Aytaç Yakar adlı köylü kadın bütün gücüyle sarıldığı 100 yıllık kızıl çam ağacından kendisini koparıp almaya çalışan jandarma erine sabahın saat 6’sında henüz güneş yeni doğarken yalvarıyor; “Jandarma oğlum, sen vatanı koruyacaksın, sen vatan için varsın. Biz 3 gündür burada çamlarımızı vermeyeceğiz diyorsak, bunlara kıyan eller kırılsın. Yapma oğlum... Nasıl kıyarsınız çamlara... Yazıklar olsun... Söyle oğlum sen kimin için buradasın?” diyordu.

Biraz vicdan!

Biraz adalet!

Biraz insanlık!

Biraz akıl!

Biraz vatan sevgisi!

★★★

Ne vicdan, ne adalet, ne devlet, ne hükümet, ne yargıç, ne bilirkişi, ne akıl, ne vatan sevgisi kaldı; hepsi bir oldular. Yüzde 50 LİMAK ve yüzde 50 İÇTAŞ şirketleri ortaklaşa Muğla toprağının altındaki kömür yataklarını işletsinler, devletten (bakanlıktan) aldıkları orman arazisi tahsisi ile kömürü çıkarsınlar ve yine daha önce 2014 yılında devletten satın aldıkları termik santralde (Kemerköy ve Yeniköy) yakıt olarak kömürü kullanıp, ürettikleri elektrik enerjisini devlete pahalı fiyata satsınlar diye Akbelen doğal kızıl çam ormanına “hızar saldırısı” 6 yıl önce planlandı. 6 yıl önce İkizköy, 4 mahalleydi.

Işıkdere.

Karadam.

Akbelen.

Ve Ova.

2017’den 2019’a kadar önce Işıkdere mahallesinin arazileri sahipleri olan köylülerden devlet gücüyle ve “kamulaştırma yoluyla” alındı. Maden sahası diye ruhsatlandırıldı. Buradaki köylüler diğer 3 köye ve ağırlıklı olarak da Ova Köyü’ne (mahallesine) yerleştiler. 3 köyde de bir yandan devlet kamulaştırması, diğer yandan da özel satın alma girişimleri sürdü, sürüyor. Orman yok edilecek ve bu yoldan kömür çıkarmaya alan açılacak. Orman toprağının altındaki kömüre ulaşmak için sıra “kepçe saldırısına” gelecek.

★★★

Köylüler!

Biliyorlar.

Görüyorlar.

Yaşıyorlar.

Çamları kesme yakında diğer 3 köyde de başlayacak. Devlet, adalet, yargıç, bilirkişi, jandarma, çevik kuvvet, iktidar yandaşı yeni zengin şirket hep birlikte orman alanlarını ve hatta zeytin bahçelerini bile “kamu yararı doğrultusunda yerli kaynaktan elektrik enerjisi elde etme” yüce hedefine (!) kilitlendiler. Bütün Muğla’nın ve bütün Türkiye toprağının altındaki altın, gümüş, bakır, mermer, kömür ne varsa; yabancı şirketlerle ortaklaşa (altını- gümüşü- bakırı yabancı şirketlerle ortak ve kömür yataklarını ise yerli özel şirketlerle) çıkarma saldırısı başlatıldı. 18. Yüzyıl’da İspanyolların Latin Amerika ülkelerinde yaptığı “emperyalist altın madeni soygununa” benziyor. Bu tarihi bildiği için değil kendi başına geleni gördüğü için ak yürekli Aytaç Yakar adlı o köylü kadın, sabahın seher vaktinde elektrikli hızar saldırısına uğramış kızıl çam ağacına sarılarak “Jandarma oğlum, sen vatanı koruyacaksın, sen vatan için varsın...” diye yalvarıyor.

★★★

Orman toprağının altındaki kömürden devleti de kaldıraç gibi kullanarak jet hızıyla zengin olma fırsatçılığı öne geçince; köylüler ve onları destekleyen temiz vicdanlı insanlar mahkemelere başvurup “burada kamu yararına enerji üreteceğiz gerekçesiyle doğa katliamı yaratılıyor” diye dava açtılar. İlk mahkeme, köylüleri haklı buldu; “yürütmeyi durdurma kararı” verdi. Ancak zeytin bahçelerini, meyve bahçelerini, arı kovanlarını, sebze bostanlarını, dip sularını korumak isteyen köylülere karşı rapor saldırısı başladı.

Üç bilirkişi.

Üç ayrı rapor.

Bilirkişiler raporlarıyla “Bu saha kömür madenciliğine uygundur” diyordu. 2022 yılının Mart ayında mahkeme, Çevresel Etki Değerlendirme raporu daha düzenlenmeden, yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Köylüler itiraz ettiler. İtiraz sürerken araya seçimler girdi, seçimler bitti, ormana hızar saldırısı önceki gün güneş doğarken jandarma ve çevik kuvvet desteğiyle başladı.

★★★

Türkiye cennet vatan!

Muğla bu cennet vatan içinde cennet bir vatan. Türkiye’nin dişinden tırnağından artırarak ve yüksek teşviklerle özendirip koruyarak yaptığı pırlanta değerindeki turizm yatırımları; 1400 kilometreden fazla kıyı şeridine sahip Muğla’da; Milas, Bodrum, Ula, Menteşe, Marmaris, Datça, Köyceğiz, Ortaca, Dalaman, Fethiye’deler. Araştırmacı yazar Baran Alp Uncu, Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, Prof. Dr. Ayşen Müezzinoğlu, Prof. Dr. İlker Karadeniz’in yaptığı araştırmalara göre Muğla topraklarında turizmin yanında zeytincilik, zeytinyağı, arıcılık, halıcılık, meyvecilik, sebzecilik, organik tarım yüksek verimlilikte yapılabilir. Muğla’nın güneşinde güneş enerjisi de üretilip, toprağının altındaki kömüre saldırıp doğayı katletmeden ve cennet Türkiye’nin geleceği karartılmadan yüksek bir kalkınma yolu bulunabilirdi. Hoyratça ve hayasızca yapılan madencilik Türkiye’nin suyunu emiyor. Sivil toplum kuruluşu TEMA’nın Başkanı Deniz Ataç, “Her yerden her şeyi çıkarmak Türkiye’nin başına gelmiş en büyük bela” diyor.