CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, siyasi bağlantıları olan avukatların, hakim ve savcı olarak atandığını belgelerle ortaya koymuştu. Diğer kamu görevlileri için olmayan bir ayrıcalık yargı mensupları ve askerler için var. Sadece onlar siyaset için istifa etmeleri halinde bir daha mesleklerine dönemiyor. Aday olmuş, partilerde görev almış isimlerin bugün hakim ve savcı olarak atanmalarıyla, yasa çelişiyor.

Adliyede şunu öğreniyorsunuz: Avukatlık yapan, hele de siyasetle uğraşanların şimdi hakim ve savcı olarak atamalarının yapılmasından büyük rahatsızlık var. Daha önce alınanların bir kısmının FETÖ’cü çıkması, ÖSYM’de ilk soru hırsızlığının onların sınavında yaşanması da etkili oldu. Yargıyı siyasetten arındıralım derken, sanki siyaset daha çok yargıya giriyor.

ONUN OĞLU DA BAKANLIĞA

Siyasi bağlantılı kişilerin bu kutsal mesleğe alınması aslında savunulacak bir durum değil. Ancak, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya çıkan kadro açığı gibi de önemli bir sorun olduğunu hatırlatalım. Siyasi kimlikleri olan avukatları, hakim ve savcı olarak mesleğe kabul edenlerin de içi kan ağlıyordur.

Siyasi demeçleriyle öne çıkan Danıştay Başkanı’nın kızının, görev yerine gitmeden hemen Yargıtay tetkik hakimliğine atanmasına ilişkin karar tartışılır ama, bu atamaya karar verildiyse, “hemen” yapılması da doğruydu. En azından devlet, o hakime yolluk ödemekten kurtuldu. Biz Danıştay’dan söz ediyoruz ama Yüksek Seçim Kurulu üyesinin hakimliğe atanan oğlu, 6 ay o ilçede kaldı, yerini beğenmeyince acaba nereye verildi? O da Adalet Bakanlığı’na.

Son kararnamede 91 hakim ve savcının eş durumuna dayalı olarak atamaları yapıldı. Örneğin Ankara’ya atanan 27 kişi kim? Bunların isimleri de açıklanmalı. Avukatlıktan gelenlerin, daha düne kadar fiilen avukatlık yaptıkları il ve ilçelere verilmesi doğru mu? Bu kişilerin bir dönem taraf oldukları ve henüz sonuçlanmamış dava dosyaları da vardır. O dosyalar önlerine geldiği zaman verilecek karar tartışılır olacak. İşte, atananların isimleri açıklanırsa, bunların daha önce baktıkları davalara girip girmediklerini davanın tarafları da öğrenmiş olur.

O AVUKATLARI KAPSAMIYOR

Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) bu konuda önemli bir karar aldı, avukatlıktan gelenlerin, fiilen avukatlık yaptığı yerlere atanmamalarını öngördü. Kuşkusuz doğru bir karar. Ama bu karar bütün avukatları kapsamıyor. Çünkü, bazı kadrolara “çakılı kadro” denilir. Örneğin, bir rektörün, dekanın, askerin, polis müdürünün ya da bir müdürün eşi, avukatlıktan hakimliğe geçtiyse, onların avukatlık yaptığı yere atamaları yapıldı bile...

Bir taraftan mülakata girebilmek için yazılı sınavda 70 ve daha üstünde puan alma koşulu kaldırılıyor, ama 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, mülakatta 70 puan ve daha üstünde puan alınması koşulu getiriliyor. Bu garip durum, acaba bütün siyasi atamalar yapıldıktan sonra mı düzeltilecek? Bekleyelim, görelim.

Siyasette görev alan her avukatın da, kararlarını siyasi görüşüne göre vereceği söylemek haksızlık olur. Eğer o hukukçu, yüreğini, vicdanını belli odaklara satmamışsa, hukuk devleti kuralları içinde kalırsa zaten sorun yok. Bir üst düzey yargıç, “Nasıl, bir doktor kendisine kurşun sıkan kişi yaralandığında ameliyat ediyorsa, gerçek hukuk adamı da, daha önce siyasetin içinde olsa bile hakimlik, savcılık mesleğinin gereğini yerine getirir inancımı korumak istiyorum” diyor. Aslında şu yaşananlar yargı sistemimizin acıklı halidir...

BİR EŞİN ÇIĞLIĞI

Bir dönem Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) en etkili daire başkanı olan İbrahim Okur, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklandı. HSYK başkanvekili A.Hamsici ve bazı üyeler “itirafçı” oldu ve tahliye edildi. İbrahim Okur ise itirafçı olmadı, yargılanmak istedi. Tutukluluğu 20 ayı geçti ama ortada henüz iddianame yok. Hukukçu olan eşi Nurdan Okur’un feryadını okuyalım:

“Talebimiz bir hukuk devletinde sıradan bir talep. Ayrıcalık ve lütuf değil sadece hukuk talebidir. Eşim 619 gündür haksız, hukuka aykırı olarak tutuklu. Kaçma şüphesi yok, delilleri karartma durumu yok. 20 aydır dava yok. Anayasa Mahkemesi başvurusuna cevap yok. Tutuklama tedbirdir ceza değildir. Talebimiz sadece hukuk ve adalet.”

SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “Yargıya güvenmeyenlerin oranı yüzde 85 civarında” diyor. HSK’da bazı kişilerin çabası, tek başına yargıya güveni artırmaya yetmez.