Türk halkının kimyasını bozdular. Artık dünyanın en ilkel kabile devletlerinde bile halklar, yolsuzluklara, diktatörlüğe izin vermiyor.
Tüm ülkelerin bilgin ve aydınları ilericiliği, aydınlığı simgeliyor. Vatan-millet çıkarlarını her şeyin önünde tutuyor, demokrasi savaşı veriyorlar.
Bizim bilgin ya da aydınlar ise (on paralık çıkarları uğruna) onurlarını satıyor, adi bir dalkavuklukla, çıkarcılık, gericilik ve karanlığın sembolü oluyorlar.
Devleti yönetenler, “halka hizmet hakka hizmettir” yutturmasıyla (çalıp, çırpıyor) hizmeti kendilerine yapıyor. Halk da bunu yutuyor. Çoğunlukla kimi unvan, kimi cüzdan hesabıyla bilgini, aydını, yargısı, sanatçısı, yazar-çizeri de hırsızların ve diktatörün amigosu oluyor. Böyle bir aymazlığa dünyada yalnız bizim ülkemizde tanık olunuyor. Şöyle ki:
- Atatürk “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyor. Dinimizin en büyük günah saydığı “iftira, yalan, dolan, yolsuzluk” bunların karakteri oluyor. Hırsızlıklar, dünya tarihinde eşi görülmemiş boyutlara ulaşıyor. (Dinine çok duyarlı!) Türk halkı ise 3 ton kömür ya da 5 kg’lık erzak paketleri uğruna yüz milyarlarca doların hortumlanmasına fit oluyor.
Oysa bu yardımlar kimsenin babasının çiftliğinden gelmiyor. Aksine iktidara kim gelirse gelsin bunlar fazlasıyla (hem de bir partinin sadaka paketi değil), yasalarla bir hak olarak yapılır.
- Yobazlık tüm İslam ülkelerinin ölümcül bir virüsüdür. Osmanlı İmparatorluğu yobaz, şeriatçı yapısıyla tarihe gömülüyor.
Bunlar da”Neo Osmanlı” adı altında Osmanlıyı batıran ne varsa laik Cumhuriyeti yok etmek için kullanıyorlar.
Ne ilme, ne irfana gerek yok. Her şey Kur’a’da var diyerek 4+4+4 medrese eğitimiyle çağdaş, ilim, irfandan uzak “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirmeyi amaçlıyor.
Tüm bu melanetlere, yobazlıklara karşın 165 üniversite arasından kişilikli, onurlu bir rektör, bir aydın, bir bilge insan çıkıp da “toplumun hayat damarlarını, pozitif, bilimsel eğitimi yok ettiniz. Bu ne rezalet” diyemiyor.
“Af edersiniz, bana Ermeni dedi, aşağıladılar” diyor. “hepimiz Ermeni’yiz” diye sözde hümanist mitingler yapan binlerce aydın, sanatçı kimlikli soytarılar dut yemiş bülbül kesiliyor.
Teslimiyetin adı “Analar ağlamasın”
Zerre kadar nedeni olmayan bir akıl tutulması, mezhepçilik manyaklığıyla Türkiye’yi Ortadoğu batağına gömüyor. Başta Hatay, Güneydoğu illerimiz terör örgütlerinin karargahı oluyor.
Koca Türk Ordusu’na,”kendi toprağımız Musul Konsolosluğunu işgal edip, bayrağımızı indiren IŞİD ve Güneydoğu’da fiili kendi devletini ilan eden PKK’ya karşı “analar ağlamasın” diye beyaz bayrak çektiriliyor.
Genelkurmay Başkanı önce vatanı ve bayrağına bağlı ve onun emrinde, Başbakan’ın değil Türk Ulusu’nun Genelkurmay Başkanıdır.
Genelkurmay Başkanı ve karargahı eski Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’i örnek alma yürekliliğini gösteremiyor. Aksine tüm bu melanetlere boyun kırarak “bigane” kalması ulusal bir talihsizlik oluyor.
- Basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır. Başbakan, gazetecileri tasmaladığını ifşa ediyor. 90 gazeteciyi hapse atarak rekor kırıyor. Medya buna tepki gösterip, hesap soracağına 70 yaşındaki bir patron, Başbakan’ın karşısında çocuklar gibi ağlıyor. Şantaj kurbanı Aydın Doğan ise diktatörün istemediği gazetecilerin anında ipini çekme zilletine devam ediyor.
Havuz medyasında yazı yazan hangi ünlü! gazetecinin geçim ve maişet derdi var da milletin a...sına küfreden ahlaksız ve hokkabaz iş adamlarının medyasında yazı yazma zilletine düşüyorlar.
Adalet mafiş, yargı kevgire dönüyor. Danıştay-Yargıtay başkanlarının ne hikmetse gıkı çıkmıyor.
- Yargıtay, Danıştay, YSK gibi anayasal yargı organları üyelerini 65 yaşına kadar hiçbir güç görevlerinden alamaz, emekliye sevk edemez. O halde bu muhteremler eşi görülmemiş bir şekilde “yargının yargıyı katletmesine” (hangi beklenti uğruna) bu denli umursamaz ve sessiz kalıyorlar?
Yargıçlar, Türk Milleti adına karar verirler.
17 Aralık 2013 tarihinde tarihin en büyük devlet soygunu suçüstü yakalanıyor. Bakan çocukları ve bu soygunun şerikleri iş adamları hakkında mallarına tedbir ve tutuklama kararları veriliyor. Ardından Zarrab dahil bu tutuklular tahliye ettiriliyor. IŞİD’e giden silah dolu TIR’ları yakalayan jandarmalar (görevlerini yaptıkları için) mahkum ediliyor. Sormak lazım: bu kararları veren savcı ve yargıçlar bu denli “demokrasi ve hukuk katliamlarını “Türk Milleti adına mı yoksa Tayyip adına mı yapıyorlar?
Dünya hırsızlık ve yalancılık rekortmenlerine siz hâlâ Tanrı’nın tüm vasıflarını üstünde topluyor derseniz, Tanrı (bu halife bozuntularıyla birlikte) tümünüzü yerle yeksan eyler.
Unutulmasın; diktatörü kişiliksiz, onursuz, dalkavuk ve çıkarcı medya, bilgin, aydınlar ve biat’ın tutsağı bir halk yaratır. Tıpkı bizde olduğu gibi.