“Seni affedecek kadar olgunum ama tekrar güvenecek kadar aptal değilim...”

Pek çok ünlü eseri bulunan, Sineklerin Tanrısı kitabını da yazan İngiliz romancı ve şair, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Sir William Golding’in sözüdür.

Yazı burada bitse de olur aslında... Çünkü ‘anlayacak olana’ her şeyi anlatıyor!

Devam edeyim yine de.

Bir Yahudi hikayesidir...

Hızla büyüyen kızı ve oğlu olan baba onları alır karşısına, ‘bugün ders zamanı’ der. Çocuklar merakla ağzının içine bakarken kıza, evin ikinci katına gidip ön pencereye çıkmasını söyler. Oğlana ise sen de bahçedeki ağaca tırman der.

Çocuklar oyun sanıp koşarlar. Baba evin önünde, oğlan ağacın tepesinde, kız da pencerededir. Baba kızına döner, ‘atla kızım’ der. Kızın yüzündeki mutluluk kaybolur aniden ‘yaaa, düşer bir yerimi kırarım’ der. Baba bu kez oğlana dönüp aynı çağrıyı yineler. Oğlan da kardeşine benzer laf edip atlamak istemez. Baba, iki çocuğuna seslenir ‘atlayın işte, ben aşağıdayım tutarım’ der.

Çocuklara güven gelir. Önce oğlan bırakır kendini tünediği daldan, arkasından da kız. Paldır küldür düşerler yere. Ufak tefek sıyrıklar, gözyaşları arasında ‘tutmadın bizi’ diye sitem eder iki çocuk. Onlar ağlarken babaları başlarını okşayarak şunu der: Bu dünyada babana bile güvenmeyeceksin!

Hikayeyi olmasa da ‘babana bile güvenme’ lafını iyi biliriz.

***

Herkes uzman! Güven sorunum var diyorsun, ‘önce kendine güveneceksin’ diyen de var, ‘çocukluktan kalma bir travma olabilir, geçmişi temizlemek lazım’ diyen de.

E be kardeşim hırsızın hiç mi suçu yok?

Mesela Türkiye’de sürekli düşen, Ağustos’ta ise yüzde 68’e düşen (100 ve üzerindeki sayılar güveni gösteriyor bu arada) tüketici güven endeksi bizim çocukluk travmalarımız yüzünden mi yerlerde?

Komşumuza bile bu yüzden mi yıldan yıla azalıyor güvenimiz?

Çocukluk anıları yüzünden mi Türk halkının yüzde 51’i ‘arkadaşıma güvenmiyorum’ diyor!

Kendimize güvenmediğimiz için mi doktora, hakime, savcıya, mühendise, ustaya, servise, hacıya, hocaya, bankacıya, esnafa hatta bilim insanına güvenemiyoruz bir türlü?

Unutamadığım bir sonuç var, en güvenilir kurum anketi. O kurum, bu kurum derken ankette ezici çoğunluk nerede toplandı biliyor musunuz? Yüzde 30.5 ile hiçbirine güvenmiyorum şıkkında!

En yeni anket geçen yıl Temmuz ayına ait. Sonuçlar, otur ağla...

TSK yüzde 15.2, güvenlik kurumları yüzde 9, TBMM yüzde 1.2, Cumhurbaşkanlığı yüzde 11.4, yargı kurumları yüzde 4.8, sivil toplum kuruluşları yüzde 1.7, Diyanet yüzde 1, medya yüzde 2.1, siyasi partiler yüzde 2.3!

Yahu çocukluk travmamızdan mı her işe Besmele ile başlayan Diyanet’e olan güvensizlik?

Bağışlar azaldı bağışlar! Kızılay depremin üçüncü gününde çadır sattı. Şeffaflık sıfır güven sıfır.

Ahalimizin ‘pek güvenilir’ bulduğu Cumhurbaşkanlığımız mesela. Bu makamda uzuuun zamandır oturan dünya liderimiz 12 Aralık 2022’de ekranlardan gözümüzün içine baka baka, “Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın” dememiş miydi?

Ne oldu peki? Cumhurbaşkanı’nın hükümeti önceki gün Orta Vadeli Programı ve de 2023 sonu enflasyon hedefini açıkladı: Yüzde 65!

Arada 1 değil, 2 değil, 10 değil yüzde 45’lik fark var!

Yıllardır dünya liderine, AKP’ye oy verenleri düşün bir de! Kızılcık şerbeti içtim demekten iflahları kesilmiştir valla...

İnsanın en çok güvendiğinden aldığı darbelerin ‘kağıt kesiği’ gibi olduğu söylenir.

Dünya liderinden, bay Kemal’den, hepimizin Meral ablasından, öğretmen İnce’den, bilumum partisinden, kurumundan, yazarından, çizerinden, anadan, babadan, evlattan, bu hayatta güvendiklerinden kağıt kesiği olmayanımız var mı?

Kime güveneceğiz o zaman? Uzmanların dediği gibi kendimize mi?

Peki kendine güvenle düze çıkar mı freni patlamış ekonomi, kendine güvenle sağlanır mı memlekette adalet, kendine güvenmekle vicdansızın vicdanı sızlar mı?

Sızlatamazsınız...

Olsa olsa şunu diyebiliriz: Seni affedecek kadar olgunum ama tekrar güvenecek kadar aptal değilim!