Meğer Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ayhan Bora Kaplan’la ilgili soruşturmada 4 Mayıs 2020’de kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş.

Gerekçe mi?

Çünkü ortada örgüt-mörgüt yokmuş!

O tarihte ‘bulunamayan’ bu örgüt, ancak siyasi rüzgarın yönü değişince tespit edilebildi! Ve operasyon üç yıl önceki kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılarak yapıldı.

Üstelik aynı şikayetçilerin ifadesiyle, aynı kanıtlara dayanarak ve aynı şüphelilere karşı!

EMNİYET VE ADLİYE BİRBİRİNE DÜŞMÜŞ

Geçen hafta yazmıştım.

Kaplan ve örgütüne yönelik operasyon 2016-2019 yıllarındaki eylemleri içeriyor. Kaplan’ın ifadesinden, Ankara Emniyeti’nce takip edildikleri ve dinlendikleri anlaşılıyor.

Görüştüğüm bir polis yetkilisi 17 silaha el koymalarına rağmen kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini iddia ederek, dönemin Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman’ı suçluyor.

Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara ulaştım.

Okurken ürperdim diyebilirim.

Çünkü karar Ankara Emniyeti ile Başsavcılığı’nın Kaplan’dan ötürü birbirine düştüğünü gösteriyor.

SORUŞTURMA 2018’DE BAŞLADI

Karara göre bu soruşturma, Ankara Emniyeti Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi tarafından 18 Aralık 2018’de başlatıldı.

Dosyada Kaplan dahil 36 şüpheli yer alıyor.

Kaplan’ın talimatıyla vurulduğu iddia edilen Altan Tozar ile üç şikayetçi var.

Yöneltilen suçlar şöyle:

-Görevi yaptırmamak için direnme

-Belgede sahtecilik

-Yağma

-Mala zarar

-İzinsiz silah bulundurma

-Örgüt kurma

-Üyelik

-Huzur ve sükunu bozma

-İzinsiz definecilik

-Yaralama

-Parada sahtecilik

-Çalıntı eşyanın satın alınması

-Hırsızlık

SAVCILIK, EMNİYET’İ SUÇLUYOR

Örgüt iki yıl takip edildi.

Telefonlar dinlendi.

İki yıl sonra...

Savcılık Emniyet’e yazı yazarak, “Delil mahiyetindeki bilgi ve belgeler ile beyan ve ifadelerin alınması talimatının verildiğini” belirtti ve “ön değerlendirme için bilgi notu hazırlanmasını” istedi.

Kararda “Tahkikatın açıldığı tarihten bu yana kolluk tarafından cevap verilmediği” ifade ediliyor. Emniyet’e 15 Ocak-13 Nisan ve 22 Nisan 2020’de üç kez yazılan müzekkereye karşılık verilmediği belirtilerek, şöyle devam ediliyor:

“Müspet ve somut delillere ulaşılamadığı, dosyaya sadece bilgi notu kapsamında resmi olmayan cevap ile müştekilerin resmi olmayan, şifahi beyanlarını içeren bilginin verildiği...”

DELİLLER DOSYAYA YANSIMAMIŞ!

Kararda, dört olaydan söz ediliyor. Olay B ve Olay C’nin daha önce soruşturmalarının yapılmış olduğu belirtiliyor.

Şöyle deniliyor:

“Bu suçların örgüt kapsamında işlendiğinin kabul edilemeyeceği, sadece iştirak kastıyla hareket ettiğinin değerlendirilebileceği, bu değerlendirmenin de daha önceki dosyalarda yapıldığı, delil ve soruşturma vasfının bulunmadığı...”

Olay D bakımından en önemli delil niteliğindeki silahların, sahte para ve evrakların, tarihi eserlerin ve izinsiz define aramaya ilişkin unsurların dosyaya yansıtılmadığı” ve “yeterli delil bulunmadığı” kaydediliyor.

Örgüt tanımının gerçekleşmediği, örgüt kurucusu, yöneticisi ve üyelerinin iş bölümlerinin bulunmadığı ve aralarındaki hiyerarşik ilişkinin saptanamadığı ileri sürülüyor.

Şöyle deniliyor:

“Şüpheliler arasında örgüt varlığını gösteren delillerin bulunamaması sebepleriyle tape kayıtlarının bu aşamada iddianame düzenlemek için dikkate alınamayacağı, kayıtlara yansıyan herhangi bir sahte belge, sahte para, kaçak tarihi eser, izinsiz define arama faaliyeti ve ruhsatsız ateşli silahların bulunmadığı...”

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, işte bu kararı 3 yıl sonra kaldırarak, Kaplan’a yönelik operasyonu gerçekleştirdi.

‘BİZE YAZI GELMEDİ’

Karardaki ithamları, o dönem Kaplan soruşturmasında yer alan üst düzey polis yetkililerine sordum. Polis yetkilileri kendilerine savcılık tarafından yazı yazılmadığını savunarak, şöyle dedi:

“Bu krizi o tarihte yaşadık. Takipsizlik verilmesinden bir hafta önce kararı bize bildirmişlerdi. ‘Dosyamız iyi, neden veriyorsunuz’ demiştik. ‘Yazı yazdık, cevap alamadık’ demişlerdi. Sistemimizde öyle bir yazı yok. Adliyeyle aramızdaki sistem elektroniktir. Yazının saklanması mümkün değil. Böyle yapıldıysa soruşturma açılması lazımdı. Düşünsenize, üç kere yazılıyor, bizimkiler cevap vermiyor. Tarihimizde yoktur.”

Polis yetkilileri dosyada kanıt bulunmadığı iddiasını reddederek, “Yalan! 17 silah var. Delil yoksa ikinci operasyon nasıl yapılmış?” diye soruyor.

EMNİYET GERGİN

Savcılık, Emniyet’i yanıt vermemekle ve delil toplamamakla...

Emniyet de savcılığı delillere rağmen bir değil, üç soruşturmada birden kovuşturmaya yer olmadığına karar verip dosyaları kapatmakla suçluyor.

Belli ki Kaplan korunmuş ve yargının pençesinden kurtarılmış. Bu himayede rolü olanların halen etkin görevlerde olduğu anlaşılıyor.

Dahasını söyleyeyim.

Kaplan, yalnızca dünün polislerini ve savcılarını karşı karşıya getirmedi.

Bugün de Emniyet içinde yumrukların sıkılmasına neden oldu.

Kaplan’a dokunanlar, emniyetin koridorlarında FETÖ’cülükle itham ediliyor.

Sığınmacı karşıtlarına gözdağı operasyonu


“Yabancıların ve geçici sığınmada bulunan, ülkemizin değişik noktalarında zaman zaman vatandaşlarla bireysel ve toplu şiddete varan olumsuz hadiselerle ilgili genel ifadenizi veriniz?”

Bu soru, ‘Aykırı’ adlı milliyetçi internet haber sitesinin sahibi Batuhan Çolak’a söyleşide sorulsa anlamlı olabilirdi.

Söyleşide değil, 21 Eylül’de Güvenlik Şube Müdürlüğü Toplumsal Olaylar Büro Amirliği’nde soruldu.

Çolak, şu yanıtı verdi:

“Devlet kurumlarının görevlerini yaptıkları şartlarda toplumsal kargaşa ve şiddet kontrol altında tutulabilecek ve önlenebilecektir. Şahsi görüşüm, meseleye bir millet üzerinden bakmadan şiddetin her türlüsünün önlenmesi üzerinedir. Şiddete karışanların kim olduğuna bakılmaksızın yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerekir.”

Şunu çok merak ediyorum:

Emniyet, Çolak’ı görüşünü merak ettiği için mi gözaltına aldı?

Yoksa eylemleri ve ifadeleri suç içerdiği için mi?

Burada suç nerede, söyler misiniz?

Çolak’a sığınmacıların karıştığı olaylarla ilgili 15 kadar haber ve paylaşım soruldu. Çolak, içeriklerin haber ajansları tarafından da paylaşıldığını söyledi. Sığınmacılarla ilgili eylemlere katılmadığını kaydetti.

Katılsa ne yazar!

Şiddet çağrısı içermiyorsa istediği yerde tek başına veya grupla protesto eylemi gerçekleştirebilir. Suriyelilerin ÖSO yanlısı miting yapması serbest de sığınmacı karşıtların toplanması mı yasak?

Çolak’ın ne şiddet eylemine karışmışlığı var.

Ne de şiddet çağrısında bulunmuşluğu...

İfadesinde, yasadışı diye nitelendirilebilecek herhangi bir söz ve eylem sorulmuyor.

Buna rağmen korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ile yanıltıcı bilgiyi yaymaktan tutuklanması için Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne çıkarıldı.

Çolak, mahkemede yalnız değildi.

Şüpheliler arasında ‘Muhbir’ adlı ‘X’ hesabının editörü Süha Çardaklı ile Haber Report, Ambargo TV, Karargah Haber, Mülteci Haberler hesapları ile “Suriyeliler Suriye’ye Platformu” yetkilileri de bulunuyor. İki Suriyeli, bir Mısırlı ve bir İranlı da var.

Duruşma sonunda Çolak ve Çardaklı’nın da aralarında olduğu sekiz kişi cezaevine gönderildi.

Trabzon’da, Katarlı bir turiste yönelik kabul edilemez şiddetin faturası sığınmacı karşıtlarına çıkarılıyor.

Çolak ve Çardaklı gibi gazeteciler ile sosyal medya fenomenleri siyasi soruşturmalarla baskı altına alınarak, ‘Aykırı’ gibi popüler platformlar susturularak, sığınmacılara yönelik toplumsal öfke bastırılmak isteniyor.