere nazaran daha organize görünüyordu arama kurtarma faaliyetleri.

Sütçü İmam Üniversitesi yerleşkesindeki bir spor salonu depremzedelere tahsis edilmişti. Önünde iki noktada sıcak yemek dağıtılıyordu.

Başka şehirlerden gelen yardımlar ihtiyaç sahipleriyle buluşturuluyordu. Yardımlar gerçekten çok fazlaydı, ancak dağıtacak yeterli personel yoktu.

Yardımların ulu orta bırakıldığı yerler gördüm.

Bazı yerlerde çok sayıda yeni alınmış, etiketi üstünde kıyafetler çöp yığını gibi duruyordu.

Evet, iyi kalpli halkımız deprem olduğu andan itibaren hemen organize olup, gönüllerinden kopanı hemen deprem bölgesine göndermişti ama aradan üç gün geçmesine karşın deprem bölgesinde o yardımları ihtiyaç sahipleriyle düzenli bir şekilde buluşturacak organizasyon ve personel ne yazık ki henüz yoktu.

Bütün yardımların AFAD eliyle yapılması belki bu organizasyon sorununu giderirdi ama bu defa da zaman kaybedilebilirdi. Arama kurtarma ve çadır kent kurma gibi faaliyetlerle uğraşan AFAD’ın bu kadar yaygın bir alanda bu kadar çok yardım malzemesini organize edecek bir gücü ne yazık ki yoktu.

★★★

Maraş ile Göksu arası normalde 35 dakikalık bir yol.

Ancak yardım araçlarının çokluğu nedeniyle en fazla saatte 10 kilometre hızla ilerlenebiliyordu. Ambulanslar yol alabilsin diye vatandaşların gösterdiği çaba görülmeye değerdi. Kahramanmaraş - Göksu arasını bir buçuk saate ancak kat edebilmiştik.

Aynı şekilde Göksu Elbistan arası da yoğundu. Elbistan ikinci depremde yerle bir olmuştu. En büyük yıkımlardan biri Elbistan’daydı. Üçüncü günde hemen her enkazın başında kurtarma ekipleri vardı ama umutlar da tükeniyordu.

Hava sıcaklığı eksi 14 dereceydi. Sıkı giyinmiş olmamıza rağmen dişlerimin birbirine vurduğunu hissettim.  Enkaz başındaki insanlar da ısınmak için ateşler yakmıştı ama nafile.

Enkaz altında kalan insanların hipotermi sorunu yaşadığı kesindi.

★★★

Pazarcık, Kahramanmaraş ve Elbistan’da bir gün boyunca gözlemlediğimiz şey şuydu:

Depremzedeler hayatta kalmak ve enkaz altında kalan yakınlarını hayatta tutmak için canhıraş bir şekilde çabalıyordu. Millet tam anlamıyla seferberdi. Türkiye’nin her yerinden insanlar ve yardımlar bölgeye akıyordu.

Devlet bütün imkanlarını kullanıyordu ama ciddi bir organizasyon sorunu vardı. Felaketin ölçeği düşünülürse bu normal karşılanabilirdi belki ama bir deprem ülkesinde bu tür bir felakete karşı devletin daha hazırlıklı olması beklenirdi.

Ne yazık ki devlet bir kez daha hazırlıksız yakalandı.

Millet bir defa daha maddi ve manevi varlığıyla, desteğiyle  devleti enkaz altından çıkarıyor.