Dün Tayyip Erdoğan dönemi için ağır eleştiri yazısı yazan gazeteciler seçim yenilgisi sonrası muhalefet liderini ve partinin 4-5-6-7 dönemdir değişmeden milletvekilliği yapan üst kadrolarını da masaya yatırdılar. Muhalefeti sarsıp sallayan yazılar da yazmaya başlayınca Kemal Kılıçdaroğlu, isim vermeden “kalemini satan gazeteciler” olduğunu açıkladı. Ve 21 yılıdır Tayyip Erdoğan döneminin onca yolsuzluk, soygun, çürüme, adam kayırma, haksızlık, adaletsizlik örneklerinden bir tekini bile eleştiri konusu yapmayan iktidar yandaşı ve Cumhurbaşkanlığı uçağında vitrin fotoğrafı veren havuz gazetecileri de “Kemal Kılıçdaroğlu savunuculuğuna” geçtiler.

Aklıma Şinasi geldi.

Şinasi’nin mezarı!

Nerede bilen yok?

★★★

Bugünkü siyasi partiler, iktidar, muhalefet hepsi bir bakıma var oluşlarını ilk Türk gazetecisi İbrahim Şinasi’ye borçludurlar. Osmanlı döneminde çürümekte olan kurulu düzene karşı “ilk muhalefeti” başlatan Şinasi oldu. Türkiye’ye gazetecilik Avrupa’dan 200 yıl sonra geldi.

İbrahim Şinasi:

Tasvir-i Efkar’ı.

Agah Efendi:

Tercüman-ı Ahval’i.

Ali Suavi:

Muhbir’i.

Namık Kemal:

İbret’i çıkardı.

Dünyanın her yerinde, Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de kamuoyu oluşturmak ve devrimci fikirlere öncülük etmek ilk olarak gazeteler ve yazarlarıyla başladı. 1826- 1871 yılları arasında Tercüman-ı Ahval’in başyazarı Şinasi, o dönemin en büyük düşünce adamı olarak öne çıktı ve “meşrutiyet fikrinin” yani anayasal monarşinin ilk savunanı  oldu.

★★★

Avrupa ileri gitti, Osmanlı geride kaldı, niçin? Şinasi bu sorunun cevabını arıyor ve sebep olarak da “akıl ve kanun (bağımsız yargı) devrini açmakta geç kalmış olmamıza” bağlıyordu. Şinasi’nin fikir dünyasında o yıllarda henüz “özgürlüğün yeri yoktu. Rejim değişikliğini yani padişahın değişmesini değil zülüm, kölelik, kanunsuzluk ve adaletsizliğin kalkmasını savunuyordu. Namık Kemal, Ziya Bey (Paşa), Ali Suavi, Agah Efendi ve Ebüzziya Tevfik, Şinasi’nin açtığı kapının ışıklı yolunu izleyerek bu ülkeyi ilk kez “muhalefet fikriyle tanıştırdılar.

Şinasi, kısa yaşadı.

40 yaşında öldü.

İstanbul’da Taksim civarı o zaman mezarlıktı, oraya gömüldü. Taksim ve civarı çok katlı yapılaşmaya açılınca Şinasi’nin mezarının üstüne apartman dikildi.

★★★

Mezarı kayıp olup gitti ama onun başlattığı “muhalefet gazeteciliği” bugün “gazeteci için 5 ölüm ölçüsünü” getirdi. Bu 5 ölçüye uymayan gazeteci, yaşarken ölmüş sayılıyor.

Ölüm 1:

Gazeteci kalemini, “asla kimseyi vurmak için ve asla kimseyi savunmak için” kullanmayacak ve kullandırmayacaktır. Gazetecilikte kaleminde özgür olmak “yüzde yüz bağımsız- bağlantısız” duruştan geçer. Gazeteci iktidarın yanında onun yardakçısı, papağanı, borazanı olamaz. Aynı zamanda egemenin, güç sahibinin, zenginin, zorbanın, mafyanın, haksızlık yapanın, devleti ve halkı soyanın da yakınında duramaz. Kalemini kimseye satmaz. Kimseye kiraya vermez.

Ölüm 2:

Gazeteci yazılarında asla “kendinden” bahsetmeyecek, kendini anlatmayacak, “ben... ben... ben...” demeyecektir. Okur gazeteciyi değil, onun yazacağı “bilinmeyeni- gizleneni” merak eder. Haber nedir? Haber gizlenendir. Gazeteci gizleneni yazandır.

Ölüm 3:

Gazeteci, yazılarında hiç kimsenin ve hatta okurun bile “dalkavukluğunu- yağcılığını- yandaşlığını” yapmayacaktır. Gazeteci okurunun görüşüne saygılı olur, fakat okurun kiralık katili değildir.

Ölüm 4:

Gazeteci yazılarını hangi dilde yazıyorsa o dili çok temiz, çok düzgün ve herkesin anlayacağı, kavrayacağı bir titizlikle yazmalıdır. Gazeteci yazılarına okurun kalbine dokunan bir üslup katabilir, ama asla anlaşılamayan bir cümle kuramaz. Okurun anlamadığı yazı, gazetecinin ölümüdür.

Ölüm 5:

Gazeteci, bilineni, daha önce duyulmuş olanı yazarsa “tekrara düşmüş” sayılır. Gazetecilikte bilineni yazmak” ölümü seçmektir. Okur, duyulmayanı okumak ister.

★★★

Erdoğan iktidar oldu.

Basına 5 ölümü soktu.

Muhalefet kazanamadı.

Kendini değiştirmiyor.

Basına öfkeleniyor.