Ekonomist Atilla Yeşilada,  iktidarın ekonomi politikasını ve hayat pahalılığını SÖZCÜ’ye değerlendirdi:

Seçimlerden sonra AKP seçmeninin yüzde 90’ından vergi alınıp,  kalan yüzde 10’un cebine konacağını vurgulayan Yeşilada, enflasyona dair şu uyarıyı yaptı:   “İşin talep boyutu da var. Yaza baktığımızda; herkese zam yapılmış, 3 milyon insana emekli ikramiyesi ödenmiş, enflasyon yine patlayacak.”



Dünyaca ünlü danışmanlık şirketi Global Source Partners’ın Türkiye danışmanlığını yapan Atilla Yeşilada bu yolla 100’den fazla müşteriye, Murat Üçer’le kurduğu İstanbulanalytics şirketiyle de 30 Türk kuruma araştırma ve danışmanlık hizmeti vermektedir. Ekonomi üzerine yaptığı Youtube yayınlarıyla geniş kitlelere ulaşan Yeşilada’nın; Hormonlu Büyüme Yılları, Muhalif Bir Ekonomistin Güncesi, Ekonominin Bitiş Düdüğü ve Başlama Vuruşu, Ekonomide Sonuna Geldiğimiz Yollar isimli kitapları vardır.

 

“Hayatımızın seçimine” çok az zaman kaldı ve seçimle ilgili her şey konuşuluyor ama aslında seçmeni en çok ilgilendiren konu ekonomi. Seçimden sonra hayat pahalılığı azalacak mı, hangi ittifak ve hangi cumhurbaşkanı adayı kazanırsa enflasyon düşecek, kim kazanırsa paramızın değeri dolar karşısında yine artacak, elektrik-gaz faturaları ne olacak, aldığımız her ürünün fiyatı bugün olduğu gibi devamlı değişecek mi ve daha birçok soru. Uzmanlar ve kamuoyu araştırmacıları bu seçimi ekonominin belirleyeceğini söylüyorlar ki ülkenin şu andaki ekonomik tablosuna, halkın şikayetlerine bakılırsa tamamen haklılar. Bugün, ekonomi ile ilgili merak ettiğimiz her şeyi sadece Türkiye’de değil, uluslararası bir saygınlığa sahip, duayen Ekonomist Sayın Atilla Yeşilada ile konuştum. Her cümlesini ilgiyle okuyacağınıza eminim.

 TÜİK, GIDA ENFLASYONUNU ÖLÇERKEN MARKETLERE ÖNCEDEN “FİYATLARINIZI DÜŞÜRÜN” DİYE HABER VERİYOR!

■ Sayın Yeşilada, halkın hayat pahalılığını belirleyen enflasyon rakamları açıklandı, TÜİK’e göre Nisan’da tüketici enflasyonu yıllık yüzde 43.68,  bağımsız akademisyenlerden oluşan ENAG ise yüzde 105.19 olarak vermiş. TÜİK enflasyonu nasıl oldu da birdenbire düşüvermiş gibi görünüyor, bize anlatır mısınız?

Türkiye’de döviz kuruyla enflasyon arasında bağlantı var, döviz kurunu baskılayınca enflasyon da yavaşlıyor. Bence en önemli sebebi; TÜİK hile yapıyor, bu kadar basit. Hile yaptığı da çok belli, bütün kadro değiştiriliyor, ikincisi artık teknik detaylarını veremiyor enflasyonun, çünkü verse başkaları sağlama yapacak, kontrol edecek o verileri ve doğru olmadığı görülecek. Bunun yöntemlerinden birkaç tanesini söyleyeyim; Boş tutulan evlerde kira ölçümü yapıyor, dolayısıyla kiralar hiç artmıyor, arabalarda eski modellerin fiyatlarını ölçüyor, onlar yeni modellerin fiyatlarından daha az artıyor. Üçüncüsü; gıda enflasyonunu ölçerken malum marketlere gidiyor ve önceden haber veriyor “Biz geliyoruz, fiyatlarınızı düşürün” diye. Bunların hepsi basında açıkça çıktı, benim iddialarım değil. Bütün bunların sonucu olarak da enflasyon düşüyor, gerçek enflasyon nedir derseniz ben bölüyorum, ölçüyorum, çarpıyorum; TÜİK 43 diyorsa 60 civarındadır. Bunu biz yurt içi ÜFE ile hesaplıyoruz, perakende satış endekslerinden bazı çıkarımlar yapıyoruz, hepsini bir araya getiriyoruz, böyle bir rakam çıkıyor karşımıza. Enflasyon da bütün bu hilelere rağmen yavaşlamıyor. Biz enflasyonun nabzını “çekirdek enflasyon” diye bir alt göstergeyle ölçeriz, bunu da TÜİK yayınlıyor, oralarda hızlanma var. İkincisi, dünyanın her yerinde mal fiyatları çok çabuk düşer, çünkü sanayi üretimi verimlidir ama hizmet fiyatları düşmez, çünkü insan faktörü var, hizmet fiyatları düşmüyor Türkiye’de. Üçüncüsü, enflasyonun bir talep boyutu var, yani insanlar daha fazla mal ve hizmet talep ederse enflasyon yükselir. Yaz aylarına baktığımızda; herkese zam yapılmış, 3 milyon insana emekli ikramiyesi ödenmiş, enflasyon patlayacak yine. Şu andaki hilelerle birlikte yeni hileler yapmazlarsa, eğer bu iktidar başta kalırsa sonbahar-kışa doğru resmen 60’a gidiyoruz, hakikisi 80’i aşar.

“YALAN SÖYLEYİP HALKI KANDIRMAK, KANMAYINCA KENDİ TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAYIP DOĞRUSUNU YAPMAK” ERDOĞAN REJİMİNİN TEMEL KARAKTERİ OLDU!

■ Yani, onların açıklayacağı enflasyon yüzde 60 olur diyorsunuz.

Evet ama yeni hileler yapmazlarsa, o tabii bizim elimizde olan bir şey değil. 2 TÜİK pırıl pırıl sonuç veriyordu, görüyorduk ne yaptığını, şimdi artık olan biteni anlamıyorsunuz bile, buradan da hile sayısının gittikçe arttığını görüyoruz. TÜİK rakamlarını düşerek kimseyi kandıramıyorsunuz ki, halk zaten anlıyor, anketlerde soruyorlar “Sizce enflasyon kaç” diye, abartılı rakamlar geliyor. Bunun tek yararı iktidara, enflasyona göre zam alan işçi ve emekliyi kazıklamak ama baktılar onlar da isyan etti, onlara da enflasyonun üstünde zam yapmaya başladılar. Bu, Erdoğan rejiminin temel bir karakteri haline geldi; yalan söyleyip halkı kandırmak, halk kanmayınca da kendi tükürdüklerini yalayıp doğrusunu yapmak, dolayısıyla hiç fayda etmiyor bu yaptıkları.

■ Türkiye’nin istatistik kurumunun hile yaptığı, halkı, iş insanlarını yanılttığı ortadaysa dava açılamıyor mu?

Açıldı, DİSK açtı, daha önce yayınlamadığı detayların yayınlanması hakkında mahkeme kararı çıktı, bakalım uygulayacak mı? Bence uygulamaz, iktidar değişmezse uygulamaz, iktidar değişirse de hepsini alırlar görevden.

MERKEZ BANKASI’NA DIŞARDAN BİR YERLERDEN PARA GELİYOR AMA KİMDEN, NE YOLLA BELLİ DEĞİL!

■ Dezenformasyon Yasası çıkardılar, TÜİK dezenformasyonla bütün ülkeyi aldatıyor.

Bence Merkez Bankası da yapıyor, Merkez Bankası’nın her hafta yayınladığı döviz rezervi rakamlarında -biz ekonomistler kendi aramızda tartışıyoruz, kafamızı kaşıyoruz- hiç kimsenin anlayamadığı oynamalar var, bir yerlerden para geliyor dışardan. Kimden geliyor, hangi yolla geliyor, hangi anlaşmayla geliyor? Yani, resmi bir kanaldan geliyor, net hata noksan ya da bavulla gelen para değil, bir devlet Merkez Bankası hesabına para yatırıyor.

■ Ve açıklamıyor mu Merkez Bankası?

Açıklamıyor, sadece rakamın değiştiğini gösteriyor bize. Ama ortada ne bir haber var, ne web sitesinde bir açıklama var.

■ Açıklamak zorunda mıdır?

Açıklamak zorundadır tabii, devlet kurumu. MİT yapar gizli iş, Türk Silahlı Kuvvetleri yapar, milli güvenlik gerekçeleriyle bazı şeyler kamuoyuyla paylaşılmaz ama bu Merkez Bankası, gizlisi saklısı olur mu? Ben Merkez Bankasının veri sakladığı 2 örnek biliyorum; biri Arjantin, biri de Suriye’dir, yasaklanmıştır, idam cezasıyla Merkez Bankası verilerinin açıklanması yasaklanmıştı bir tarihte.

NEBATİ HAYATIN KAYGILARINDAN SIYRILMIŞ, BEN ŞU ANDA MALİYE BAKANI OLSAM ÜRTİKER DÖKERİM!

Bakan Nebati, bir canlı yayında “Koyun eti ucuz ama tercih edilmiyor kokusundan dolayı” demiş, tepki çekmişti.


■ Maliye Bakanı Nebati “Koyun eti ucuz ama tercih edilmiyor” demişti, 4 Mayıs Perşembe günkü Sözcü’nün haberi “TÜİK sepetinde önceki aya göre yüzde 21.47 oranında artışla zam şampiyonu kuzu eti oldu” diyor. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?

Ben geçen gün Sayın Kılıçdaroğlu’ndan ve Sayın Meral Akşener’den de görüşme rica ettim, ricam; Sayın Nebati Maliye Bakanı olarak görevde tutulsun, çünkü Türkiye’de mizah yoluyla halkı rahatlatmak konusunda onun üstüne başka bir isim yok. Ben Bakan Nebati’nin kafasına gelmek için Türk Ceza Kanunu 301’inci maddede sayılan 11 tane filan yasaklı madde alıyorum, gıpta ediyorum kendisine çünkü kendisi tamamen hayatın kaygılarından sıyrılmış, ermiş bir adam. Ben şu anda Maliye Bakanı olsam ürtiker dökerim, bütün vücudum kaşınır, titrerim. O,  o kadar rahat ki öyle dolaşıyor. Türkiye’de tarım sektörünün birçok sıkıntısı var ama olay 2019 seçimlerinde “gıda tanzim satışı” açmakla başlıyor. O günden beri gıda enflasyonuyla mücadele yöntemi olarak; Bir, devletin güya ucuz gıda satacak dükkanlar açması, İkincisi, gıda fiyatlarına zam yapan herkesi dövmek oldu. Şimdi, süpermarketler tabii iş dünyası olarak hükümetle iyi geçinmek niyetindeler, onlar fiyatlarını yavaşlatıyorlar. Ne oluyor; onlar da tedarikçiye ödeme yapmıyor, tedarikçi para alamayınca onlar da tüccara, kabzımala, celebe ödeme yapmıyor, onlar da gidip çiftçilerin malını almıyorlar, ya da çiftçiyi kazıklıyorlar. Sonuçta çiftçi bütün et ve süt hayvanlarını kesime yolladı, Türkiye’de hayvan kalmadı, koyun da kalmadı, büyük baş hayvan da kalmadı. Dolayısıyla artık siz ne yaparsanız yapın kasaplardaki zammı engelleyemiyorsunuz, yılsonuna doğru etin 1000 liraya doğru çıkacağını söyleyenler var. Çıkacak çünkü et yok, özellikle turistler gelip gelir düzeyleri daha yüksek olduğu için yüksek miktarda et tüketiyorlar, onlar tükettiğine biz de Kurban Bayramı için 2 milyon koyunu Suudi Arabistan’a yolladığımızda iş kopacak. Dolayısıyla, gıda enflasyonuna mani olmanızın imkanı yok açıkçası. Bu hükümet değişirse Kılıçdaroğlu’nun bu konuda programları var, bence bir-iki ayda halledilecek sorun değil ama çiftçiyi eğiterek, bedava hayvan vererek, cebine nakit destek vererek sorunu birkaç yılda çözeriz.

KİMSE “BENİM GAZ FATURAM İNDİ” DİYE SEVİNMESİN, SEÇİMLERDEN SONRA YİNE ARTACAK!

■ Nebati diyor ki; “Oyuna gelmeyin, seçim sonrasında döviz piyasasında bir ralli olmayacak, ikili fiyat mekanizması bitecek, enflasyonu ‘büyümeden taviz vermeden düşürüyoruz, yüzde 45’lerin altına gerilemesini bekliyoruz” diyor. TÜİK Enflasyonu zaten yüzde 43’e gerilemiş görünmüyor mu?

Onlar hatırlarsanız bu sene “yüzde 5’e düşeceğini” iddia ediyorlardı. Bence o açıklamasına referansta bulunarak bunu söylüyor. Valla, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir tarihte “büyümeden ödün vermeden” enflasyon düşürülemedi, dolayısıyla kendisine başarılar diliyorum. Türkiye’de büyüme çok hızlı, çünkü seçim kazanmak için ekonomiyi büyütmek zorundalar, bunun için de akla gelen her yöntem deneniyor; bedava krediler, inşaat sektörünü pompalamaya kadar. Bunun sonucu olarak yalnız enflasyon değil cari açık da artıyor. Böyle devam ederse; 1-enflasyon yüzünden kimsenin maaş ve ücreti mal ve hizmet satın almaya yetmeyecek. İkincisi dış açığı finanse edemeyeceğiz ve Türkiye de iflas eden ülkeler kervanına katılacak. Bütün bunlar eğer Sayın Erdoğan ve Nebati başımızda kalırsa bu kış başımıza gelecekler.

■ Halkın en büyük şikayeti yüksek elektrik ve gaz faturalarından geliyormuş, elektrik bir yılda yüzde 321, doğal gaz yüzde 106 artmış. Karadeniz’de bulunan gaz hiç gündemden düşürülmedi, hiç değilse bu doğalgazda indirim sağlayacak mı?

Karadeniz’de bulunan gazın pompalanan kısmı şu anda Türkiye’nin talebinin yüzde 1’i filan, bununla alakası yok. Bir yıl önce yapması gerekeni, seçimlere birkaç gün kala yaptı, gaz ve elektrik fiyatları indirildi çünkü o da kaybedeceğini görüyor artık, seçimlerden sonra yeniden arttırılacaktır. Karadeniz gazı Türkiye’nin gaz ihtiyacını karşılamakta en iyi şartlarda bile yetersiz kalacak, şu anda yapılan indirimin onunla bir bağlantısı yok ve BOTAŞ’ı daha da büyük bir borca sokuyor. Sonunda Bakan da itiraf etti, BOTAŞ şu anda Rusya’nın “gaz ödemelerini ertelemesiyle” ayakta duran bir kurum, batık yani açıkçası. Rusya da ebediyen Erdoğan’a bedava gaz verecek değil, kış aylarında o da istemeye başlayacak, ya da Ukrayna savaşı bütçesini o kadar zorlayacak ki bize destek yapamayacak ve kış aylarında gaz faturası büyüyünce biz ödeyemez duruma geleceğiz, durum bu kadar basit. Yani kimse “Benim faturam bu ay indi” diye sevinmesin –sevindiğini de pek zannetmiyorum ama- seçimlerden sonra yine artacak. Seçimlerden sonra, şu anda halka dağıtılan ulufenin tamamını “vergi ve para basarak enflasyon üreterek burnumuzdan gıdım gıdım getirecekler.

MÜHİM OLAN CARİ AÇIĞI GÜVENİLİR KAYNAKLARDAN FİNANSE ETMEK, SAYIN KILIÇDAROĞLU DA BUNU SÖYLÜYOR!

■ Bu arada dış borçlarımız çok yüksek ve dış ticaret açığındaki artış yüzde 44, ihracatta Nisan’da düşüş yüzde 17.2, ithalatta yüzde 4.5 düşüş var. Yeni gelen hükümet bu açığı hemen nasıl kapatacak?

Birincisi ekonomiyi soğutacaksınız. Ekonomi çok hızlı büyüyor, özellikle tarafı çok hızlı büyüyor. Niye tüketiciye kredi veriyoruz ki ben anlamıyorum. Yani neden, ülkenin enflasyonu 40, tüketiciye yüzde 30 faizle kredi veriyorsunuz gitsin araba alsın diye, bunun kesilmesi lazım. İkincisi tabii bütçe harcamalarında gereksiz kalemlerin ayıklanması lazım. Üçüncüsü, faizleri arttırdığınızda doğal olarak talep yavaşlıyor. Aslında frene basmıyorsunuz, ayağınızı gazdan çekiyorsunuz, çok hızlı giden bir motoru doğal hızına indiriyorsunuz. Cari açık bir miktar azalır, asıl önemli olan nokta şu; Türkiye’nin cari açığını kısa sürede çözemezsiniz, çözmeniz de gerekmez, mühim olan cari açığı güvenilir ve uzun vadeli kaynaklardan finanse etmek, bence hükümetin asıl çabası bu yolda olacak ve Sayın Kılıçdaroğlu da bunu söylüyor, “300 milyar temiz sermaye getireceğim” diyor.

KILIÇDAROĞLU VE MİLLET İTTİFAKI İKTİDARA GELİRSE TÜRKİYE’YE 50 MİLYAR DOLAR CİVARINDA FİNANSAL YATIRIM GELEBİLİR!

Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın iktidara geldiği bir senaryoda biz ve konuştuğumuz yabancı yatırımcılar, bir yıl içinde Türkiye’ye 50 milyar dolar civarında finansal yatırım gelmesini makul bir rakam olarak karşılıyoruz. Bunun üstüne ekonomide istikrar sağlanır, akıllı uslu, yabancıların dilinden anlayan bir ekonomi yönetimi ve biraz da yerlideki siyasallaştırmayı azaltırsanız Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan doğrudan sermaye gelir. Yani burada fabrika kurmaya başlarlar, tedarik zincirlerini bu tarafa taşırlar. Bunlar çok çabuk olacak şeyler değil ama senede 5-10 milyar dolar gelse bile bunlar Türkiye’nin “cari açık üretmeden, enflasyon üretmeden büyümesini”  hızlandırır. Dolayısıyla çözümleri var, şunu açıkça söyleyeyim; Önce deprem, arkasından da bu seçim kampanyasında her iki tarafın da yaptığı akıl almaz vaatler iktidara kim gelirse gelsin işleri çok zorlaştırdı. Bu gerçeği itiraf edelim ve toplum olarak şu anda cebimize konulan paranın maliyetini de yine bizim ödeyeceğimizi anlamamız gerektiğini kavrayalım.

AKP SEÇMENİNİ DE SINIFLARA AYIRDILAR, FEDA EDİLECEKLER; KADINLAR, GENÇLER, DİYANET TARAFINDAN DESTEKLENMEYENLER!

■ Bir YouTube videonuzda “Erdoğan kazanırsa siz ve çocuklarınız sürüneceksiniz” diyorsunuz, “kadınlar, gençler ve çocuklara çok üzülüyorum” diyorsunuz. Bunu açar mısınız?

İşin bir ekonomik boyutu var, Türkiye zaten yıllardır sürekli fakirleşiyor, daha da kötüsü; zenginler daha da zenginleşirken orta halliler de fakirleşiyor. Bu en çok AKP seçmeninin sorunu, hani sonuçta kesin olarak bir parti seçmenini yaftalamak niyetinde değilim ama dağılıma baktığınızda CHP ve İYİ Parti seçmeni AKP’ye nazaran özel sektörde çalışıp kendi başının çaresine bakan bir kesim. AKP seçmeninin yarısı hala devletten besleniyor, tabii onların başına patlıyor fakirleşme.

İkincisi, olay yalnız ekonomik fakirleşme değil, Türkiye 20 yılda kazandıklarının hepsini toplumsal olarak geri vermek üzere. Kadın hakları konusunda samimi olarak üzülüyorum, siyasal İslami düşünceye sahip kadınlar da hakları için mücadele verdi, şimdi hepsine diyorsun ki “Sen evinde oturacaksın ve boşanırsan nafaka da almayacaksın, koca şiddetine de ses çıkarmayacaksın”, AKP’li bir kadının arzu ettiği hayat bu muydu? Türkiye artık “imtiyazlı ve imtiyazsız sınıflar” arasında ayrıldı ve AKP’lilerin çoğu da o imtiyazlı sınıfa dahil değil, çünkü Türkiye’de o kadar imtiyaz yok. AKP’lilerin içinde belki bir yüzde 10, Osmanlı döneminde Saray’a yakın olanlar gibi lüks içinde yaşıyor ama AKP seçmeninin yüzde 80’inin çocuğu da üniversiteye giremiyor.  AKP’ye oy vermeyen yüzde 50 ise insan sayılmıyor artık ama AKP seçmeni Erdoğan başta kalırsa bunların olmayacağını düşünüyorsa çok yanılıyor. Sebebi de çok basit; Erdoğan ülkeyi bugüne kadar idare etmek için devletin ve milletin bütün kaynaklarını sömürüp yandaşlarına ve AKP seçmenine dağıttı, şimdi artık o kaynak kalmadı, dışardan da borçlanamıyor, dolayısıyla AKP seçmenini de sınıflara ayırdı ve feda edecekleri belli; kadınlar, gençler, tarikatlara mensup olmayanlar, Diyanet tarafından desteklenmeyenler.

SEÇİMDEN SONRA AKP SEÇMENİNİN YÜZDE 90’INDAN VERGİ TOPLANACAK, GERİ KALAN YÜZDE 10’UN CEBİNE KONACAK!

■ Takım tutar gibi parti tutup “Aç kalsak da oyumuz ona” diyenler de var.

Aç kalsalardı hiçbiri vermezdi ama Erdoğan’ın bu seçim kampanyasında ne kadar para dağıttığını da ihmal etmemek lazım. Siz 9 milyon emeklinin maaşına zam yaptınız, bir günde cebine giren para yüzde 75 arttı, tabii sonuçta oy verme davranışını değiştirmiyor kişi. Eğer bunları yapmasaydı silinmişti, yüzde 20’nin altına düşmüştü ama size dağıtılan ve dağıtılacağı vaat edilen para her yıl en az 35 milyar olduğunu hesaplayabiliyorum. AKP’ye oy versin diye seçmenin cebine koyulacak bu para, Erdoğan şimdiye kadar bunları hiç yapmamıştı. Ama tekrarlayayım, cebimize giren paralar seçim sonrası yine bizden çıkacak, çünkü dediğim gibi; bütün AKP seçmenini ve müteahhitlerini besleyecek kadar para Türkiye’de yok artık. Yine eski sisteme dönecek, AKP seçmeninin yüzde 90’ından vergi toplanacak, geri kalan yüzde 10’un cebine konacak.

■ Döviz rezervi milyar dolarlarla azaldığına göre 15 Mayıs’tan sonra Merkez Bankası ve bankalar döviz işlemlerinde sıkıntıya mı girecek?

Merkez Bankası’nın dövizi bitmeye yaklaştığında o temel ihtiyaç maddelerinin ithalatına ve dış borçların ödemesine sarf edilir, dolayısıyla vatandaşın bankadan döviz çekmesini engellemek için kısıtlamalar getirilir, size bir kota konulur, örneğin; bankada 100 dolarınız varsa bunun 10 dolarını çekebilir veya EFT yapabilirsiniz denir, bu olacak, açıkça söylüyorum ve sözümün arkasındayım. Zaten şu anda oluyor, şirketler istedikleri gibi döviz alıp satamıyorlar, bankadan çekemiyorlar, bana gelen duyumlara göre bankalar vatandaşın döviz çekme taleplerini de geciktiriyor bir şekilde. Göz göre göre o noktaya gidiyoruz, sürekli dışarıya açık veriyoruz, döviz çıkıyor, bankalar ve özel şirketler vadesi gelen dış borçların bir kısmını geri ödüyorlar, vatandaş anladığım kadarıyla dövizinin bir kısmını yastık altına koymak istiyor, iyi ama bunların karşılığında gelecek döviz yok. Dolayısıyla, sistemdeki dövizi donduruyorlar, Merkez Bankası’na aktarıyorlar ama o da bir yere kadar. Sonuçta sizin bir havuz probleminiz var, siz deliği kapatamadığınız, yukardan da havuza su ilave etmediğiniz zaman bir noktada su bitecek, şu anda yaşadığımız durum budur. Eğer seçim ikinci tura kalırsa o 15 günlük süre sonunda siyasi gerginlik artacak, belki birinci tur sonuçlarına itiraz edilecek, milletvekili seçimlerinde bence 50-60 sandıkta sonuç belli olmayacak, yeniden sayım gerekecek ve vatandaş telaşlanacak tabii ki. Haklı olarak hepimiz bir miktar dövizi veya TL’Yİ yastık altına koymaya kalkacağız. Şu anda bile Merkez Bankası’nın yeteri kadar dövizi yok, vatandaş çekmek isterse ne olacak? Devlet bir genelge çıkartıp vatandaşa “Kardeşim, senin dövizin senindir tamam ama ancak şu kadarını nakit olarak çekebilirsin” diyecek.