CHP Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, “Hudut namustur” dedi ve Mehmetçiğe “Sınırda görevinizi yapın, kimseyi dinlemeyin” uyarısında bulundu. Kuşkusuz bu uyarılar boşuna değil. Kılıçdar- oğlu’na da önemli bilgiler ulaşıyor, bazı paramiliter grupların seçimde istenen sonuç çıkmaması halinde harekete geçeceklerine ilişkin duyumlar var.

İçişleri Bakanı sınırdan “Kuş uçurmadıklarını” söylüyor. Ama durum hiç de bakanın ya da bakanların dediği gibi değil. “Şu kadar kilometre duvar ördük” demekle kaçak geçişler önlenemiyor. Ya da “Şu kadar düzensiz göçmeni yakalayıp sınır dışı ettik” açıklamaları da sadece “Bakın biz neler yapıyoruz neler” demek için. Ancak, gönderdiklerinin birkaç gün sonra aynı yollarla Türkiye’ye geldiğini İçişleri Bakanı da bilmiyorsa yazık!

KİM BUNLAR BİLİYOR MUSUNUZ?

Dünyada en çok kayıtlı ve kayıtsız sığınmacı ile düzensiz göçmeni barındıran ülkeler arasında ön sıradayız. Bu nüfusun en önemli kalemini 2011’de başlayan Suriye iç savaşı ile ülkemize gelmiş, kendilerine geçici koruma statüsü verilen Suriyeliler oluşturuyor.

Devletimiz “Açık Kapı Politikası” izlemiş ve hatta Suriye’den ülkemize göçü teşvik bile etmişti. Kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısı bakanlık açıklamalarında 4 milyon civarında olduğu belirtiliyor ama siz bunu ikiyle çarpın... Çünkü, resmi rakamlar sığınmacı sayısını tam yansıtmıyor. Kaçak yollarla giriş yapanlar veya başka ülkelere iltica etmek isteyip de bu süreçte kayıtsız yaşayan birçok yasadışı göçmen bulunuyor.

Açık Kapı Politikası’nda “Kimliğe dayalı değil, beyana dayalı” kayıt yapan ülkemiz, Suriyeliler’in bir kısmının geldikleri ülkedeki sabıka durumunu bile bilmiyor. Bakıyorsunuz en azılı teröristler, falanca örgütün lideri Türkiye’de çıkıyor.

BU GERÇEKLERDEN KAÇAMAZSINIZ

Sığınmacıların özellikle sınır bölgelerinde ikamet ediyor oluşu gerek kendi aralarında oluşacak çatışmaların sorun yaratması açısından gerekse sınır ötesinden gelecek etkilere karşı ülkemizi savunmasız duruma düşürüyor. Ayrıca, bazı şehirlerde kayıtlı-kayıtsız sığınmacı nüfusu korkutucu boyuta ulaşmış. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Kurmay Başkanı emekli Tümamiral Cihat Yaycı, sohbetimizde şunlara dikkat çekiyor:

“İçişleri Bakanı, depremde ölenlerden 6 bin 500’ünün yabancı uyruklu, yani ölenlerin yüzde 14’ünün yabancı uyruklu olduğunu söyledi. Bu oran bile deprem bölgesinde meydana gelen korkunç demografik değişimin bir göstergesidir. Çok açıktır ki, artan sığınmacı nüfusu Türkiye’nin demografik yapısını ciddi anlamda tehdit ediyor. Üstelik bir de son dönemlerde Afganistan’dan da ülkemize ‘düzensiz göçmen’ akını ile karşı karşıyayız. Gelen Afganlılar’ın sadece erkek ve hatta bir kısmının asker üniformalı olduğu, yanlarında çocuk ve kadın olmadığı da dikkat çekiyor. Düzensiz göç Türkiye’deki sosyolojik kırılmaları tetikleme potansiyeli taşıyan ve dikkat edilmesi gereken bir olgudur. Kulaklarımızı tıkayarak, gözlerimizi kapatarak bu gerçekten kaçamayız.”

FAİLİ MEÇHULLER VE UYUŞTURUCU

Sığınmacı ve düzensiz göçmen akınının Türkiye’ye siyasi, ekonomik, toplumsal, demografik maliyeti giderek tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Türkiye’ye giren her bir kayıtsız sığınmacı aynı zamanda kayıtsız işçi olarak emek piyasasındaki yerini alıyor.

Bu ise vergi ve sigorta sisteminin ciddi bozulmasının yanı sıra vergi veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının iş bulma ve çalışma imkânlarının azalmasına, işsizliğin artmasına neden oluyor. Bu göç ve sığınmacı akınları güvenlik açısından çok ciddi riskler ve sorunları da beraberinde getiriyor.

Kayıtsız sığınmacı yani göçün artmasıyla birlikte illegal faaliyetlerde de artış meydana geliyor. Kayıtsız ve kimliksiz bu kişilerce işlenen veya bu kişilere işletilen suçlar büyük oranda faili meçhul statüsüne dönüşüyor.

Dünyadaki afyon (eroin) üretiminin yüzde 90’ı Afganistan’da gerçekleşiyor. Bu uyuşturucu Balkan Rotası yani Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaştırılıyor. Afganistan’dan ülkemize gelen sığınmacı akını Türkiye’yi narko-terör anlamında da ciddi bir riskle karşı karşıya bıraktı.

CASUSLUK  TEHLİKESİ

Kayıtsız göç beraberinde espiyonaj yani casusluk tehlikesini de kuvvetlendiriyor. Örneğin; İran’ın Afganistan ve Pakistan Şiilerinden oluşan Fatimiyyun ve Zeynebiyyun isimli tugayları bulunuyor. Bu askerler İran’ın farklı ülkelerdeki vekil gücü, hatta casusu olarak faaliyet yürütüyor. İran; Suriye, Lübnan, Yemen gibi ülkelerde bu kitleleri yoğun şekilde destekleniyor ve fonlanıyor.

Türkiye’nin stratejik durumu ve Suriye’deki pozisyonu temel alındığında, İran’ın yeni Afgan göçünü kendi emelleri için kullanabileceğine dikkat çeken Cihat Yaycı, şu uyarılarda bulunuyor:

“Türkiye çok ciddi bir düzensiz göç akımı ile karşı karşıyadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin demografik yapısı bozulmaktadır. Bu bozulmanın etkisi en geç 10 yıl içerisinde görülecektir. Bambaşka diller konuşan, inanç ve kültür farklılıkları olan, bu toprakların kazanılmasında soy geçmişlerinin hemen hiçbir katkısı olmamış büyük etnik topluluklar oluşacak. Bu gidişle 20 yıl sonra siyasette de önemli yer edinecekler.”

Yaycı’yla sohbetimizde şu tablo ortaya çıktı: Bu durum birlik ve bütünlüğümüz için çok büyük gerçek beka sorunu haline dönüşecek. Günlük hesaplar, geri dönülemez ebedi kayıplara neden olmamalı.