Sevgili okurlarım, belli yıl dönümleri vardır ki özellikle ve daha büyük özenle kutlanması gerekir.

  1. yıl, 50. yıl ve hatta 100. yıl gibi.


Bizi soracak olursanız, Cumhuriyet’in 100. yılına geldik ama Türkiye’yi yönetmekte olan iktidardan tık yok.

Onlar için sıradan, hatta hiç dikkate alınmaması gereken bir gün olacak...

Bunları da bırakın bir yana, başlarına açılmış olan zahmetli bir iş olacak.

Yani angarya...

★★★

Bir iktidar partisi düşün ki, Cumhuriyet’in 100. yılı gelmiş.

Ama onu kutlamak yerine, bir gün öncesi olan 28 Ekim’de İstanbul’da büyük bir Filistin mitingi düzenleme hazırlığı içerisinde.

Bunun adına ne demeli!

Cumhuriyet düşmanlığı desek olmaz!

Belki en doğrusu şudur: Cumhuriyet tiksintisi.

★★★

Onlar bu kavramların ne olduğunu en iyi bilen tiplerdir.

Onlar için önemli olan sadece bir tek sözcük, yani Cumhuriyet değil, geçmişi ile birlikte ötesidir.

Osmanlı’dan devralınan “Saltanat” TBMM tarafından 1922’de kabul edilmiş ve adına Vahdettin denilen hain padişah bir İngiliz zırhlısına sığınarak yurt dışına kaçmıştı.

Cumhuriyet ilan edildiğinde saltanat yoktu ama hemen öncesinde çok daha önemli olaylar vardı.

Lozan anlaşması imzalanmış, küçük ve çorak bir kasaba olan Ankara başkent ilan edilmişti.

Cumhuriyet’in altyapısı artık hazırdı.

★★★

Ancak günümüzde bu efendileri rahatsız eden asıl husus başkadır.

Cumhuriyet’in ilanı sonrasında birbiri ardına gerçekleşen devrimler...

Medreselerin kapatılması, yazı devrimi ve diğerleri, sayın sayabildiğiniz kadar.

Bunların arasına Diyanet’in kurulmasını da ekleyebilirsiniz.

Amaç o kadar açıktı ki...

Diyanet milletimizi gerçek Müslümanlık konusunda eğitecek, din tüccarlarının, din sömürücülerinin yalanlarından ve pisliklerinden koruyacaktı.

Sonraki yıllarda o kafalar yine iktidar oldu...

Diyanet ne yazık ki (aynen bugün olduğu gibi) siyasi iktidarların kucağına düştü...

Ve yıllardan beri öyle.

★★★

Hiç değilse Cumhuriyet bayramlarında camilere bayrak asın, astırın deriz ama gülüp geçerler.

Kendi kafalarında ürettikleri gerekçe hep aynıdır:

“Efendim camiler milletin değil ümmetindir. Camilere asılacak Türk Bayrağı sadece bir milleti (Türk Milletini) temsil eder. Oysa bizim camilerimizde ümmetin her kesimi (Suriyeli, Afganlı, Uzakdoğulu, Afrikalı vesaire) namaz kılar!..”

★★★

Bugün günlerden Cuma...

Sayıları 100 bin’e yaklaşan bütün camilerimizde her Cuma günü Diyanet tarafından hazırlanan bir hutbe yer alır ve cemaate hitaben aynen okunur.

Bizim Diyanet Başkanı olan Ali Erbaş’ı soracak olursanız, laik Cumhuriyet rejimiyle birlikte Atatürk’e de alerjisi vardır!

Ne olursa olsun gerek ulusal bayramlarımızda ve gerekse hutbelerde bu konulardan söz edilmez.

Atatürk’ün adı özellikle anılmaz.

Pazar günü Cumhuriyet’in 100. yılı.

Devlet içinde ayrı bir devlet olan, maddi ve manevi bütün gücünü iktidar partisinden alan Diyanet bu nedenle bugün belki insafa gelip hutbesinde Atatürk’ün adına bir cümlede bile olsa yer vermiş olur!

★★★

Sevgili okurlarım, içinde yaşamakta olduğumuz şu acayip tabloyu lütfen hiçbir zaman unutmayınız.

  1. yıldan bir gün önce İstanbul’da Filistin mitingi düzenleniyor.


Hiç kuşkum yok bunun benzerleri başka illerimizde de yapılıp 100. yıl gölgelenmek istenecek.

Başka bir devlet kutlaması olacak mı?

Belirgin hiçbir şey yok...

Sadece (protokol gereği) Anıtkabir ziyareti var...

Ekip halinde Anıtkabir’e ziyaret ve saygı duruşu...

O sırada içlerinden ne dediklerini, neler saydırdıklarını bir tek kendileri bilecek ve bir de Allah!

Hemen ardından ikinci başkent İstanbul’a gidiş...

★★★

Olsun varsın, onlar ne yaparsa yapsın.

29 Ekim Pazar günü milyonlarca insanımız Anıtkabir’e seller gibi akıp Atatürk’ün huzuruna varacak.

Kimi çiçekler bırakacak, kimi ellerini açıp o büyük adamın ruhuna dualar edecek...

Kısacası, 100. yılda devletin kutlaması yok ama milletin kutlamaları olacak.