Torpilin adını ‘mülakat’ koyan tek adam rejimi, seçimler olmasa mülakat sınavını kaldırma sözü verir miydi? Hayır. Mülakat kelimesini TDK, “Bir işe alınacak kişiyi seçmek amacıyla adaylarla tek tek ve yüz yüze görüşme” olarak tanımlıyor. Gerçek ve adil bir sınav mı? Mülakat, Şanlıurfa Balıklıgöl’deki balık cinsinin sorulduğu, liyakat dışı siyasi kadrolaşmanın kılıfıdır. AKP’nin mülakattan anladığı ise KPSS’yi alın teriyle geçip, Türkiye birincisi bile olsanız, AKP’li değilseniz ve torpiliniz de yoksa asla devlete atanamazsınız. “Kimsesizlerin Kimsesi” sloganıyla iktidar olan AKP, mülakat sınavı adıyla 21 yıldır on binlerce gence devlet kapısını kapattı.

MÜLAKAT KILICI

Eğitimden, emniyete, üniversitelerden, belediyelere hatta hakim ve savcı atamalarında bile iktidar, mülakat sınavını bir kılıç gibi kuşandı. Sınav, puan tanımayan yandaş atamalarla, toplum vicdanındaki, devlet ve adalete olan güveni yıkıp geçti. Oysa işsiz güçsüz öğretmen adayları, ana babalarının gizlice cebine sıkıştırdığı üç beş kuruşla zar zor bir kat elbise, ayakkabı alıp, muhteşem mülakat jürisinin önüne çıkabiliyordu. Kamera görüntüsü alınmadan yani delil bırakmadan, yargı yolu böylece kapatılıp, gençlerin gelecek hayalleri paldır küldür çiğnendi. Şu an siz bu satırları okurken MEB, 45 bin öğretmen alımı için yüzbinlerce öğretmeni, mülakat sınavında hizaya çekip, ayrıştırıp, eliyor.

ÖTEKİ MAHALLE

Mülakat sınavı, devlet desteğiyle işlenen siyasi bir organize suça dönüştü. Üstelik mülakat yapan jüri öyle pervasızdı ki, ne sordukları soruların trajik komikliğinden utandı, ne de kul hakkına girmekten korktular. ‘Öteki mahalle’ gördükleri gençleri, yazılı sınav başarıları nedeniyle ayakta karşıladılar. Mülakatta yazılının yarısı not verip elediler. KPSS’de 90 puan alıp mülakatta, düşük puanla elenen 25 yaşındaki öğretmen Merve Çavdar’ı hatırladınız mı? 25 yaşındaydı. Atanamadığı için bunalıma girip, intihar etmişti. AKP şimdi seçim sürecinde CHP’den kopya çekerek, 21 yıl sonra mülakatı kaldırmayı vadediyor. Bu çarpık sınavda neler sorulmadı ki!

MISIR APARTMANI

Başkomutan kim? Cumhurbaşkanı. Rektörü kim atar? Cumhurbaşkanı. Devlet Denetleme Kurulu kime bağlı? Cumhurbaşkanı’na. Türk yapımı geminin adı ne? Bayraktar. Üçüncü köprünün adı? Yavuz Sultan Selim. Asya-Avrupa’yı birbirine bağlayan proje? Marmaray. Adalet Bakanı kim? Bekir Bozdağ. TL simgesini kim buldu? Tülay Lale. İHH Başkanı kim? Bülent Yıldırım. İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy’un, “Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın” dizelerinin anlamı değil, ‘Hangi apartmanda öldü?” sorusu mülakatta soruldu. Cevap, Mısır Apartmanı. Şairin, marşı yazdığı için kazandığı 500 TL ödülünü, o tarihteki Kızılay’a bağışladığı konuşulmadı.

BIYIKLI SAZANLAR

Yine mülakatta soruldu: Kuran-ı Kerim’in sayfalarını toplattıran halife kim? Ebubekir. Osmanlı’nın ilk halifesi kim? Yavuz Sultan Selim. Hicret ne zamandı? 622. Bir şeyhülislam adı? Ebussuud Efendi. Ağrı Dağı kaç metre? 5137. Gayri sahih nesep ne? Soyu belli olmayan evlilik dışı doğan çocuk, piç. Şairlerin efendisi kim? Necip Fazıl. Aday, Nâzım Hikmet dediyse elendi. Sözleşmeli öğretmene mülakatta soruldu, “Urfa Balıklıgöl’deki balıkların cinsi ne?” Vallahi billahi bildim, Bıyıklı Sazan! Ama kırpık bıyıklı mı? Bilemem. “Suç ve Ceza kimin eseri?” Dostoyevski. Biz de sorsak, “Torpilin adını mülakat koymak kimin eseri?” Cevabı hepiniz biliyorsunuz.

BEDDUA SERBEST

Fidan Pedük, garsonluk yapıp İÜ’de okudu. Moleküler Biyoloji ve Genetik çift dal yüksek lisansı var. Doktora yapıyor. KPSS’de 87.8 puanla Türkiye birincisi oldu. Mülakatta, Hindistan’ın başkenti soruldu, bildi. Torpilin başkenti, sorulmamıştı. Jüri, 55 sözlü not verip, ‘yetersiz’ bulup, eledi. Sınıf öğretmenine, “Tahinin hammaddesi ne?” diye sordular. ‘Zıkkımın kökü’ demeyip ‘Susam” dedi, bildi, elendi.  Mağdurlar, Ankara 14. İdare Mahkemesi’nden, ‘Mülakat soruları keyfi’ kararı alsa da umursanmadı. Evlere şenlik bir başka dava İstanbul’daydı. Bakırköy Adalet Komisyonu, infaz koruma memuru alacaktı. Oğlu mülakatta elenen baba Niyazi Aykut, “Mülakatta haksızlık yapanın, Allah belasını versin.” diye, Adalet Bakanı’na mektup yazdı. Şerefleri zedelendiği gerekçesiyle dava açtılar. Yerel mahkeme babayı 7 bin 600 lira para cezasına çarptırdı. Yargıtay Ceza Davaları Genel Kurulu, “Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteyip, ‘Allah belanı versin’ diye beddua etmek suç değil” diyerek, kararı bozdu. İktidar, 21 yıl sonra mülakatı kaldırma müjdesiyle adaylara ‘sazan’ muamelesi yapıyor. Mağdurların dua ve bedduayı kime edeceği artık kendilerine kalmış!