İşte sizin de “Ben bunu daha önce duymuştum.” diyeceğiniz efsanelerden birkaçı da büyük Anadolu aşkları üzerine.

FERHAT İLE ŞİRİN EFSANESİ

Nakkaşlık yapan Ferhat, bir gün Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için dünürcü göndermiş. Ancak Sultan Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş istemiş. Şahinkaya denen uzak bir yerden “Şehre su getir, Şirin’i vereyim” demiş. Ferhat yola koyulmuş hemen. Vurmuş kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılıp, suya yol verince şehirde işitilmiş suyun sesi. Bunu gören Sultan, bakmış ki kız kardeşi elden gidecek bir cadı bulup Ferhat’a yollamış. Cadı su kanallarını takip edip ulaştığı Ferhat’a Şirin’in öldüğünü, onun da boşuna uğraştığını söylemiş. Bunun üzerine Ferhat “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” deyip bırakmış kendini kayalıklardan aşağıya. Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin de aynı yerde kendini kayalıklardan bırakmış ve uzanmış cansız vücuduyla Ferhat’ın yanına. AH TAMARA EFSANESİ Akdamar Adası’nda yaşayan papazın “Tamara” adında güzel bir kızı varmış. Sahilde oturan bir genç, rahibin güzel kızına aşık olmuş. Tamara ve delikanlı gizlice buluşmaya başlamış. Genç adaya gelirken Tamara, ona ışık tutup yardımcı oluyormuş. Tamara’nın babası bu durumu öğrenmiş ve kızını bir odaya kapatmış. Kızından çocuğun geleceği saati ve günü öğrenmiş. Çocuk adaya doğru yüzmeye başladığında onu hep yanlış yönlendirmiş. Sonunda genç çok yorulmuş. Sulara batıp çıkan genç, “Ah Tamara” diye bağırıp boğulmuş.

BELCEKIZ EFSANESİ

Ölüdeniz’deki koya adını veren Belcekız bir efsaneye dayanıyor. Açıkta demirleyen bir geminin yaşlı bir kaptanı oğlunu su almak için koya göndermiş. Delikanlı, koyda Belcekız’ı görmüş ve birbirlerine aşık olmuşlar. Gencin döndüğü gemi uzaklaşıp gitmiş. Belcekız hep kıyıya bakmış, sevgilisinin yolunu gözlemiş. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelir, görüşürlermiş. Bir gün buradan geçerken fırtına patlamış. Delikanlı, babasına korunaklı bir koy olduğunu söylemiş. Babası delikanlının sevgilisini görmek için gemiyi parçalamayı göze aldığını düşünmüş. Aralarında çıkan kavgada, babanın kürek darbesiyle denize düşen genç boğularak ölmüş. Bunu gören Belcekız da kayalara atlayıp ölmüş. İşte Belcekız ve Ölüdeniz’in hikayesi.

SARIKIZ EFSANESİ

Kazdağları’nın en yüksek tepesinde yaşayan delikanlının biri güzeller güzeli bir kıza aşık olmuş. Delikanlı, kızın evlenme şartı olarak istediği tuz çuvallarını sırtına yüklemiş. Delikanlı, yamaçtan tırmanırken dengesini kaybetmiş ve yuvarlanarak göle düşmüş ve boğulmuş. Köy halkı bu acıya sebebiyet verdiği için kıza öfkelenmişler. Ona yumurtalar atmışlar. Sarı Kız adı da buradan kalmış. Öfkeleri yatışmayan köylüler babasına giderek kızını yok etmesini istemişler. Babası kızını alıp tepeye çıkmış. Abdest almak isteyen baba kızından su bulmasını istemiş. Kız delikanlının boğulduğu gölün suyundan getirmiş. Su tuzlu olduğu için babası yeniden tatlı su bulup getirmesini istemiş. Bunun üzerine kız ayağını yere vurunca yerden bir kaynak suyu fışkırmış. Babası kızının ermiş olduğunu anlamış ve öldürmekten vazgeçmiş ve etrafını duvarla çevirmiş.

KASTAMONU EFSANESİ

Bizans hükümdarı, birkaç Türk askerini esir almış ve onları Kastamonu Kale’sindeki zindana attırmış. Hükümdarın “Moni” adında güzel bir de kızı varmış. Moni zindana atılan Türk askerlerinden birine gönlünü kaptırıvermiş. Gecenin bir yarısı kalenin anahtarını aşık olduğu Türk askerine vererek, askerlerin kaçmalarına sebep olmuş. Durumun farkına varan Bizans hükümdarı, kızı Moni’yi saçından kavramış ve kalenin arkasındaki uçurumun eşiğine getirmiş ve uçurumdan aşağı atıvermiş. Son olarak kızının arkasından seslenmiş: “Kastın ne idi Moni.” Bu söyleyiş zamanla Kastamonu haline dönüşmüş.