“Büyük günahlar, daima kutsal bir şal altında işlenir” denir. Eğer amaç, devletten para tırtıklamaksa, bunun için halk indinde kutsal bir proje geliştirilmelidir. Yerli otomobil lafını duydukça, ben birileri yine Hazine’yi soyacak diye dertleniyorum. Rahmi Koç, “45 yıl önce hemen her şeyi ithal bir araba yaptık; adı Anadol olduğu için herkes yerli dedi. Şimdi hemen her şeyi yerli arabalar üretiliyor, markaları Ford, Renault veya Fiat olduğu için onlara “yabancı” deniyor. Bunların hangisi yerli Allah aşkına” diyor.
Türkiye, yılda 1 milyondan fazla motorlu araç üreten ve bunun büyük kısmını ihraç eden bir ülke oldu. Hâlâ 1960’ların “Devrim” arabası projesini canlandırmanın ülkeye hiçbir faydası yoktur. Ama bu proje, birilerinin zengin olması için kesinlikle faydalıdır. Hocam Fuat Çobanoğlu şöyle derdi: “Gayri iktisadi projeleri kamu kaynaklarını kullanarak hayata geçirmeye çalışanlar “on liralık kişisel kâr için, yüz liralık kamusal zarar yaratır“. Bunlara, istedikleri para akla ziyan projelerden vazgeçmeleri şartıyla, Hazine’den verilse, ülke için çok daha az maliyetli olur.

BABAYİĞİT DEDİĞİN, SIRTINI DEVLET BABAYA DAYAMAZ

Türkiye’de özel girişimcilerin yerli otomobil yapmasının önünde hiçbir engel yoktur. Babayiğit girişimciler isterlerse AVM inşa eder, isterlerse otomobil fabrikası kurarlar. Otomobil fabrikası kuracak olana, başka sektörlerde fabrika kuran sanayicilere verilen teşviklerin aynısı verilir. Bu girişimci, isterse yabancı otomobil üreticileriyle ortaklık da kurabilir. Buna da bir engel yoktur. Ancak şu yapılamaz. Bu girişime devlet ortak olmaz. Çünkü devletin ortak olduğu bir özel girişimde “davul devletin sırtında, tokmak girişimcinin elinde” olur.
Özel girişimci daha fabrika kurulurken yapılan inşaat ihaleleri ve makine alımları sırasında, içeriye koyduğu paranın birkaç mislini İsviçre’deki şahsi hesabına “komisyon” olarak aktarır. Üstelik bankalardan alınacak kredilerin tamamına devlet dolaylı olarak kefil olmuş olur. Bu da son derece sakıncalıdır. Çünkü konsolide hesapta bu kefaletler, Hazine borcu sayılır. Hele, hele bu girişim halka açılırsa, girişimin zarar etmesi halinde (ki kesinlikle edecektir) devlet, küçük yatırımcıya karşı vebal altına girer.

BU NE SERBEST PİYASA EKONOMİSİ, BU NE DEVLETÇİLİK

Yerli otomobil sevdalılarının (?) dilinden düşmeyen ve hiç anlamadıkları bir Güney Kore modeli var. Şöyle deniyor: Bak! 1950’lerde bizden geri olan Güney Kore, devlet eliyle, özel girişimcilere otomobil fabrikaları kurdurup bugün bu sektörde dünyaya kafa tutar hale geldi. Biz de “aynını” yapmak istiyoruz. Bunun nesi yanlış? Hemen hepsi yanlış! Birincisi Kore, 1950’de sanayi birikimi bakımından Türkiye’den geri bir ülke değildi. Harpten çıktığı için kişi başına milli geliri düşüktü. Kore (Güney ve Kuzey) 1910’dan 1945’e kadar Pasifik bölgesinin en gelişmiş ülkesi olan Japonya’nın yönetiminde kalmıştır. Emperyalist Japonlar, Kore’yi Japonyalaştırmak için ülkeye sanayi kültürü yerleştirmiştir. ABD 1950’den sonra diktatör-devletçi Syngman Rhee yönetimindeki Güney Kore’ye çok ciddi destek vermiştir. Üstelik bu olay yarım asır önce olmuştur. Bugün bambaşka bir dünya var.
Son söz: Sonucu, benzerlik değil, farklılık belirler