1999’un 17 Ağustos ve 12 Kasım günlerinde yaşanan iki büyük deprem büyük bir felaketle sonuçlanmıştı.

Depremler canlarımızı almakla kalmamış, ülke ekonomisini de yerle bir etmişti.

Ortaya çıkan fatura, ülke ekonomisi üzerinde büyük bir yük oluştururken, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le Başbakanı Bülent Ecevit arasındaki bir tartışma, Ecevit’in deyişiyle “devlet krizine” dönüştü ve o kriz de ekonomik krizi bütün ağırlığıyla açığa çıkardı.

İktidar, krizle mücadele etmek için birçok önlem aldı. Ekonomi baştan aşağı yenilendi. Yeni kurallar konuldu. Tam olumlu sonuçlar alınmaya başlanacakken, koalisyonun ortaklarından Devlet Bahçeli, diğer ortakları DSP ve ANAP’a duyduğu güvensizlik nedeniyle ülkeyi seçime götürme kararı aldı.

Sonrası malum: 3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde TBMM’ye sadece AK Parti ve CHP girebildi. Diğer partiler baraj altında kaldı. AK Parti yüzde 34 oyla TBMM’deki sandalyelerin yüzde 65’ini aldı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 21 yıllık iktidar yolculuğuna başladı.

★★★

2023’ün 6 Şubat günü yaşanan iki büyük deprem de büyük bir felaketle sonuçlandı.

Depremler canlarımızı almakla kalmadı, ülke ekonomisini de yerle bir etti.

Şöyle bir hesap yapabilirsiniz:

Sadece yıkılan konutların yerine yapılacak 200 bin konut için öngörülen yatırım 300 milyar lira. Diğer kayıplarla birlikte depremin ekonomimize indirdiği darbenin büyüklüğünü siz düşünün. Öyle IBAN dağıtarak, yardım toplayarak karşılanamayacak rakamlar bunlar.

Depremden kısa süre sonra “Erdoğan seçimi erteler, 14 Mayıs’ta yapmaz” söylentileri başladı. Parti kurmayları, başta seçim için belirlenen tarihe 100 günden az kalmışken depremin yaraları sarılamayacağı için zararlı çıkacaklarını düşündü ve “Nasıl ertelenebilir” sorusuna yanıt aradı. Genel ve yerel seçimleri birleştirme, savaş durumunda seçimlerin ertelenmesini öngören Anayasa’nın 79. maddesini Yüksek Seçim Kurulu’na farklı yorumlatarak ilerlemek gibi seçenekler masaya yatırıldı.

Sonuçta hukukçular ağız birliği yapmışçasına bu işin olmayacağını ifade etti ve seçimlerin ertelenemeyeceğine kanaat getirildi.

Bu değerlendirmeler yapılırken iktidar, 1999-2002 arasında yaşananları da hesaba katarak “Ne kadar gecikirse o kadar zarar yazar” fikrinde birleşti.

Hatta bırakın bir yıl ertelemeyi, bir ay sonra normal seçim tarihi olan 18 Haziran’a bırakmak dahi zarar verebilirdi.

Depremin ekonomik faturaları çıkmaya başlamadan, vaatlerin zamanında gerçekleştirilememesi ihtimaliyle karşılaşmadan seçimi aradan çıkarmak en doğrusuydu.

★★★

Seçimi hızlıca yapmanın iktidar için bir başka yararı daha vardı.

Muhalefetin hala organize olamayıp bir aday açıklayamaması.

Şubat ayının bitmesine 3, Erdoğan’ın (14 Mayıs’ta seçim yapılması halinde) seçimleri yenileme kararı alarak TBMM’yi fiilen feshetmesine 13 gün var ve muhalefet hala “adayın nasıl belirleneceğine karar verme” aşamasında.

2 Mart’ta yapılacak Altılı Masa toplantısında daha cumhurbaşkanı adayının hangi yöntemle belirleneceğine karar vereceklermiş.

Ülkede iki büyük deprem olmuş. İktidarın yanlış imar politikaları yüzünden kurallara aykırı inşa edilmiş on binlerce bina denetlenmemiş ve depremde yıkılmış.

Bu yıkımlar yüzünden on binlerce insan ölmüş.

Afetle mücadele kurumları günlerce organize olamamış, yüzlerce insan enkaz altında kurtarılmayı beklemiş ama kurtarılamamış.

Aradan 19 gün geçmesine rağmen hala barınma sorunu çözülememiş.

Üniversiteler, gereksiz yere online sisteme geçirilmiş ve on binlerce üniversiteli mağdur edilmiş.

Ancak bütün bu olumsuzluklar yüzünden iktidara öfkelenen ve sandıkta hesap sormak isteyen insanlar, karşılarında hala derli toplu bir muhalefet ve Cumhurbaşkanı adayı bulamamış.

★★★

Ez cümle; İktidar, seçimi mümkün olduğu kadar erken yapma kararıyla kendisi açısından en doğru olanı yapıyor.

Muhalefet liderleri, özellikle de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener, asıl rekabet etmeleri gerekenin birbirleri değil Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu anlamazsa eğer, 15 Mayıs sabahı birçok şey için çok geç olacak.

Benden söylemesi!