Pazar günü Millet İttifakı partilerinin İzmir’de düzenlediği coşkulu mitingi sanırım siz de izlemişsinizdir.

Cumhuriyet Meydanı’ndan taşıp, Gündoğdu’ya akan, oradan da ara cadde ve sokakları dolduran yüzbinler, ilk bakışta, 2018 yılında Muharrem İnce’nin CHP Cumhurbaşkanı adayı olarak yaptığı mitingi andırıyordu.

Ama bu görkemli mitinge katılanların verdiği bambaşka bir mesaj vardı.

Coşkulu kalabalık bana Gezi’yi hatırlatıyordu.

Peki ama neden?

“Neden, neden, neden Gezi?..” sorusu zihnimde dolanıp dururken beklediğim tespit, kadim dostum, değerli bilim insanı Prof.Dr. Haluk Şahin’den geldi.

★★★

Şöyle diyordu Şahin:

“Daha birkaç yıl öncesine kadar bir araya gelmeleri mucize sayılacak beş benzemez (pardon “altı”) liderin eşleriyle birlikte, o mahşeri kalabalığın önüne çıkıp kalp işareti yapmaları, gerçekten derin simgesel anlamları olan “ikonik” bir andı. “Olamaz böyle şey!” dedirten bir an.

Nedir İzmir’de görünen değişim?

Türk halkının önemli bir kesiminin, özellikle emeğiyle geçinenlerin, siyasal ideolojiler açısından sürekli körüklenen kin ve nefret bölünmelerini aşarak bir “uzlaşma” kıvamına ulaşmış olmasıdır.

Türkiye “tarihsel uzlaşma” yı, 1970’ler de Ecevit-Erbakan koalisyonunda denemişti. Olmadı, olamadı, oldurulmadı. Demek ki, ülke böyle bir şeye hazır değildi.

Bu kez uzlaşmanın İzmir’deki yüzbinlere ulaşmış olması, bugün Türkiye’nin ve dünyanın başka bir yerde olduğunu gösteriyor.

Bunun ekonomik, sosyolojik, kültürel, teknolojik nedenleri var.

Popülist politikacıların pek sevdiği “kavga” iyi bir ikna yönetimi olmaktan çıktı.

En sert ve pis kavgaları artık sosyal medyada troller ve robotlar yapıyor. Zira onların utanma duyguları yok.

Bu durumda, konuşmak, anlaşmak, uzlaşmak gerçek insanlara kalıyor. Utanma duygusu, insafı, vicdanı, kalbi olan insanlara...

İzmir’deki büyük mitingin iki mimarı var: Onları oraya çeken Kemal Kılıçdaroğlu ile onları oraya iten Recep Tayyip Erdoğan!..

Merkez-çek ve merkez-kaç güçlerinden söz edebiliriz. Birisi “Biz, biz...” diyerek birleştirmeye, ötekisi “Onlar, onlar” diye dışlamaya ve ötekileştirmeye çalışıyor.

★★★

Bu türden birleşme ve buluşmaların yararı şurada: İnsanlar o kalabalıkta bir araya gelince, düne kadar bir öcü gibi baktıkları ve nefret etmesini öğretildikleri hemşerilerinin aslında kendilerinden pek farklı olmadığını keşfediyorlar. Aynı sözleri birlikte alkışlamak hoşlarına gidiyor. Üzerlerinde farklı tişörtler olsa da, ellerinde aynı bayrak var!

Çünkü üzerinde uzlaşacakları şey, birileri tarafından sürekli kışkırtılan eski düşmanlıklardan daha önemli:

Ülkenin bugünü ve geleceği!..

★★★

Bu türden bir ideolojik barışma ve aşma, Gezi olayları sırasında da yaşanmıştı. Gezi’yi unutulmaz kılan özelliklerden birisi bunun mümkün olduğunun keşfiydi. Ortak bir hedef olunca, yan yana bulunmaları olanaksız sayılan gruplar diz dize oturuyor, birlikte slogan atıyordu.

Namaz kılan Müslümanları ateistler koruyordu.

Gezi her şeyden önce her kesimden haysiyetli insanların çığlığıydı:

“Yo, arkadaş, o kadar da uzun boylu değil. Beni yok sayamazsın!..”

Ve hep birlikte:

“Bizi yok sayamazsın!..”

Uzlaşa uzlaşa, birleşe birleşe sorun çözmek, çok alıştığımız bir
yöntem değil. Ama demek ki olabiliyor. Ve, insanlarımıza iyi geliyor.

Seçim sonuçları ne olursa olsun eskisi gibi olmayacak derken bunu kastediyorum!..”