“Hiçbir önemli gerici hareket kadınların desteği olmaksızın iktidardaki durumunu sürdürememiştir; ama tersine hiçbir diktatörlük de kadınların mücadelesi olmaksızın devrilmemiştir.” (Maria Antonietta Macciocchi)

Yarın 3 Nisan 2018: Atatürk Türkiye’sinde kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 88. yıldönümü... Kadın haklarının önemini anlamak için kadının tarih içindeki yerini iyi bilmek gerekir. Gerçek şu ki: İnsanlık tarihi biraz da kadına yönelik baskının tarihidir. Tarih boyunca doğuda ve batıda tüm baskıcı düzenler önce kadını baskılamıştır. Dinsel bağnazlığın hedefinde de herkesten önce kadın vardır. 20. yüzyılın karabasanı İtalyan faşizmi ve Alman Nazizmi de özünde kadın düşmanıdır.
Kadınların baskıcı düzenlere karşı tavırları tarihin akışını etkilemiştir.

FAŞİZM VE NAZİZM’DE KADIN

İtalya’da Mussolini faşist iktidarını kurarken kadınlardan da yararlandı. Mussolini kadınları yanına çekmek için önce onlara bazı yalanlar söyledi. Sonra, gayrimeşru ilişki yaşadığı Rachele ile evlenip ondan olan üç çocuğunu vaftiz ettirdi. Kendisi aileye sahip çıkarken, komünistlerin aileyi yıkmak istediğini belirtti. Savaşta ölen İtalyanları işaret ederek kadınlardan, annelerden sürekli özveri istedi. Yaralı İtalya’dan yeni bir Roma yaratmak için kadınları fedakarlık yapmaya çağırdı. Sürekli ölümü kutsadı. Bu nedenle faşistler ölü kafayı amblem olarak seçmişlerdi. Mussolini, İtalya için ölen evlatlarına ağlayan analardan, İtalya için ölecek evlatlar yetiştirmelerini istiyordu. Mussolini’nin “ölüm” ve “özveri” isteği savaş sonrasının zor koşullarında karşılık buldu. Burjuva kadınları, okumuş kadınlar, savaşta çocuklarını ve kocalarını kaybeden anneler ve dul kadınlar Mussolini’yi çılgınca desteklediler. Mussolini 1 Haziran 1923’te ilk Faşist Kadınlar Kongresi’ni topladı. Bu kongrede kendisini (Duçe’yi) dolaylı yoldan tüm kadınların kocası ilan etti. Bu kongreden sonra kara gömlekler giyerek faşist sloganlar atan, Mussolini gibi Roma selamı veren faşist kadınlar ortaya çıktı. İtalya’da faşist kadın ve genç kız örgütleri kuruldu. Örgüt üyeleri kışın siyah, yazın siyah-beyaz çirkin bir üniforma giydiler. Mussolini’nin akıl hocalarından biri Margherita Sarfatti adlı bir kadındı.

Milletler Cemiyeti, 18 Kasım 1935’te Habeşistan’a saldıran İtalya’ya yaptırım uygulamaya karar verince Mussolini kadınları bir kere daha özveriye çağırdı. 2 Aralık 1935’te “Altın Günü” diye bir şey uydurup İtalyan kadınların altın yüzüklerini istedi. Faşist kadınlara, yüzüklerini Duçe’ye vererek faşizmle evlilik yaptıkları söylendi. Kadınlar Roma’da 250.000, Milano’da 180.000 yüzük vermişti. Ancak savaş için toplanan altının bir bölümü faşistlerce aşırıldı.

Adolf Hitler ise “Siyasette kadınların desteğini sağlamak gerekir, ama erkekler bir başlarına yürüyeceklerdir” diyordu. Hitler de kendini bütün Alman kadınların kocası olarak görüyordu. Hitler’i çılgınca destekleyen Nazi kadınlar vardı. Ünlü Alman cerrah F. Saverburchen, bazı kadın hastalarının ameliyattan önce Hitler’in adını söylediklerini anlatır. Doğum ağrıları içinde “Heil Hitler” diye bağıran annelerden söz eder. Hitler’in arabasının önüne atlayan, ona köşe yastığı gönderen kadınlardan söz edilir. Almanya’da da Nazi kadın ve genç kız örgütleri vardı. Almanya’da kadınlara Nazi ideolojisini öğretmek için okullar ve kamplar açılmıştı.

FAŞİZMDE KADININ OY HAKKI

Faşizm kadının yönetime katılmasına hiçbir zaman izin vermedi. Faşizm ilk fırsatta kadını siyaset dışına itti.
Mussolini, 1922’de bir Fransız gazeteciye verdiği demeçte, “Size itiraf edeyim ki, kadınlara oy hakkı tanımayı düşünmüyorum” dedi. “Dünyanın en demokratik ülkesi olan İsviçre de İtalya gibi kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımamıştır” diye de ekledi. Ancak kadınları faşizme ısındırmak için 1923’te kadınlara şartlı ve sınırlı oy hakkı verdi. Tüm kadınlara değil, kişisel serveti olan, 40 lira vergi ödeyen, okuma-yazma bilen (diploması olan), savaşta oğlunu veya kocasını yitirmiş kadınlara oy hakkı verdi. İtalya’daki 12 milyon kadından sadece 1 milyonu bu haktan yararlanabildi. Ancak 1926’da çıkardığı olağanüstü bir yasa ile kadın-erkek bütün İtalyanların oy hakkını elinden aldı.
İtalyan kadınlar, faşizmin ardından, ancak 1947’de seçme-seçilme hakkını elde ettiler. Fransız kadınlar da öyle. İtalyan ve Fransız kadınlar, Türk kadınlarından tam 18 yıl sonra 1948’de ilk kez sandık başına gittiler.

FAŞİZM ÇALIŞAN KADINA KARŞI

Faşizm kadının çalışmasını istemiyordu. Mussolini, kadını eve kapatmak için kilisenin bağnazlığından yararlandı. Papa XI. Pius, 1931’de Casti Connubii ve Quadrigesimo genelgelerinde kadınların aile ocağı dışında başka bir işte çalışmamalarını söyledi. Mussolini, kilisenin bu bağnaz düşüncesine sahip çıkıp şiddetle savundu. 1932’deki bir röportajında, “Kadın boyun eğmelidir... Modern toplumda kadının gerçek yeri, geçmişte olduğu gibi aile ocağıdır” dedi. 20 Haziran 1937’de yaptığı bir konuşmada ise 60.000 faşist kadına şöyle seslendi: “İtalyan faşist kadınlar olarak sizlerin özel ödevleriniz var. Sizler aile yuvasının bekçileri olmalısınız.”
1929 Dünya Ekonomik Buhranı başladığında İtalya’da kadınlar işten çıkarılmaya başlandı. Çünkü Mussolini işsizliğin temel nedeninin çalışan kadınlar olduğunu düşünüyordu. 1943’te yayımlanan “Makine ve Kadın” başlıklı yazısında özetle şunları söylüyordu:

1.Kadın çalıştıkça erkekleşmektedir. 2. Çalışan kadın erkeğin işsiz kalmasına neden olmaktadır. 3. Çalışan kadın çocuk yapmamakta veya az çocuk yapmaktadır. 4. İşsiz erkek itibarsız kalmaktadır. Sonunda faşist İtalya’da kadının çalışmasını engellemek için çok sayıda yasa çıkarıldı. Faşistler kadının çalışmasını önlemek için kadının okumasını da zorlaştırdılar. İtalya’da 1927’de çalışan kadın ücretleri erkek ücretlerinin yarısına indirildi. 1927’de kadın öğretmenlerin liselerde edebiyat ve felsefe derslerine girmeleri yasaklandı. 1928’de kadınların okullarda müdürlük yapmaları yasaklandı. Kız öğrencilerin üniversite harçları erkeklerin iki katına çıkarıldı. 1938’de kamu görevlerindeki kadrolara yüzde ondan fazla kadın alınmamasına karar verildi. Çalışan kadınlara çok düşük ücretler ödendi. Faşist İtalya’da 1921-1936 arasında okur-yazar olmayan kadınların oranı hiç değişmedi. İtalya’da kadınlar işsiz, okulsuz bırakılıp sadece anne olmaya ve çocuk doğurmaya zorlandılar.

Hitler de kadının çalışmasına sıcak bakmıyordu. Nazi Almanya’sında bir yasayla, evli bütün kadınlar işten çıkarıldı. 35 yaşına girmemiş kadınların çalışması yasaklandı. Aynı ailede çift ücret olmayacaktı. Çalışma önceliği erkeklerde olacaktı. Naziler de faşistler gibi kadının çalışmasını önlemek için kadının eğitimini engellemek istediler. Almanya’da 1934’te kızların liselere girişi zorlaştırıldı. 1934’te liseyi bitirmiş 10.000 kızın yalnızca 1500’üne üniversitelere girme izni verildi. Kızlara ev işlerini öğretecek özel okullar kuruldu. Naziler, 1935’te kocaları çalışan kadın doktorlara iş bıraktırdılar.
Faşistler, “kadınlığı öldürüyor” diyerek kadınların spor yapmasına da karşı çıkıyordu.
Ancak tüm bu faşist baskılarına karşın İtalya’da ve Almanya’da kadınlar pes etmediler; okumaya, çalışmaya devam ettiler. Örneğin İtalya’da 1936 sayımına göre sanayide çalışanların yüzde 25’i kadındı. İş kollarına göre bu oranın yüzde 75’lere çıktığı görülüyordu. 1940’lardaki antifaşist mücadelelerde ve grevlerde bu kadınlar en önde yer alacaklardı.
(Ayrıntılar için bkz. Maria Antonietta Macciocchi, “Kadınlar ve Faşizmin Geçişi”, Faşizmin Analizi, çev. Cemal Süreyya, s.113-255)

Mussolini tüm İtalyanların en az dört çocuk yapmalarını istiyordu. Mussolini tüm İtalyanların en az dört çocuk yapmalarını istiyordu.

Faşizmin “En az dört çocuk” parolası


Faşizmde kadının gerçek görevi annelikti. Kadın çalışmamalı, evinde kalmalı ve çocuk doğurmalıydı. Mussolini’nin kadın sloganı şöyleydi: “Çocuk yapınız! Bir sürü çocuk! Sayı güç demektir!” Mussolini, her ailenin en az 4 çocuk yapmasını istiyordu. “Dört çocuk ve fazlasını yapanlar daha sağlıklı olur!” diyordu. Katolik Kilisesi’ne göre de kadının görevi evlenip çocuk doğurmaktı. Kilise boşanmayı yasaklamıştı. Mussolini, bu dinsel dogmalardan da yararlanıp yasalar çıkardı. Faşist Medeni Yasa’ya göre kocasını aldatan kadın öldürülebilirdi. (Rocco Yasası, madde 587). Mussolini çok çocuk doğurmuş kadınlara ödüller ve altın madalyalar dağıttı. Çok çocuklu kadınlara 5000’er lira verdi. Evlenmeyi özendirdi. 1936’da Habeşistan saldırısı öncesinde evleneceklere 2000’er lira verdi. 1938’de de 20 yaşından küçük evli çiftlere yardım etti. Buna karşın bekarlardan ek vergi aldı. Faşistlerin çok çocuklu kadınlar günü (İttifak Günü) vardı. Mussolini 3 Mart günü, çok çocuklu annelere şeref madalyası verirdi. Mussolini çok çocuklu faşist kadınlara yönelik balkon konuşmalarında Roma selamı verince kadınlar çocuklarını kaldırıp sallarlardı. Ancak Mussolini’nin bu çok çocuk politikası başarısız oldu. Faşist İtalya’nın nüfusu belirgin bir şekilde artmadı.
Hitler de çok çocuk istiyordu. Nazizm’de de kadının temel görevi annelikti. Faşistlerin anneler günü gibi Nazilerin de “Anneler Bayramı” vardı.

Mussolini balkon konuşmalarında yüzbinlere seslenirdi. Mussolini’yi çılgınca alkışlayan kadınlar da vardı. Mussolini balkon konuşmalarında yüzbinlere seslenirdi. Mussolini’yi çılgınca alkışlayan kadınlar da vardı.


“Kahrolsun faşizm” diyen kadınlar

Tüm faşist baskılara rağmen İtalya’da faşizme direnen kadınlar vardı. 1924’te işyerlerinde kendilerine zorla dağıtılan faşist üyelik kartlarını geri veren kadınlara faşistler sülfürik asit attı. 1924’te Milano’da ve Bologna’daki tütün işçisi kadınlar grev yaptı. 1931’de pirinç tarlalarında çalışan 200.000 tarım işçisi kadın greve gitti. İtalyan kadın işçiler Mart 1943’te iş bıraktılar. Tüm baskılara direndiler. Faşizme karşı direnen kadınlardan 4563’ü tutuklandı. 623’ü kurşuna dizildi veya savaşta öldü. 2750’si Almanya’ya sürüldü. 15 kadın da direniş altın madalyası aldı.
25 Temmuz 1943 gecesi İtalya’da faşizm yıkılırken kadınlar sokaklara döküldü.
Faşist iktidarı yıkılan Mussolini, sevgilisi Claretta Petacci ile canını kurtarmaya çalışırken (Kılık değiştirip bir Alman birliğine karışıp kaçarken) yakalandı. Ertesi gün Albay Valero tarafından infaz edildiler. Cesetleri aleme ibret olsun diye Loretto alanında ayaklarından asıldı.
Adolf Hitler’in öldürülmesi üzerine sevgilisi Eva Braun da intihar etti. Claretta Petacci ve Eva Braun, faşizme teslim olan kadınların simgesiydi.
Faşizm başarısız oldu, çünkü kadınları ve gençleri tam olarak etkisi altına alamadı. Okulları, öğretmenleri ve işçileri ele geçiremedi. Öğretmenler çağdaş uygarlık birikimiyle; sanatla, kültürle, işçiler grevlerle faşizme direndi. Faşizm kendi aydınını da yaratamadı. Faşist baskı, beraberinde antifaşist direnişi getirdi.
İnsanlığın faşizmden alacağı çok dersler var. Faşist baskıya direnmek için kadınlara, gençlere, öğretmenlere, aydınlara, işçilere büyük görevler düşüyor.

1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğinde Başbakan İsmet İnönü bunu ‘Kadının kurtuluş devrimi’ olarak adlandırmıştı. 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğinde Başbakan İsmet İnönü bunu ‘Kadının kurtuluş devrimi’ olarak adlandırmıştı.

Avrupa’da kadın hakları gasp edilirken Türkiye’de kadına haklar verildi


1930 yılı mart ayında Atatürk, manevi kızı Afet İnan’ı çağırdı. Ondan, “Kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olması” konusunda bir konferans vermesini istedi. Ayrıca hükümet üyelerini, devlet adamlarını, hukuk mektebi hocalarını da Çankaya’ya topladı. Tartışmalar sonunda bir uzmanlar kurulu oluşturulmasına karar verildi. Bu kurul, belediye seçimlerinde kadınlara “seçme hakkı” verilmesi için bir yasa taslağı hazırladı. Atatürk bu taslağa “seçilme hakkını” da ekledi. Afet İnan, 3 Nisan 1930’da Türk Ocağı salonunda “kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi” konusunda çok etkili bir konferans verdi. O gün TBMM’de Belediye Kanunu görüşülüyordu. Konferans özellikle o güne denk getirilmişti.
Sonuçta 3 Nisan 1930’da çıkarılan Belediye Kanunu’yla 18 yaşını dolduran tüm kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
TBMM, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtar seçimlerinde, 5 Aralık 1934’te ise milletvekili seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdi.
Başbakan İsmet İnönü, yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Türk kadınına verilen bir lütuf asla değildir. Ona yüzyıllardır gasp edilen eski yetkilerini geri veriyoruz. Türk kadınını hakkı olan toplum yaşamından alarak bir süs gibi, ülke işine karışmaz bir varlık olarak köşeye koymak Türk töresinin ve Türk anlayışının ürünü değildir. Tarih ileride... Türk Devrimi’nin gerçekten kadının kurtuluş devrimi olduğunu yazacaktır.”
8 Şubat 1935’te yapılan milletvekili seçimlerinde 17 kadın milletvekili meclise girdi. Türk kadını birçok Avrupa ülkesinden önce bu hakka sahip olmuştu.
Avrupa’da faşizm kadının en temel haklarını elinden alırken, Atatürk’ün kurduğu genç Cumhuriyet kadınlara eğitim, çalışma, boşanma, miras ile seçme ve seçilme hakkı veriyordu. Türk kadını artık okumaya, meslek sahibi olup çalışmaya, seçip-seçilip kendi kendini yönetmeye başlamıştı.
Atatürk şöyle diyordu: “Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı yere zincirlerle bağlı kaldıkça öbür yarısı göklere yükselsin! Kuşku yok! Devrimci adımlar iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı, yenilik ve ilerlemeler birlikte gerçekleştirilmelidir. Devrim, ancak böyle başarıya ulaşabilir.”
Atatürk’ün kadın devrimi çok başarılı oldu. Öyle ki, Atatürk’ten sonra kadını hayattan dışlamaya yönelik tüm gerici çabalara karşın, 1980’de Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde 33.7’sini kadınlar oluştururken, bu oran ABD’de yüzde 36’ydı.
Türk kadını, Atatürk Cumhuriyeti’nin kendisine verdiği haklara sahip çıkacaktır. Kadınlarımız hiçbir faşist baskıya boyun eğmeyecektir. Faşizmi kadınlar yenecektir.