Dr. Turhan Çömez İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar genel cerrahi uzmanı olarak çalışmış, daha sonra Tayyip Erdoğan’ın ısrarıyla siyasete girerek AKP’den Balıkesir Milletvekili seçilmiş, 2001-2008 yılları arasında milletvekilliği yanında AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın özel kalem müdürü ve danışmanı olarak da görev yapmıştır. 2008’de AKP’den ayrılarak İngiltere’ye gitmiş ve kendi kliniğini kurarak 13 yıl cerrah olarak çalışmıştır. Halen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Başdanışmanıdır.■ Antakya merkez ve civar ilçelerde büyük bir iç göç yaşandığını kaydeden Turhan Çömez, “Göç edenlerin yerine yüzbinlerce Suriyeli geçiyor. Derin ve önemli güvenlik sorunları yaşayacağız” dedi.
Depremlerin üzerinden haftalar geçmesine rağmen ilk günlerde kurtarma çalışmalarının geç başlaması nedeniyle kat kat artan ve 45 bine yaklaşan can kayıpları, ailelerini göz göre göre kurtaramayan vatandaşların tepkileri, canını kurtarabilenlerin büyük kısmının kar ve dondurucu soğuklarda çadırsız, battaniyesiz, aç, susuz kalmaları, devletin yetersizliğini gören sivil toplumun çılgın gibi yardım için çırpınması hala konuşulan tek konu. Bu arada dün Malatya’da 29 binanın yıkıldığı, can kaybı ve yaralılar olan bir deprem daha yaşadık. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Sorumluluğu ve imza yetkisi olan herkes yargıya hesap verecek” diyor, iyi ama iktidar partisi bunu söylüyorsa kibrit kutusu gibi devrilen, çöken binaların, on binlerce can kaybının sorumluları kim? Depremden en çok etkilenen ilimiz Hatay’da 2 haftadan uzun süredir bir sahra hastanesinin başında bulunan, çok sayıda depremzedeyi tedavi eden ve hala İskenderun’da olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Başdanışmanı Dr. Turhan Çömez’le deprem bölgesinde bizzat tanık olduğu olayları konuştum.
AFET, YÖNETİM BOŞLUĞU VE BECERİKSİZLİKLE FELAKETE DÖNÜŞTÜ
■ Sayın Çömez, uzun süredir İskenderun’da İYİ Parti tarafından kurulan sahra hastanesinde çalışıyor, aynı zamanda bölgeyi dolaşıyorsunuz. Birçok şey anlatıldı, her gün yeni bir şeyler duyuyoruz, siz neler gördünüz anlatır mısınız?
Öncelikle bu büyük bir afet, bunu kabul etmemiz lazım, ancak bu afet ilk andan itibaren yönetim boşluğu, yönetim zaafı, beceriksizlik, çapsızlık, vizyonsuzluk sebebiyle bir felakete dönüştü ve bu felaket önümüzdeki dönemde giderek derinleşecek, sahaya çıktığınızda bunu açıkça görüyorsunuz. Her ne kadar AKP iktidarı, tek adam rejimi parmak sallayarak insanları tehdit ederek, eleştirenleri not ederek bu süreci yönetmeye çalışsa da beceriksizliğini artık sahada örtme şansı yok. Ekranlarda yandaş kanallarda yayınlanan haberlerle tabanda insanların söyledikleri hiçbir şekilde örtüşmüyor. Tabii meseleye AKP’nin bakışı sadece insanlara 10 bin lira yardım yapmak, kira yardımı yapmak, olağanüstü hal ilan etmek ve hemen inşaatlara başlayarak şehirlerimizin etrafında oluşturulacak yeni alanlarda inşaat hamleleri yapmak ve bunu yaşanan büyük felaketin ardından insanlara bir çözüm paketi gibi sunmak. Maalesef bunu yaparken de kafasının derinliklerinde bir rant hesabı yaparak bunu gerçekleştiriyor, bu çok acı bir durum. Biliyorsunuz, OHAL’le birlikte AKP “meraları ve orman alanlarını imara açma kararı” verdi, bu çok vahim bir hata, hatalar zinciri devam ediyor, bununla birlikte sürekli enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor, öte yandan inşaat ihaleleri devam ediyor ve bunlar hepimizin gözünün önünde yapılıyor ama biz gerçekleri görmüyoruz. Bunların şeffaf olmamaları sebebiyle nelerin yapıldığını görmüyoruz ve nelerin olabileceğini de öngöremiyoruz. Yaşanan felakete çözüm olarak AKP’nin kafasındaki bu, oysa sahada inanılmaz sorunlar var, gördüklerimi sizinle teker teker paylaşayım.
TANIK OLDUĞUM ÇOK ÖNEMLİ GÜVENLİK SKANDALLARI VAR!
Birincisi, bir güvenlik sorunu var, bölgede insanların güvenlikle ilgili çok ciddi kaygıları var ve insanlar evlerinin önünde bekliyor, halen eşyalarını çıkartamamış, yıkıntıların altında eşyaları, birikimleri kalan insanlar evlerinin önüne, yıkıntıların önüne kurmaya çalıştıkları derme çatma çadırlarda hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar ve büyük bir güvenlik endişesi içindeler. Tanık olduğum çok önemli ve çok ciddi güvenlik skandalları var ama toplumu tedirgin etmemek için detayına girmiyorum, sadece ciddi bir güvenlik sorunu olduğunun altını çizmek istiyorum.
■ Deprem soyguncuları askerlerden önce gidip kuyumculardan yüzlerce kilo altın ve mücevher çalmışlar, evleri, dükkanları hatta eczaneleri yağmalamışlar. Bir de İskenderunlu tanıdıklarım “Antakya’ya arabayla giderken Suriyelilerin saldırılarından korunmak için silah taşıdıklarını” anlattılar, güvenlik sorunu derken bunları da mı kast ediyorsunuz?
Bunları kast ediyorum ama sizin söylemediğiniz farklı sorunlar da var, takdir edersiniz ki gereksiz bir heyecan uyandırmamak için detayına girmiyorum.
■ O zaman daha fazla asker ve polis göndermeleri lazım değil mi?
Kesinlikle dışardan bu bölgeye daha fazla asker ve polis gelmeli, evet Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen polisler var, devriye geziyorlar ama sala ve asla yeterli değil. Bazı olaylarda birçok güvenlik görevlisi güvenlik şikayeti olan yurttaşlara “Maalesef imkanımız bu kadar, başınızın çaresine bakın” dediklerine tanık oldum. Bir takım vahim olaylara da tanık oldum. Burada yine Suriyeli meselesinin altını çizerken cümlelerime ve hassasiyetime dikkat ederek bunu söylemek istiyorum; bölgedeki demografik yapı büyük ölçüde değişiyor, özellikle Antakya merkez ve civar ilçelerde büyük bir iç göç var, insanların önemli bir kısmı Türkiye’nin değişik vilayetlerine göç ediyor ve yine buralarda daha güvenli buldukları, akrabaları, yakınları olan, hala güvenli olduğunu düşündükleri köylere gidiyorlar. Onların yerine şu anda buraya göç etmiş yüzbinlerce Suriyeli –tabii onlar kendi ülkelerine dönmediler- geçiyor, şu anda demografik yapı maalesef büyük ölçüde Suriyelilerin lehine değişmiş durumda, bu da güvenlik sorununu ve güvenlik kaygılarını arttırıyor. Bu itibarla Türkiye’nin önümüzdeki dönemde önemli sorunlarından biri bu iç göç, bunun neden olduğu demografik yapı değişikliği ve bununla beraber ortaya çıkacak olan derin ve önemli güvenlik sorunları olacaktır diye düşünüyorum ve umuyorum iktidar mensupları bunu iyi okur ve anlarlar ve gerekli tedbirleri alırlar.

TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ GÜNDEMLERİNDEN BİRİ OLACAKTIR!
■ Duvarlara “Hatay bizim, onu geri alacağız” diye yazan Suriyelileri yerleştikleri yerlerden çıkarmak da zor olacaktır. Hala sınırdan para karşılığı her gün -çoğu erkek- yüzlerce gelen olduğu bilgileri veriliyor.
Zaten yıllardır bu göç sorununun başladığı günden beri devam eden sosyoekonomik problemler vardı, mültecilerin yoğunlaşmasıyla beraber ortaya çıkan güvenlik sorunları hep vardı fakat depremin getirdiği bu ağır dramla birlikte iç göçün hızlanması ve burada yoğunluklu olarak Suriye nüfusunun kalması sorunları giderek derinleştirdi. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda Türkiye’nin önemli gündemlerinden biri bu olacaktır, bunu not etmek istiyorum.
SÜLEYMAN SOYLU’YU DAVET EDİYORUM
■ İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Tüm bölgelerde çalışmalar tamamlandı, uzun zamandır bu hazırlıkları yapmamış olsaydık kaos yaşanırdı, çadır şehirler ve konteynırlar kuruldu, köylere ulaşıldı, gıdalar dağıtıldı” diyor, oysa medyada devamlı “ekmek, yiyecek, battaniye, çadır” ve daha birçok şeyin olmadığını duyuyoruz, siz oradasınız hangisi doğru?
Süleyman Soylu’yu ben davet ediyorum, İskenderun Arsuz’da bir sahra hastanesi açtık ve civardaki yerleşim birimlerine arkadaşlarımız günlük olarak ziyaretler gerçekleştirip buralardaki hastalara bakıyorlar, keza hastanemize gelen hastaları tedavi ediyoruz, ben Süleyman Soylu’yu davet ediyorum, bir gün burada benimle vakit geçirsin, gittiğimiz yerlere gelsin, insanların nelere ihtiyacının olduğunu, nasıl feryat ettiğini bir görsün. Tedavisiz kalan hastalar, yardım bekleyen insanlar, çadır arayan insanlar, suya ulaşamamış temiz su arayan insanlar, battaniye-yorgan isteyen, ısıtıcı arayan insanlar o kadar çok ki, o kadar çok talep geliyor ki gittiğimiz yerlerde. Tabii bizim temel planımız sağlık hizmeti vermek ama öyle talepler gelince de kayıtsız kalamıyoruz, çare arıyoruz, bulabildiğimiz imkanları bu insanlarla paylaşmaya çalışıyoruz ama iktidarın medyada yayınlamış olduğu haberlerin hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. Söylediklerime inanmıyorlarsa en başta Süleyman Soylu olmak üzere herkesi buraya davet ediyorum, bir gün bizimle vakit geçirsinler, o zaman sahadaki gerçeğin ne olduğunu görecekler.
BAĞIŞLARIN KAMUOYUNA BÜTÜN ŞEFFAFLIĞIYLA AÇIKLANMASI GEREKİR!
■ Kızılay çadırları ve hatta konserve yiyecekleri Ahbap’a parayla vermiş. Devletin parası yokmuş gibi vatandaşlar çırpındılar, deprem olan illere tırlar dolusu yardım gitti, deprem vergileri ortada yok, televizyonlarda bağışlar toplandı, neden hala çadır, battaniye gibi ihtiyaçlar eksik?
Çok önemli bir konu, bakın 1999 depreminden bugüne kadar “deprem vergisi” adı altında toplanan yaklaşık 50 milyar dolarlık bir para var, bu para yok ortada. Geçtiğimiz dönemde zamanın maliye bakanı Mehmet Şimşek “Bu parayla yolların yapıldığını söylemişti ama ne yazık ki deprem vergisi olarak toplanan para yıllardan beri amacına uygun olarak kullanılmadı. Öte yandan, Türkiye’nin tarihi bir sorunudur ve ciddi bir siyasal skandalıdır art arda gelen imar afları, bunlardan toplanan 25 milyarlık bir paradan bahsediliyor, bu para da ortada yok, nereye kullandıkları, ne yaptıkları konusunda hiçbir fikrimiz yok. Bağışların televizyon ekranlarında veya ışıltılı salonlarda toplandığının söylendiğine tanık olduk ama o paralar gerçekten transfer edildi mi, ilgili banka hesaplarında toplandı mı, nereden nereye nakledildi, kime verildi, nasıl harcandı veya harcanmaya devam ediliyor inanın hiçbir fikrimiz yok. Ne sizin gazeteci olarak, ne benim siyasetçi olarak hiçbir bilgim yok. Bunların her bir kuruşunun kamuoyu önünde bütün açıklığıyla ve şeffaflığıyla açıklanması, toplumun dikkatine sunulması lazım. Zaten iktidara ve şu anki siyasi anlayışa büyük bir güvensizlik olduğu için insanlar para vermek istemiyor. Toplanan dönen paranın önemli bir kısmı da biliyorsunuz devlet kurumlarından ve bankalardan geldi.
Şimdi Kızılay’a dönelim; yapılan haberlerle Kızılay’ın hem Ahbap’a hem de Türk Eczacılar Birliği’ne çadır sattığına tanık olduk. Bu bana göre korkunç bir skandal. Siz bu ülkenin çadır ihtiyacını karşılamakla sorumlu bir kurumsunuz, bu kadar önemli bu kadar kritik bir dönemeçte bu kadar tarihi bir süreçte Türkiye büyük bir felaketi yaşıyor ve her bir bireyin ayağına kadar gidip sorunlarını çözmekle yükümlü olan Kızılay çadır satıp para kazanma derdinde çünkü kafaları sadece buna çalışıyor. Hatırlayacaksınız birkaç yıl önce iktidarla yakın ilişkisi olan büyük bir şirket Kızılay’a 8-8,5 milyon dolar civarında şartlı bir bağış yaptı ve Kızılay kendisine gelen bu parayı TÜRGEV’e, Turken’e aktardı ve bu paralarla Amerika’da Muhammet Ali’nin çiftliği alındı ve Manhattan’da devasa binalar yapıldı, bu paralar buraya aktarıldı.
Ahbap’a satılan çadırlara baktığımızda buradan yaklaşık 2 milyon dolar para kazanmış Kızılay, böyle mi yönetilmeliydi? Böylesine büyük bir felaket böylesine büyük bir dram, yüzyıl öncesinde kurulmuş yılların saygın kuruluşu Kızılay tarafından böyle mi yönetilmeliydi? İnanılmaz bir skandal, kabul edilemez bir skandal…
ACI ÇEKEN HALKI PARMAK SALLAYARAK KORKUTMAYA ÇALIŞIYOR!
■ Bir de Sayın Çömez en uzak ülkelere herhangi bir ihtiyaç anında milyarlarca dolar aktaran bir iktidar, çadır gönderiyor, kendi vatandaşında yokken maske gönderiyor, kendi halkı böyle büyük bir felaket yaşarken nasıl olur da haftalar geçmesine rağmen onlara çadır, battaniye yetiştiremez?
Çok korkunç bir durum. 1999 depreminde henüz AKP’nin temelleri oluşturulmamışken Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşları zamanın iktidarını çok ağır ifadelerle eleştirmişti. Bunu hepimiz geçtiğimiz günlerde Ömer Çelik’in, Nurettin Canikli’nin yazılarından anımsadık. Fakat o dönemde iktidarı sert bir dille eleştiren Erdoğan ve ekibi bugün 21 yıl geçmiş olmasına rağmen hiçbir şey yapmamanın yanı sıra bir felakete sürüklenmiş ülkede mağdur insanları parmak sallayarak tehdit eder hale geldi. “Biz sizi deftere yazıyoruz, not ediyoruz, hesabını soracağız” diyerek maalesef ülkeyi parmak sallayarak yönetmeye çalışıyorlar. Çok vahim ve dramatik bir tablo ne yazık ki.
■ Siz parti olarak bir hastane kurdunuz orada, değil mi?
Evet, ama ona gelmeden önce burada karşılaştığım bazı sorunların altını çizmek istiyorum. Hala insanların barınma, ısınma sorunu var, suya, hijyen malzemelerine ulaşım konusunda ciddi problemleri var insanların. Sağlık çok ciddi bir sorun burada. Ben İskenderun’dayım ve bu bölgede şu an devlete ait hiçbir tesis ayakta kalmadı. İki büyük devlet hastanesi vardı ve dört de özel hastane vardı, devlet hastanelerinden biri ilk depremde yerle bir oldu. Bu binanın da şöyle bir özelliği var; on yıldan fazla bir süre önce bu binanın kullanılamayacağına dair, güvenli olmadığına dair bir rapor yayınlandı ve bu teknik rapor maalesef Sağlık Bakanlığı tarafından ihmal edildi. Doktorların ve sağlık çalışanlarının bütün feryatlarına rağmen hiçbir işlem yapılmadı. Maalesef bu ihmal sonucunda ilk depremin ardından bu binanın yerle bir olduğuna tanık olduk. Çok sayıda hasta ve sağlık çalışanı hayatını kaybetti. İkinci hastane de son depremden sonra kullanılamaz hale geldi. Şu anda devlet bu hastanelerin bahçesinde kurmuş olduğu çadırların içerisinde hizmet vermeye çalışıyor. Özel hastanelerin de hepsi iptal olmuş durumda, oralardan da hizmet alınma imkanı yok vatandaşların. Şu anda İspanyolların kurmuş olduğu ve parti olarak bizim Arsuz’da kurmuş olduğumuz sahra hastaneleri var. Fakat çok yoğun bir hasta talebi var ve bu önümüzdeki günlerde giderek artacak.
Kendisi de depremzede olan milli futbolcumuz Gökhan Zan, sahra hastanesini ziyaret etti.SAĞLIK BAKANLIĞI “YOK” DESE DE CİDDİ BİR SALGIN RİSKİ VAR!
Burada şunun özellikle altını çizmek istiyorum; her ne kadar Sağlık Bakanlığı “Bir salgın riski yok” dese de bölgede salgın riski var. Birkaç günden beri hastanemize enfeksiyon hastalıkları, bulantı, kusma, karın ağrısı, ateş semptomlarıyla gelen çok sayıda hasta var ve bunun da temel sebebi insanların temiz suya ulaşamamaları, maalesef mecbur kalıp şehir şebeke sularını kullanmaları ve hijyen şartlarının kötü oluşu ve bunların da salgın riskini arttırması. Özellikle benim bulunduğum bölgede önümüzdeki haftalarda ciddi bir salgın riski var, bununla ilgili devletin mutlaka yapması gerekenleri bir an önce yapması şart.
■ 2013 yılında iktidar Hatay-İskenderun’daki altı mahalleyi riskli alan ilan etmişti, geçen yıl o karar kaldırıldı. AFAD da aynı şekilde 2021’de Hatay ilinin ciddi deprem riski altında olduğunu bildirmiş. Sadece deprem bilimciler değil kendileri de farkındalarmış.
İskenderun’daki o riskli bölgeleri gördüm, sonra riskli bölge olmaktan çıkarıldı ve en fazla hasarı alan bölgeler oldular. Bundan da yine iktidarın ve tek adam rejiminin ne kadar çapsız, aymaz, umursamaz, beceriksiz olduğunu görüyoruz hep birlikte.
Çömez, depremzedelerin sorunlarını yerinde tespit ediyor.■ Elazığ’da 2020’de, 6.8’lik depremin ardından AFAD tarafından yapılan konutların herhangi bir zemin etüt çalışması yapılmadan inşa edildiği belirtilmiş. Şimdi “Hatay’ın inşasını 1 yılda bitiririz” diyorlar, bu da öyle mi olacak?
Mümkün değil! Bu, iktidarın toplumun gözünü boyamak için söylediği bir yalan, bunu yapmaları mümkün değil. Niye mümkün olmadığını söyleyeceğim size; 100 binin üzerinde binadan bahsediliyor ve her binanın içinde 10 dairenin olduğunu düşünürseniz korkunç bir sayı ortaya çıkıyor. Şu anda bu enkazın hacim olarak 200 milyon ton olduğu tahmin ediliyor. Bu korkunç bir çevre skandalıdır. Bunları alelacele kepçe ve iş makineleriyle toplayıp şehirlerin belli bölgelerine plansızca attıklarına tanık oluyoruz ve arkasından korkunç bir çevre felaketi gelecek, bu enkazın içinde asbest mi var başka kimyasallar mı var bunu kimse bilmiyor. Hukuki olarak da bu enkazın kaldırılması sakıncalı, deliller toplanmadan, gerekli hukuki altyapı hazırlanmadan hızlıca kaldırılıyor, içerisinde insanların kıymetli eşyaları, hatıraları var. Duyduğum çok vahim şeyler var; bu enkazlar kaldırılırken kimi kamyon şoförlerinin cesetler gördüğüne dair haberler de geldi bana, konuştuğum insanlar da bunu teyit ettiler. Bu son derece üzüntü verici bir tablo. Bununla ilgili dahi hükümetin elinde hiçbir plan yok. Molozların belirli bir alanda planlı şekilde toplanması ve üzerinin toprakla örtülmesi orman alanı haline getirilmesi lazım, ancak uzmanların bileceği bir konu.
■ Benim bölgedeki arkadaşlarım arasında ilk günlerde yardım gitmediği için yakınları yaşıyorken, seslerini duyarken kurtaramayanlar oldu. Size gelen hastalar arasında benzer olaylar yaşayanlar var mı?
Çok var. Yani bu tür hikayelere, beyanatlara çok tanık oldum. İçim acıyarak söylüyorum maalesef bunlar doğru. Gittiğim birçok yerde, Maraş’ta, Malatya’da da teyit ettiler. Benim çalışma bölgem ağırlıklı olarak Hatay, hem depremin çok vurduğu hem de demografik ve stratejik olarak önemli bir coğrafya olduğu için bu bölgedeyim, burada hizmet vermeye çalışıyorum. “İlk 48 saat içerisinde hiç kimseyi göremedik, kimse yoktu yanımızda” diyen çok sayıda insan gördüm. Ben 15 gündür sahadayım, “Annelerimiz, babalarımız var seslerini duyuyoruz gelmediler, kurtarmadılar” diyen çok sayıda insanın serzenişine tanık oldum.
DEVLET ABD’DEN YARDIM İSTEDİ, ONLAR DA SAHRA HASTANESİ KURUYORLAR!
■ İtalyanlar Defne ilçesinde mükemmel bir sahra hastanesi kurmuşlar fakat “Hiçbir sorumlu gelmedi sadece Belediye Başkanı geldi ve gitti” dediler. Yabancıların hastanelerinde durum bu mudur, yetkililer ilgilenmiyor, buralara hasta yönlendirmiyor mu?
Doğru, ben İtalyan hastanesini bugün ziyaret ettim, hakikaten mükemmel bir hastane kurmuşlar; güneş enerjisi panellerinden tutun da su arıtma sistemlerine kadar profesyonel bir hastane kurmuşlar. Bir gün önce İspanyolların sahra hastanesine gittim, o da öyleydi. İki uçak, 90 kişilik ekiple gelen ve 2 ay kalmayı planlayan Hintli sağlık ekibini Sağlık Bakanlığı tarafından kullandıkları binaya ihtiyaç olduğu belirtilerek geri göndermişler, o binanın da hala kullanılmadığını da oradaki Türk doktorlar anlatıyorlar. Sağlık Bakanlığı’nın hastane bahçesinde yürütmeye çalıştığı bir servis var fakat kurduğu sahra hastanesinin maalesef yüzbinlerce insanı tedavi etmesi mümkün değil. Şu anda burada İtalyanlar, İspanyollar ve Belçikalıların kurduğu sahra hastaneleri var, devlet Amerika’dan da yardım istedi. Biraz sonra onların kurduğu hastanede olacağım.
SAĞLIK HİZMETİNDE SİYASET OLMAZ
■ Siz ve diğer cerrah arkadaşlarınız orada operasyonlar da yapıyorsunuz. Sahra hastanesi açmak sizin fikriniz miydi?
Şöyle, burası Sayın Meral Akşener’in talimatıyla kuruldu, hem başdanışmanı hem de deneyimli bir hekim olarak ben vaziyet ettim başından itibaren. Her ne kadar biz partinin şemsiyesi altında kursak da takdir edersiniz ki sağlık hizmetlerinde siyaset olmaz. Kurduğumuz hastanenin hiçbir yerinde partiye ait hiçbir işaret yok, kocaman bir Türk Bayrağı var. Tabii ki partinin himayesinde kuruldu fakat burada siyaset yok, millete hizmet etmek isteyen doktor arkadaşlarımız var.
■ Diyarbakır’da depremzedelere zamlı elektrik faturaları gitmiş. Depremi yaşayan hiçbir ilde insanlar fatura ödeyecek durumda değil. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Burada birçok insan umutlarını yitirmiş vaziyette ve ciddi gelecek kaygıları var, fatura gelse bile zaten karanlıkta olan bir şehirde kimsenin elektrik faturası ödeyecek durumda olduğunu zannetmiyorum. “Her şeyimizi kaybettik” diye konuşmaya başlayan çok insan var. Bir insanlık dramı yaşanıyor burada. Ama bu dramın bu boyutlara ulaşmasının temel sorumlusu bugünkü AKP iktidarıdır. Deprem kaçınılmaz bir yıkımdır ama bunun olmaması için önlem almayan, gerekli tedbirleri zamanında almayan ve deprem olduktan sonra süreci beceriksizce yönetmeye çalışan AKP iktidarı burada yaşanan sorunların temel sorumlusudur.